Biochemistry is fun!
Hadi ordan!
Geçtiğimiz hafta dersler başladı. Yani laboratuvarda deney yapmalara bir de sabah 9-11 arası biyokimya ve hücre biyolojisi-moleküler biyoloji dersleri eklendi.
Biyokimya dersini, muhtemelen zamanında bilim ve eğitim dünyasına pek çok emekleri geçmiş, fakat artık mümkünse kendisine küçük ve sakin bir kasabada ev alıp, gölde balık falan tutuyor olması gereken bir dedemiz veriyor.
Benim artık belli bir yaşın üstündeki insanları ders anlatmaya çalışırken görmeye tahamülüm kalmadı sanırım. Çok istisnai durumlar mutlaka oluyordur (ben hiç rastlamadım, o ayrı). Genellikle belli bir yaşı geçmiş olan “hoca”lar, aslında bu işi daha genç bir başkasının yapması gerektiğinin için için farkında oluyorlar. Bunun için de derslerde “hayır ben de siz gençler gibi olabilirim, bakın espiriliyim, bu sıkıcı dersi ne kadar eğlenceli hale getiriyorum” mesajını vermeye çalışırken, yıllardır yaptıkları onca bilimsel araştırmanın, geldikleri saygın konumun üstüne bir çizgi çekip, akıllarda tüm öğrencilerin almaktan kaçındıkları, nefret ettikleri dersin espiri yapmaya çalışan hocası olarak kalıyorlar. Değdi mi be dedecim şimdi buna?
Daha önce gördüğüm dede ve ninelerin yeni bir örneği olan son dedemiz, derslerini powerpoint sunumları ile anlatıyor (zamana ayak uydurmuş). Ama insan her sunuma 3 tane “Biochemistry is fun!” (biyokimya çok eğlenceli!) slaytı koyar mı ya??? Bakınız şöyle 2 örnek:
Benim gibi inek insanlar biyokimya öğrenmekten ilk seferinde zevk alabilirler (evet bunu inkar etmiyorum, ama inek olup nefret edenleri çok gördüm). Fakat bu benim için bile çok fazla. Kim bilir kaçıncı baskı olan bilgiler bunlar artık. Üstelik yapma be dedecim, karşında koskoca bir doktora öğrencisi güruhu var, onlara da çocuk muamelesi etme di mi? Senin yüz kere “biyokimya pek eğlenceli, hastasıyım” demenle biyokimya eğlenceli olamayacak ne yazık ki. Hayır bir de ikinci resimde araya sıkışmış o “biochemistry is fun!” slaytı, o ne öyle :) Nedir beyin mi yıkıyoruz? İnsan bu kadar da aptal yerine konmaz ki.
İşte buraya yazıyorum :) Gelecekte eğer beni yaşlı bunak halimle ders vermeye çabalarken görürseniz, gelin, yüzüme iki tokat akşedip “hadi bakiim biraz da bu kardeş binsin salıncağa” diyerek yerime hakeden bir genci oturtun mümkünse. Belki insan yaşlanınca farkına varamıyordur. Ben şimdiden işi sağlama alayım.
Küçüklerimin gözlerinden, büyüklerimin ellerinden öperim. Saygısız bir eşşek olduğum düşünülmesin. İş başka, aşk başka.
Anonymous said,
Ağustos 21, 2005 @ 16:14
> Saygısız bir eşşek olduğum
> düşünülmesin.
Estağfurullah efendim, rica ederiz. Biz, zat-ı âlilerinizin kıymetli okuyucuları böyle bir şeyi katti surette düşünmezler, düşünmedikleri gibi, düşünme hatasını tecrübe etmiş beşerleri de -ki onlar ya bedhah ya da bedbaht’tırlar- uyarırlar efendim. Onlara ‘iş başka a dostlar, aşk başka’ derler.
> İş başka, aşk başka
Ah. İşte.. Bakınız, gördünüz mü.. Siz de demişsiniz zaten, af buyurunuz bendeniz görmemişti bunu (lakin bu talihe de şaşmamak icap eder, netekim us’un yolu yektir).
