Gustav Kasırgası Günlükleri: 1. Bölüm – Atlanta’ya kaçış

Gustav Kasırgası’nı geçen hafta haber aldığımda aklıma gelen ilk şey bu kez New Orleans’ı elimden geldiğince erken terk etmek oldu. Nitekim, henüz Gustav bir önceki blog girdisindeki resimde görülen yerde iken ben çoktan cin bir fikirle etrafımdakilerin aklını çelmeye çalışıyordum: 8-9 saatlik bir araba yolculuğu ile Atlanta’ya (kuzeye) gitmek. Orada şehre olabildiğince yakın bir yerde kamp kurup, hafta sonu eğlence parkı Six Flags’e gidip roller coaster binmek.

Koskoca bir kasırga canım New Orleans’ı yine yerle bir etmeye gelirken benim lunaparka gitme eğilimi göstermem bencil ve duygusuz olmamdan değil (ki değilim), şu hayatın kısa oluşundan ve endişe ile geçirmeye değmeyişindendir (endişe küpü bir Düygü’den bu sözleri duymayı beklemeyen sizler, gözyaşlarınızı boşuna tutmaya çalışmayınız). Katrina Kasırgası’ndan kaçarken endişelendik, kendimizi üzdük, sonrasında şehre geri dönemeyip bunalıma girdik de ne oldu. O şehircaaz yine mahvoldu.

Sonuç olarak, kasırganın neler getireceğini beklerken strese girip üzülmenin alemi yoktu, biz de kalktık geldik Atlanta’ya. Kendimizi oyalamaya çalışıyoruz. Yine de geçen birkaç günde kasırganın yön değiştireceğine dair umutlarım söndükçe “gelmese iyi olur aslında yaa, yeni kiraladığımız evi de pek sevmiştik.” demeden edemiyorum. Üstelik New Orleans’ta işlerin nasıl yürüdüğünü bildiğimden (biraz Türkiye gibi), son üç yıldır yapılmakta ve iyileştirilmekte olduğu söylenen setlerin ne kadar “iyi” oldukları konusunda şüphem var. Bana kalırsa bu setlerin daha hafif bir kasırgaya bile dayanma ihtimalleri düşükken, şimdi bir de Gustav kendine hakim olamayıp 4. dereceden bir kasırga oluvermiş, güldür güldür geliyor. Hadi hayırlısı. (Aşağıdaki resimde kırmızı nokta gadın N’orlins’ımız).
gustav-31-agustos-08.jpg

Şunlar da çitlenecek çekirdek olması bakımından:
1) Kasırgaların isimlendirilmesiyle ilgili daha önce yazdığım bir yazı burada. (Bir sebepten yazının resimleri görünmüyor, kusura bakmayınız).
2) Kasırgalar 1′den 5′e doğru sınıflandırılıyor. 1 en zayıf, 5 en güçlü. Kasırganın sağında kalan bölgeler bir takım fizique, ayrodinamique, meteorlojique sebeplerden daha bir harap oluyor.

3) New Orleans’tan haber almak isterseniz www.nola.com adresine göz atabilirsiniz. Ayrıca bilgisayarla yapılan “kasırga nereyi vuracak tahminleri” burada. (Ki onlara baktığınızda New Orleans’ta yaşayan biri iseniz rahatlıkla “sıçtık” diyebilirsiniz).

4) Atlanta’daki Six Flags’te nasıl korkunç roller coaster binmecilikleri olduğuna göz atmak isterseniz buraya. Ama ben dayanamıyor ve iki favorimin resimlerini de aşağıya koyuyorum:
Superman: Bu roller coaster’da koltuklara oturduktan sonra koltuklar 90 derece aşağı dönüyor ve aynı süpermen gibi uçar vaziyette gidiyorsunuz. En tepeye çıkılırken aşağı bakıp ne kadar yüksekte olduğumu gördüğüm zaman korkupgözlerimikapadım, itiraf ediyorum.
superman.jpg

superman2.jpg
Batman: Bunda da bir yarasa gibi ters gidiyorsunuz çoğunlukla. Hani normalde sorulsa Batman’i mi Superman’i mi daha çok seviyosun diye, Batman derim tabi ki ama bu iki roller coaster arasında bir seçim yapmakta zorlanıyorum.

batman.jpg

Ha bir de soruyorum: Bu doktora nasıl bitecek ulen!

  • Share/Bookmark

17 Yorum »

  1. duygunun annesi said,

    Ağustos 31, 2008 @ 19:33

    bi doktora bi kasırga.araya defne yaprağı..

