Kahrolsun Tombala ve Sigortasız Sürücüler

Küçükken bayram tatili, şubat tatili, yaz tatili gibi olgular beraberinde doğrudan “Burdur” kelimesi ile gelirlerdi. Bu tatillerde, annemin memleketi Burdur’a gitmek, çoğu “dul garı”lardan oluşan anaerkil ailemizi bir eve ya da apartmana toplayıp komün yaşamak, kimi zaman kardeşim Fatili’nin ortamdaki tek erkek olması (dedem saksıyı çalıştırıp yaz tatillerinde “şehir evi”nde kalır ve karıların toplaştığı göl evine pek uğramazdı), göl evinin etrafında bisiklet, kaykay ve paten ile hırsız-polis oynanması, bu oyunda çeşitli ağaç yapraklarının para olarak kullanılması, göl çekilip bataklık haline gelmeden önce göle girilmesi, ama göle girilmeden önce mayolarla karadut ağacına tırmanıp elimiz yüzümüz kıpkırmızı olana dek, özgürce karadut yenilmesi, mevsim kışsa akşamları soyulan “vaşingtın potakalı” kokusu eşliğinde yüksük saklamaca ya da tombala oynanması… Tombala… Orda dur… Tombalaya kadar her şey iyi…
Nefret ederdim tombaladan. Ben yıllarca tombalada birinci çinko dahi yapamadan yaşadım. Bir insan yavrusu olarak bunun beni ne kadar üzmüş olabileceğini tahmin edebilirseniz, o üzüntüyü 10 ile çarpın. Zira, Fatili’in ardı ardına birinci, ikinci çinko ve tombala yapması, benim 1. çinko bile yapamıyor olmam kadar normal bir şey olmuştu, ama bu durum beni deli ediyordu. Fatili o dönemlerde -ailedeki hatun kişilerin çoğunun, onun “kabe” olduğuna kanaat getirmesi ve etrafında “tavaf” halinde olması yüzünden- hayatta en kıskandığım varlıktı ve o çocuk bünyemle üretebildiğim bütün mutsuzluğun kaynağının Fatili olduğunu sanıyor, bunu da her şeye ağlamak suretiyle dışarı vuruyordum. Tombala da işin tuzu biberi olmuştu…
Ben olur da 1. çinko yaparsam, zamanda bir kırılma olup eve Marduk gezegeni çarpacakmış korkusu alıyordu milleti. Belki bana öyle gelmiştir ama, sanki yıllarca, şans katsayısının yüksek olması gereken her oyunda kaybettim. Hatta sanki, hayatta birazcık şans gerektiren her durum benim için normal bir insan için olduğundan daha karmaşık oluyor diye hissediyorum kimi zaman. Ve geçerli sebeplerim var, adeta bitmeyen bir tombala oyununa gark olmuş gibiyim.
Katrina Kasırgası’na, Meren’in vize alamayıp iki defa aylarca Türkiye’de sıkışıp kalışlarına, birklikte çalıştığım hocanın başlarda bir melek iken şimdi bir Nazi’ye dönüşmüş ve hepimize işkence ediyor olmasına filan hiç girmiyorum. Hayatın bana geçen hafta attığı son tombala kazığını anlatıcam sizlere:
Birkaç aydır, geçtiğimiz 15 Kasım’daki çooookk önemli bir sınav için geceleri ve dahi sabahlara kadar hazırlanıyordum. Önce bir rapor yazmam gerekiyordu, sonra da tez komiteme deneylerimi ve araştırma konumu özetleyen bir sunum hazırlamam -ki asıl korkuncu bu sunumdu. Çünkü 5 tane profun karşısına çıkıp bu sunumu yaparken, bir güzel sorguya çekiliyorsunuz, ne kadar bildiğiniz, analitik düşünme kabiliyetiniz, her bişeyiniz ölçülüp biçiliyor.