Saygılar,
Jacques Y. Cousteau (nam-ı diğer KMK, “Kaptan -Muhterem- Kusto”)
Anonymous said,
Ağustos 22, 2005 @ 12:33
sen o biyokimyanin eglenceli oldugunu soyliyen dedemize benden selam soole.. bize tulin hoca bile sewdiremedi ona nooluyo dedigimi de ekle. bi de git aynaya dayadigin yanagini isik hizinda op benim icin. ( hizli ol bi sakatlik cikmasin biliyosun bende var:)
Ilg2
Anonymous said,
Ağustos 22, 2005 @ 14:31
ben soylerim sen bunayip da hocalik yapmaya gayret edersen ve benim omrum yeterse, lakin aynini beklerim, eger ki bi eseklik edip hocalik yapmaya kalkismakla yetinmeyip, bir de buni buni devam etmeye calisirsam senden bi sopa yemeyi…
l’o'ker
Duygu Özpolat said,
Ağustos 22, 2005 @ 16:52
ilk yorumun sahibi gizli hayranim Jak Kusto’ya buradan selam ederim. Diyorum keske o acaib-ul mahlukat deniz yaratiklarini kesfederken yaninda olabilseydim.
Gosicim (Ilg2), ayna isini denedim, olmuyor. Rahmetli Ordal Demokan biyologlara fizik ogretme cabalarinin bu sekilde sonuclandigini duysa kemikleri sizlardi herhalde.
l’o'kercim ikimiz de verdigimiz bu onemli sozleri unutmuyoruz o zaman! vatana millete hayirli evlatlar olmaya calisirken, ruh emici dede ve nineler olmamak adina… :)
bu arada bugunku sunumun sonuna “biochemistry is exhilirating” gibi daha once hic bilmedigim (ve muhtemelen su anda da dogru yazamadigim) bir kelime eklemisti bugun ortmen. Kelimenin anlamina bakmaya tenezzul bile etmedim. Insanlar lunaparklar icin falan kullaniyolardir kesin. :)
Anonymous said,
Ağustos 23, 2005 @ 15:14
> ilk yorumun sahibi gizli hayranim Jak
> Kusto’ya buradan selam ederim.
Kıymetli efendim, beni nasıl bir mutluluğa gark ettiğinizi size ifade edebilecek kudrete sahip olabilse idim keşke (lâkin sizin karşınızda ilkokul terkim). Gönülden söylerim ki bu aziz selamınız engin denizlerde bendenizi tehlikelerden koruyacak bir deniz feneri, aşılmaz dağlarda yolumu gösterecek bir kutup yıldızı, yaban ellerde beni pişirip yemeye çalışan kültürsüz ve cahil yamyamların ateşini söndüren bir rüzgar olacak. Ben bu selâm’ınızı aldım ya, sırtım yere gelmez artıkın. Savulsunlar bre! .. Ehem.. Pardonemua. Bir an coşkunluğuma mani olamadım.
> Diyorum keske o acaib-ul mahlukat deniz
> yaratiklarini kesfederken yaninda
> olabilseydim.
Ah efendim, bir de bana ve o deniz mahlukatlarına sorun, bizler de (bendeniz ve ağzıvardiliyok deniz mahlukatları) nasıl isterdik kalyonumuzu şereflendirmenizi. Sizin bu enfes lakırdılarınız bana aramıza girmeye çalışan O -çok afedersiniz- terbiyesizden sizin de en az ben kulunuz kadar rahatsız olduğunuzu gösterdi, fakat endişe üretmeyiniz! Kaptanınız -the muhterem- Cousteau, öyle kuzu sarması öyle ciğerparedir ki bir matmazeli rahatsız etme cürretini gösteren -yine affınıza sığınarak- adamsendeci haydutlara haddini bildirmeyi pek de iyi becerir, bakmayın onun rüzgarla bir o yana bir bu yana salınan beyaz sakalı ile mavi gözlerindeki nezakete. O nezaketin ardında hak edenlere ders vermek içün ikâmet eden pazulu kollar, adaleli bacaklar, barut gibi bakışlar, gülle gibi yumruklar, … ehem. Pardon.
Siz bir kaçın şu bahtsız Kaptan -Muhterem- Kusto’ya, şerefinize her gün bir değil bin deniz mahlukatı keşif eylemezse, Poseidon şahit olsun şu sözüne, Cebelitarık’tan öteye Süveyş’ten beriye geçmek nasip olmasın ona, kalakalsın koca gemisi ile oracıkta, yırtılsın yelkeni, çıkıversin dümeni milinden, silinsin nâmı denizciler tarihinden.
Yıldızlı geceler diler,
O öbür korsan kılıklıya selam ederim,
Jacques Y. Cousteau (şnorkel’in camına tükürdüğünüzde buğu yapmadığını keşfeden zat).
Duygu Özpolat said,
Ağustos 24, 2005 @ 00:12
Jak Kusto manyak çıktı. hehe :)
Anonymous said,
Ağustos 24, 2005 @ 01:59
çok tatlısınız çok. sizi izlemek çok keyifli. “manyak çıktı hehe” cümleni de yerim ayrıca.
feriş fontilifiş