  2. caglar10ur said,

    Ağustos 31, 2008 @ 22:01

    “Bitmeyecek, o yüzden hadi gelin” desem yer misiniz :P ?

  3. riemann said,

    Eylül 1, 2008 @ 02:07

    “Kasırganın sağında kalan bölgeler bir takım fizique, ayrodinamique, meteorlojique sebeplerden daha bir harap oluyor.”

    hay allam yatmadan önce niye okursun ki bi bilim insanın blogunu, uykun böyle p.ç olur işte.. neden ki bu? faciası bile estetik doğa ananın yahu.. ben bir kasırga olsam en çok hasarı tam gözümün denk geldiği yerlere verirdim şahsen, kafa göz dalardım. o kadar toplanmışım tüm haşmetimle, onlarca litre suyu metastaz etmişim, kaymağı basit bir figüran yiyor oh.. acaba dönüş yönüyle mi alakalı gustav abimizin? saat yönünün ters yönünde döndüğü için denizden hız alarak gelen rüzgarları sağ taraf yiyor, karaya gelince rüzgar hız kesiyor, sol tarafa nispeten yavaş rüzgarlar vuruyor, mu? o zaman güney yarımkürede de sol tarafından mı uzak duracağız abimizin/ablamızın? bu durum iki yarımküredeki emlak sektörünü nasıl etkiler? peki tüm tropik siklonların 2/3 ünün kuzey yarımkürede olması güney yarımküredeki su külliyatının fazlalığından mıdır? eğer öylese tüm bu fırtınalar, kuzey yarımküreyi boydan boya topraklarıyla parsellemiş olan çin+rusya ikilisinin abd’ye bir komplesi olabilir mi (kuzey kore’de küçük ortak)? eğer öyleyse bu abd’nin kyoto’yu imzalamadaki niyetsizliğini açıklar mı? (havalar ısınacak, kuzeyde sular eriyecek, güneyle durumu eşitleyecek, fırtınaların pazar payı genişleyecek, abd sürümden kazanacak). tüm bu hırs, entrika, ihtiras silsilesinde niiaalııyns’ın sempatik mayor’unun rolü nedir? tüm bu sorulara cevap vermeden yazıyı noktalayan zatalinizi kınıyorum. ben size kriptografi göremezsiniz demedim, akışkanlar mekaniğini anlatamazsınız dedim!

  4. Ahmet AYGÜN said,

    Eylül 1, 2008 @ 04:12

    Çağlar’a katılsam yeme ihtimaliniz artar mı?

  5. selma said,

    Eylül 1, 2008 @ 10:19

    Sizi ve rollercoasterları çok sevdiğimi belirterek başlamak istiyorum.

    Şimdi söyleyeceklerimi bir eleştri olarak almayınız, genel merak ve acı deneyimlerden bir değerlendirme, sorgulama olarak görün…

    Herkes gitsin tabi can kaybı az olsun diye düşünürken aklıma hastanelerdeki insanlar, evlerdeki yatalak durumdakiler geldi, sonra New Orleans çocuk hastanesinin hiçbir yere gitmeyeceği ile ilgili bir haber izledim. 3 haftalık jeneratör ve yiyecek gibi her türlü tedbiri almışlar. 50 yıldır sadece bir kez 3 yıl önce katrina da tahliye etmişler hastaneyi ve pişmanlar, bu kez herşeye rağmen kalıyorlar, tüm personel de gönüllü olmuş kalmak için, kendileri vermişler kararlarını.

    Bilirsiniz ki felaket zamanlarında illa ki terk etmeyenler/edemeyenler dolayısıyla yaralananlar/yardıma
    muhtaç olanlar bulunabilir. New Orleans’ta, 3 sene önce yaşananlardan vazife edinenler, devletten bize fayda yok, şehrimize sahip çıkıcaz, gönüllü olucaz diyip de bi sığınak bi çelik kasa araç çözüp kalanlar yok mu?

    Yardımı falan da bırakın, sadece o olurken orada bulunmak da önemli bazen. İyi günde kötü günde.
    Bir sığınakta öldürmez insanı herhalde bu hörikaeynler vasayımıyla konuşuyorum. Hastanelerin hizmete devamından gaz alıyorum.