15 Kasım sabahı, “Forever 21″ adlı mağazanın ucuzluğundan 5 dolara aldığım süper bir eteği, bana uğur getireceğine inandığım yeni kahverengi hırkamı, en sevdiğim botlarımı, çizgili uzun çoraplarımı ve yeni yaptığım kolye küpeleri kuşanıp, canım arabamız Kuchiki’ye atlamış (evet bir ismi var onun ve ben onu sürerken zaman zaman onunla konuşurum, onu severim), saçlarım ahenkle dans ederek, şarkılar söyleyerek, sunumu düşünmemeye ve sakin olmaya çalışarak, her sabah olduğu gibi South Claiborne caddesi üzerinde en sol şeritte saatte 40 mil hızla gitmekteydim. 15 Kasım’ın tek farkı, evden normalde olduğundan 1 saat önce çıkmış olmamdı, zira sunum yapacağım bu önemli güne rağmen, sabah üzerlerine ilaç döküp feleğini şaşırtmam gereken kurbağa embriyoları beni bekliyordu, bu mühim deneyler için erken gitmeliydim.
Tam da “Acaba yeterince erken çıktım mı, embriyolar hangi gelişim safhasına gelmişlerdir acebağğ?” diye düşünürken, bir kavşakta caaart diye önüme bir araba fırladı. Arabaya çarpmak üzere olduğuma inanamayarak frene abandım, emniyet kemeri beni tuttu, hava yastığı açılmadı, yanımdaki şeritten giden adamla birlikte çççaaaattt diye bu önümüzde ansızın peyda olmuş arabaya vurduk. Çok garip bir histi.
Anında arabadan dışarı fırlayıp kazaya sebep olan kadına -kendimden hiç beklemediğim bir şekilde- bağırmaya başladım:
What the fuck are you doing, goddam it? What the fuck do you think you are doing? This can’t be happening! Fuck, fuck, this can-not be ha-ppen-ing. (İzninizle bu kısımları çevirmiyorum :)
Yan şeritten gelen ve benden yavaş gittiği için kadına sadece hafifçe dokunduran, bu sebeple arabası bir iki çizik dışında zarar görmeyen adam benim bu delişmen halimi görünce:
Calm down lady!, dedi. (Sakin olun bağyan).
Ben bunu duyunca:
“I am NOT gonna calm down, you calm down! I have a very important exam, and look at my car, goddamit!” diye iyice delirdim. (Sakin filan olmicam allahın belası, sen sakin ol – adam zaten sakin :) eheh -, çok önemli bir sınavım var ve arabamın haline bak).
Kazaya sebep olan zenci kadın, şoklu ve sümsük bir surat ifadesi ile “I’m sorry” deyip duruyordu.
Birkaç dakika şok ile ağlayıp zırladım ve resmen tepindim. Kadını öldüresim geldi. Sonra sakinleşip “neyse lan hayattayım, sağlamım” demeye başladım. Ama bu arada arabadaki hasar nolucak diye içim içimi kemiriyor, kazaya sebep olan sürücünün zenci olması, kullandığı arabanın pahalı bir araba olmayışı yüzünden “ya şimdi bu hatunun sigortası da yoktur, bizim masraflar da patlar bize, nası ödicez uleyynn ühühühü, kahretsin” gibi cümleler kafamda yankılanıyordu.
Şimdi bir insanın neredeyse ÖSS değeri taşıyan bir sınava giderken, hiç suçu olmadığı halde kaza yapıp arabası en çok zarar gören kişi olması, hadi, bir şeydir, olabilir.
Ama, bu insana kazayı yaptıran allahın belası sürücünün, eyaletin zorunlu tuttuğu araba sigortasını yaptırmamış ve kanunsuz bir şekilde araba kullanmakta olan, orta halli dahi görünmeyen bir zenci olması, başka bir şeydir (“gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var?”). Normalde başkaları kaza yapınca onların sigorta şirketlerinden 4bin 5bin dolarlar alıp o parayla da başka bir 2. el araba alabildiklerini, eğer hatalı iseniz karşı tarafın masraflarını ödeyecek sigortayı yaptırmanın burada kanuni yükümlülük olduğunu ve nedense bizim gibi öğrenci milletine gelince çok sıkı denetlendiğini, ama – genellikle – zenci abi ablaların bu konuyu sallamadıklarını bilmenizi isterim. Yani bu durum birinci çinko bile yapamamak değil de nedir ha nedir? Hayatın tombala kazığı değil midir bu? Oynamıyorum, istemiyorum offf.

Polisler geldi, rapor tuttular. O sırada karının erkek arkadaşı geldi. Adam “merak etmeyin hasarınızı ödicez” deyip gülümserken bazı dişlerinin altın kaplama olduğunu farkettim.