    Ben 17 Ağustos 1999′da Amerika daydım, ve yeryüzünde tanıdığım insanların %70′i Adapazarı’da! Tüm ailem, arkadaşlarım, ve o ana kadar sevdiğimi ya da önemsediğimi bilmediğim esnaflar, binalar, arabalar. 5 gün sonra şehre dönebildiğimde, hayatımın travmasını geçirdim. Şehri tanıyamamama mı şaşırayım, biri kankam olmak üzere lisemden 60 kişinin ölmesine mi bilemedim. Ve üzüntünün yanısıra yaşadığım bir duygu vardı ki hala içimi kemirir o günleri düşününce: Vicdan azabı. O gün orada olmamış olmak…En önemli anları kaçırmış olmak. Telafi için üzerine haftalarca kaldım tabii, ama kar etmedi hiç biri. Belki ondan savaş olan felaket olan yerlere gitmek için durduramadığım bir istek var içimde hala.

    Yapılacak çok iş oluyor. Bazen birinin sesini duyuyorsun, bazen birine su veriyorsun. Survival durumları hayatın en gerçek en samimi anları gibi geliyor bana. Belki fotoğraflanabilir de bu anlar. (?)

    Mainstream gider, terk eder tabi, normal insan davranışı budur, yadırgamıyorum. Ama sanırım hakkı m olmadan sizden azıcık fazlasını bekledim…

    Dediğim gibi uzaktan gördüğüm okuduklarım üzerine yorumlar varsayımlar bunlar. Umarım ki televizyonda şehrinizi izlerken tanıdık biryerleri birşeyleri kötü durumda görüp keşke orda olsaydık demezsiniz. (Ciddi söylüyorum demek fena yapıyor insanı) Ve dilerim ki kimseler o kötü durumlara düşmez.

    Gustav birden kategori 5 e yükselip hızını saatte 250 kilometreye çıkarıp beyaz saraya doğru yukardan yukardan yolunu değiştirip, gerekli yerlere zarar verir sadece…

  6. Düygü said,

    Eylül 1, 2008 @ 14:09

    Selmacığım,

    Oradan izleyerek ne kadar çok detayı kaçırıyor olduğunu anladım şimdi bu yazdıklarından. Yazdıkların ve bizden beklentilerin iyi niyetli, ama işin gerçeği yanında o kadar naif ve olası değil ki. (Ayrıca hem kızdım hem üzüldüm de bu kadar yargılayıvermene, sen demişsin yazının başında ama, yargılamışsın da).

    Madem konusu açıldı birkaç “değişmez gerçek”i listeleyeyim:

    1) Bu kasırga sebebiyle cumartesi günü “mandatory evacuation” yani şehri zorunlu terk ilan edildi. Yani New Orleans’ta yaşayan herkes, imkanı varsa şehri terk etmek ZORUNDA idi. Terk etmeyenler (eğer hastane gibi yerlerde görevli değil iseler) tutuklanıyorlar. Zira geçen sefer kalan pek çok insanın başkalarının evlerini talan ettiğini de gördük. Bizim tek yaptığımız işin gidişatından “mandatory evacuation” olacağını görüp bir gün erken ayrılmak, ve saatlerce yollarda sürünmemekti.

    2) Ama haydi, suç işleme, felaketten kendine pay çıkarma amacı olmayan, yardım amacı ile kalmak isteyen bir insanı ele alalım. Mesela ben daha cuma sabahı gönüllüsü olduğum (ve orada gönüllü olabilmek için önce 3 ay kursa gittiğim) hayvanat bahçesinden “gönüllülerin hayvanat bahçesinde kasrıgaya yardım için kalmaları kesinlikle yasaktır, kasırga için eğitimli bir ekibimiz mevcuttur” gibi bir e-posta aldım. “Belki bir yerden bir çığlık duyar yardım ederim” düşüncesi ile kalmak ise, tamamen o çığlığı atan kişiye dönüşmek, orada görevli insanlara çok daha fazla zorluk çıkarmak demek. Bu bakımdan görevli olmayıp da şehirde kalan herkesin bilakis bencil olduğunu düşünüyorum ben. Children’s Hospital görevlileri kalmıştır, güzeldir, zira onlar “görevli”dir. İşleri budur. İşi olmayan herkes o şehri terk ederse kurtarak insan da olmaz. Şehirden yüzlerce otobüs kaldırıldı. Herkese yetecek imkan verildi.

    3) Hadi belki kafama göre kalmak yerine, aylar öncesinde “kasırga kurtarma timi”ne katılabilirdim (öyle bir tim olduğunu sanmıyorum ama diyelim ki olsun). Kendimi öyle bir pozisyonda göremedim. Dünyayı güzelleştirebilmek için kendimce hayvanat bahçesinde gönüllülük yapıyor, evrimle ilgili web siteleri filan çeviriyordum. Vakit ve enerji bulamadım. Her şeye yetmek zorunda hissetmiyorum, birazcık da kendimi seviyorum. Bunu da kendime çok görmüyorum.