Buraya da yazıyorum my bradır, ödemezseniz gelip o altın dişlerini tek tek sökücem yo!
Not 1: Ha bu arada, kazanın verdiği “her şey boş, yaşıyorum hayattayım” psikolojisi ile sunumu gayet sakince yapıp, soruları keyifle cevapladım. Herkesin çok zor bir adam olarak bildiği, ödünün koptuğu bir hoca sunumdan sonra gelip bana sarıldı ve tebrik etti :)
Not 2: Kazadan 15 dakika sonra, kadına ettiğim küfürlerden suçluluk duymaya başlamıştım bile, gidip “sana çok kaba davrandım, şoka girmiştim” deyip özür diledim. Manyak mıyım bilmiyorum.
Not 3: New Orleans’taki zencilerin araba sigortasız dolaşmaları istatistiki bir durumdur, ve kaza yapan herhangi birinin karşısındaki zenciye bakıp “mahvoldum” tepkisi vermesi ırkçılıktan değil, somut gerçeklerden kaynaklanmaktadır.
16 Ocak 2008 itibariyle eklenen not: Efendim, kendilerinden “allahın belası” filan diye bahsettiğim bu kızcağız (kazaya sebep olan) çok dürüst bir insan çıktı. Kazadan sonra ekstradan işlere girip ne yaptı etti bizim arabayı tamir ettirdi. Şimdi eskisinden daha yeni görünüyor araba (masrafı 2800 dolarcık idi). Gerçi bize hala bi 800 dolar borcu kaldı kızın ama çok iyi bir insanmış, ödeyecek biliyoruz.
alper bektaş said,
Kasım 18, 2007 @ 13:51
geçmiş olsun sayın biolokum
baratrion said,
Kasım 19, 2007 @ 07:18
radiohead’den geliyor “how to disappear completely”. notlar yüzünden soracak bir şey kalmamış, duble geçmiş olsun efendim, selametle.
deniz ural said,
Kasım 19, 2007 @ 10:02
Masrafını karşılamazlarsa hemen burya bir haber sal. Kerpetenleri kapıp gelelim okuyucuların olarak. :}
Zafer KARKAÇ said,
Kasım 20, 2007 @ 08:27
Büyük geçmiş olsun Kuchiki’ye ve sana Duygu, suçlu teyze ile de bir resim olsa tam olurdu hikaye.:)
selma said,
Kasım 20, 2007 @ 14:27
Yani aynı anda benzer derecede saçmalıkta birinin maddi birinin manevi yanı çökertici durumları farklı kıtalarda yaşamamız ilginç olmuş. Siz fotoğrafları çekmişsiniz ” bize koyar mı olm, her türlü atlatırız” bab’ında, biz de olayın filmini çekicez, ibret- i alem ve case üzerinden sistem kokuşmuşluğunu anlatıcaz…
bu arada aralık sonu ya da ocak sonu bi ara geliyorum artık abd’ye, new orleans a gelmem zor gorunuyo ama
belki sizin new york seyahatine denk gelir orda görüşürüz ya da ben kafayı iyice çizmiş gelirsem bikaç ay bikaç sene evinizde mülteci olarak yaşayabilirim. Çocuk yaparsınız ona bakarım, eve yaklaşan zencileri döverim, prof un karısını tehdit ederim falan, olur mu?
feris fontilifis said,
Kasım 20, 2007 @ 23:02
ece
Canım, çok geçmiş olsun. Yapableceğimiz bişey olursa deyver, maddi manevi buradan el uzatalım, kampanya açalım icabında.
not : yukarıdaki eceyi kendisi yazdı hanım”22222 efendi. şu yandaki 2 leri de trafik ışıkları oyunu oynuycakmış. yani yaklaşık 2 aydır laptopın kapağını dahi açaadım. gecenin saat 23.00 ü ha uyusa da özgür kalabilsem di mi. maillerime bakacaktım daha. öffff.
öptüm.
H. İbrahim Güngör said,
Kasım 21, 2007 @ 16:09
Geçmiş olsun 2 kere. Önce kaza için, sonra sunum için. Kuchiki, Bleach’deki Noble Family’lerden biri değil miydi yahu? O derece önemli bi ailedense sizin arabanız, daha da geçmiş olsun…
Düygü said,
Kasım 21, 2007 @ 20:22
Elinde kerpeten, yardım çağrımı bekleyen ve de ayrıca geçmiş olsun dileyen herkese çok teşekkür ederim.
Kuchiki evet ta gendisidir Bleach’teki Kuchiki Rukia :)
Ece yazan parmakları yirim. Şimdilik maddi yardıma ihtiyacımız olmayacağını umuyoruz, zira kazaya sebep olan ablamız ödeyeceğiz diyor hala. Değilse tazminat davası açıcaz.
Selma’cım ne güzel olur, başımızın üstünde yerin var ama çocuk konusunu unut. Profun karısı değil kendisi dayaklık imiş, son günlerde labda yaşanan bazı “arkası yarın” tarzı olaylarla bunu gördük.
nunu/merenin gayınvaldehanımteyzesi said,
Kasım 21, 2007 @ 22:12
yavruum..geçince geçmiş de oluyo zatee…
nunu/merenin gayınvaldehanımteyzesi said,
Kasım 22, 2007 @ 21:38
yine silmişsin:((
fatili said,
Kasım 23, 2007 @ 04:42
Jack De Johnette’ nin Cinuçen Tanrıkorur için söylediği gibi;
“altın diş dedinniydi akan sular durur..”
Necati Demir said,
Kasım 23, 2007 @ 11:50
Geçmiş OIsun!
Ibrahim Gungor said,
Kasım 25, 2007 @ 13:57
Buyuk Gecmis olsun . Ben buzlu org diye bir siteyi ariyordum, sizin de iciniz buz kesiyormus,size rastladim.
Tesaduf Ikinci Ibrahim Gungor`ede ,yorum yapanlarin icinde rastladim. Burdur`a haksizlik yapiyorsunuz.
Burdur guzel yerdir.Altin dis olayinda farkli dusunceler olabilir, bizler Karakecili yoruklerindeniz, halalarim
altin dis yaptirirlardi,tabii benimde bazi dislerim altindi,utandigimdan gulemezdim. Birde Bizim oralarda
Apdallar ve Cingeneler altin dis kulturune sahipti. Ayrica tombala gercekten televizyonsuz yilbaslarinin
vazgecilmez heyecaniydi. Karadut ,,Bedri Rahmiden ote, yasanmisligi olan bir tatlandirici,renklendiricidir.
Hayat cekilmez degildir,,,,, Yeterki kararmasin sol gogsunun altindaki cevahir. Nazimìn bozulmus siiri.
Tot ziens I .G
Zafer ALKAN said,
Aralık 25, 2007 @ 16:48
Sevgili Duygu
bız bılgısayara yenı bulastık, dolasıyla sana da ulastık.Once gecırdıgın kaza ıcın gecmıs olsun.Zencı garıyı bıze yolla bız hallederız. Yazın akıcılıgı ve ıfade seklı ıle mukemmel. Bu arada ahmet murat ıle tombalada yapmıssın cınkoda allah mesut etsın. orlarda o kadar uzaklarda guzel kızımızla bulusmak cok mutlu ettı bızı. basarılarının devamını dılerız ıkınızı de operız.Özden-Zafer
Düygü said,
Aralık 27, 2007 @ 00:38
Aman efendim hoşgeldiniz. Ben de burada atıp tutuyorum işte kendimce :)
Çok öpüyorum ben de.
bora bilgin said,
Ocak 5, 2008 @ 08:24
Düygü çok komik yazıyorsun, kaporta arası fotoğrafına da bayıldım
Hep orda kalmıycaksınız di mi, memleketin de sizin gibi nefiz beyinlere ihtiyacı var:)
Düygü said,
Ocak 5, 2008 @ 08:31
Bora Bey, çok teşekkür ederim :) Hep burada kalmayacağız (ama bir sonraki durak neresi olur kim bilir :).
Fakat uzakta da olsak buradan gönüllü projeler aracılığıyla memlekete katkı sağlamaya çalışıyoruz elimizden geldiğince.
mor paspas said,
Eylül 29, 2009 @ 12:57
fotograf harika :)
bir de o sinirle foto cekmissiniz bravo size!
ben de gecen gun 3 aracli bir kazaya karistim -yasa dışı bir olaymış gibi oldu- :)
arabama pek bir şey olmamasına rağmen yaşadığım korku ile tansiyonum 5e düştü, ambulans aldı götürdü…
yaşıyoruz çok şükür diyelim :)