    Kızdım ve üzüldüm, çünkü sanki benim ya da Meren’in nasıl insanlar olduğumuzu hiç bilmiyormuşsun gibi yatırıvermişsin giyotinin altına. Eğer nasıl insanlar olduğumuzu bilmiyorsan bu kadar çabucak yargılamak doğru mu? (Retorik)

    Bu arada benim vicdanen hiçbir rahatsızlığım yok şu an, ama cevap hakkı doğmuş.

  7. meren said,

    Eylül 1, 2008 @ 15:11

    New Orleans çocuk hastanesinin hiçbir yere gitmeyeceği ile ilgili bir haber izledim. 3 haftalık jeneratör ve yiyecek gibi her türlü tedbiri almışlar. 50 yıldır sadece bir kez 3 yıl önce katrina da tahliye etmişler hastaneyi ve pişmanlar, bu kez herşeye rağmen kalıyorlar, tüm personel de gönüllü olmuş kalmak için, kendileri vermişler kararlarını.

    Haberi nereden aliyorsun, onlar haberlerini hangi bilgiye dayanarak hazirliyorlar bilemiyorum fakat ben o Cocuk Hastanesinde hatiri sayilir bir suredir calisan bir kisi olarak soyleyeyim sana isin aslini: karari personel filan vermedi, yonetim verdi (sebebi Katrina’da yapilan yer degistirmelerin getirdigi maddi kulfet ve hastalarin sefil olmasindan baska bir sey degil). Personel gonullu filan olmadi, listeleri yonetim hazirladi, bir kac gun icerisinde de fix etti (ayni yonetim geri kalanlara “eger cumartesi gununden itibaren hastanede olursaniz size kapiya kadar guvenlik eslik edecek” de dedi. Ben orada calisiyorum ve bana gelen memorandumda aynen bu yaziyordu). Her neyse. Uzun lafin kisasi isler pek oradan gorundugu gibi degil :)

    Ogrenciler, yaslilar, durumu musait olmayanlar icin yuzlerce otobus kaldirildi sehirden. Ihtiyaci olanlar icin ulasim saglanmasi icin ozel telefon hatlari acildi. Bu kadar siddetli bir firtinayi deniz seviyesinden asagida olan bir sehirde karsilayan birisinin tek gecerli sebebi boyle bir doga olayina sahit olmak olabilir (ki ben bu firsati kacirdigim icin uzulmuyor degilim). Onun disinda herhangi bir sebeple sehirde kalan birisinin yaptigi sey -oradan onurlu ve duygusal bir davranis gibi gorunuyor olsa da- dangalakliktan bir sey degil.

    Mainstream gider, terk eder tabi, normal insan davranışı budur, yadırgamıyorum. Ama sanırım hakkım olmadan sizden azıcık fazlasını bekledim…

    Bizden bekledigin gibi mainstream davranisindan azicik fazlasini yaptik biz Selma’cim :) ‘Eh bir sey olmaz’ diyen ve TV’ye attached yasayan mainstream’e kulak asmayip, bilgisayar modellerineden hangi olasilikla nereye vuracagini gorup erkenden yola ciktik, milletin trafikte harcadigi 20 saati biz baska bir sehre ulasip ustune roller coaster’a binmek icin kullandik. Daha ne yapalim ;)

  8. selma said,

    Eylül 1, 2008 @ 20:16

    Yazdıklarınızı okuduyunca ve sonrasında çok üzüldüm. Sanki ben size bir suçlama yöneltiyormuşum ve siz de kendinizi savunuyormuşsunuz gibi bir durum olmuş. Hiç böyle bir niyetim yoktu, aslında anlattıklarınızı önceden bilmememden, ve yanlış şekilde sorgulamamdan oldu böyle.

    Tutuklamalar, çocuk hastanesinin iç işleri gibi detayları bilmememi normal ve hoşgörüp kızmazsınız sansım herhalde. Ya da sadece üstüne çok düşünmeyip duygusal davrandım.

    Craigslist.te gönüllü olmak isteyen bir sürü insanın ad.lerini gördüm ama cevap veren organizasyon yok (kızılhaç dışında)

    Duygu, seni üzdüğüm ve kızdırdığım için özür dilerim, cahilliğime ve naifliğime ver.

    Meren, işlerin burdan daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak için bildiklerini biraz daha paylaşırsan çok sevinirim.

    :(

  9. stickman said,

    Eylül 1, 2008 @ 20:41

    boşver doktorayı, kasırganın tadını çıkar

  10. Baris Ozyurt said,

    Eylül 1, 2008 @ 20:54

    iki senede bir kasirgalarin neredeyse yok ettiği, caddelerinde kopekbaliklarinin yuzmeye basladigi, lagim kokan ve muhtemelen sizi cok seven insanlarin sayisinin buradakinin yuzde birinden az oldugu oralarda yasamak icin neden inat ediyorsunuz ki? memlekete gelsenize anacim. tatile bile gelmediniz. haberiniz olsun arayi az daha acarsaniz siz unutmasaniz bile memleket sizi unutacak. gidelim tavaci recepte mis gibi ankara tavasi yiyelim. roller coster var midir bilemem ama, eminin oralarda ne oludeniz, ne burdur ovasi, ne istanbul bogazi ne de artvin yaylalari vardir!

  11. meren said,

    Eylül 1, 2008 @ 21:40

    iki senede bir kasirgalarin neredeyse yok ettiği, caddelerinde kopekbaliklarinin yuzmeye basladigi, lagim kokan ve muhtemelen sizi cok seven insanlarin sayisinin buradakinin yuzde birinden az oldugu oralarda yasamak icin neden inat ediyorsunuz ki?

    Canim Baris’cigim, ben sana zamaninda “biraz musade et, su doktora bitsin gelecegiz” demedim mi? Sanki buraya kazik cakmisiz gibi davranma, askerlik gibi bu. Amerika’da olmaya olup bayiliyor filan degiliz, fakat ikimiz de ne yazik ki Turkiye’de uzerinde calismamizin imkanli olmadigi konularda cok keyif alarak calisiyoruz burada. Umarim glecek neslin cocuklari hayallerindeki egitimi almak icin Istanbul Bogazi’ndan, Artvin yaylalarindan, Burdur Ovasi’ndan cok uzaklara gitmek zorunda kalmayacaklar. Bu sene Turkiye’ye neden gelmedigimiz ise ayri bir hikaye. Cok ozledik, affettirecegiz kendimizi bir ara :)

    Tutuklamalar, çocuk hastanesinin iç işleri gibi detayları bilmememi normal ve hoşgörüp kızmazsınız sansım herhalde. Ya da sadece üstüne çok düşünmeyip duygusal davrandım.

    Yol yorgunlugu, uykusuzluk, tedirginlik filan hepsi bir araya gelince insan oldugundan daha duygusal davranabiliyor, ortada uzulmeyi gerektirecek bir sey yok bence.

    Gustav gecip gitti, New Orleans sapa saglam bu arada.

  12. Düygü said,

    Eylül 2, 2008 @ 03:39

    Selmacığım ya, olduğumdan üzgün ve sinirli duyulmuş olduğum için özür dilerim. Sana ayrıca mail atıcam.

  13. Baris Ozyurt said,

    Eylül 2, 2008 @ 11:43

    Canim merencigim, kendine iki satir da olsa birseyler yazabilecegin bir blog acsan ya da var olana yazsan da, düygü yengenin blogunu bbs gibi kullanmasak. kalin tabi güzel kardesim, hayatinin kontrolunu eline almis insanlarin onunde ne durabilir. safak kac? ;-)

  14. Düygü said,

    Eylül 2, 2008 @ 12:38

    Mi casa su casa, gönlünüzce yorumlaşabilirsiniz :)

  15. meren said,

    Eylül 2, 2008 @ 17:00

    Yahu http://meren.org/blog/ var. Ben sirf seninle altinda yorumlasmak icin yazi yazarim istersen be oraya. Kopegin olur Baris’cigim.

  16. riemann said,

    Eylül 12, 2008 @ 23:54

    gözlük sahibi bi insan olarak benim sorunum daha yüzeysel: bu gözlüklerle o dehşetengiz aletlere binmeye izin veriyolar mı, merkezkaç kuvvet olası talihsiz durumlara engel olabilecek kadar güçlü mü, yoksa gözlüksüz yarı kör vaziyette binmek mi gerekiyor? tork manyağı olmak istiyorum fakat gözlüklerimi de seviyorum bi yandan..

  17. Düygü said,

    Eylül 13, 2008 @ 00:26

    Ben lenslerimi taktıydım o gün. Ama bazı aletlere güneş gözlüğü ile binenleri gördüm. Fekat ben riske atmak istemedim. Neyle binilir, neyle binilmez söylüyorlar zaten. Mesela terlikle binilmiyo, girişte bırakıyosun bi kenara :)

RSS feed for comments on this post · TrackBack URI

Yorum yapın