Evrimi Anlamak

Ünlü popüler bilim yazarı Richard Dawkins -ki kendisini aslında pek sevmiyorum- Kör Saatçi kitabında bir yerde şöyle bir şey der, çok da ağzına sağlıktır:

“Tam olarak anlayamadığım sebeplerle, Darwinciliğin savunulmaya, başka bilim dallarındaki yerleşik bazı gerçeklerden daha fazla gereksinimi var. Çoğumuz kuantum kuramını ya da Einstein’ın özel ve genel görelilik kuramlarını anlamayız, ama anlamamamız bu kuramlara “karşı çıkmamızı” gerektirmez. “Einsteincılığın” tersine, Darwincilik konusunda bilgisi olan olmayan ahkam kesiyor. Sanırım Darwinciliğin bir sorunu da, Jacques Monod’nun dediği gibi, herkesin bu kuramı anladığını zannetmesi.”

Richard Dawkins’i lisedeyken Tübitak Popüler Bilim Kitapları serisinin bir tanesi olan “Gen Bencildir” kitabını aldığım günden beri takip ediyorum. Hayranı idim, artık değilim (zira çok hırçın bir din karşıtı propaganda yürütüyor, benim ise dinlerle bir problemim yok). Fakat uzun yıllardır evrim kuramının maruz kaldığı haksız saldırılara karşı uğraş veren bir insan olduğu için de, evrim kuramının bugünkü durumunu böyle kısacık bir paragrafla böyle harika bir biçimde anlatıvermiş.

Eminim bu satırları okuyan pek çoğunuz “Evrim Aldatmacası” kitabını biliyorsunuz. Hatta bir kısmınız bu kitap ve benzerleri yüzünden “evrim kuramı artık çürütülmüş, Batı’da bile bilim insanları artık evrime inanmıyormuş” gibi (nereden geldiğini anımsayamadığınız) düşüncelere sahip olabilirsiniz. Büyük ihtimalle siz lisedeyken Biyoloji hocanız müfredata dahil olduğu halde evrim kuramına olabildiğince kısa değinerek ortalığı fazla alevlendirmeden konuyu geçiştirdi [2]. Bu sözleri bu kadar rahat ve kendimden emin sarfediyorum çünkü bilim dünyasının en önemli dergilerinden biri olan Science’ta yayınlanan bir makaleye göre [1], halkların evrim kuramını kabul etme oranı araştırıldığında, 2005 yılı itibariyle Türkiye 34 ülke arasında son sırada geliyor. Türkiye’nin hemen üstünde ise ABD var. Her iki ülke de dünyada evrim kuramı karşıtı propagandanın en yoğun yürütüldüğü ülkeler.

765-1-med.gif

Uzun zaman boyunca, Google’da “evrim teorisi” araması yapıdığında da ilk karşımıza çıkan sadece evrim kuramı karşıtı sitelerdi (şimdilerde neyse ki evrim kuramını bilimsel açıdan anlatmaya çalışan pek çok kişisel blog web sitesi var). Her şeye rağmen, Türkiye’nin bilim insanları tarafından hazırlanmış kolay anlaşılır bir kaynağa ihtiyacı vardı. Bu amaçla bir çok akademisyen ve üniversite öğrencisi olarak bir araya geldik, kendimize Evrim Çalışkanları dedik. İlk aşamada Kaliforniya Üniversitesi Berkeley’in hazırladığı Understanding Evolution web sitesini Türkçe’ye çevirmeye başladık. Geçtiğimiz aylarda da sitenin bir bölümünün çevirisini www.evrimianlamak.org adresinde yayına soktuk. Zaman içinde bu siteye yeni çevirileri ekliyor olacağız. Ama aynı zamanda kendi özgün yazılarımızla da katkı koyacağız. Böylece sağlam bir bilimsel altyapı üzerinde sürekli gelişen ve yenilenen bir websitesi olacak. Üstelik Berkeley’in aksine, biz wiki altyapısı kullanmayı tercih ettik. Böylece aynı wikipedia gibi çok kullanıcılı bir ortam yaratmış olduk.

scshot.bmp

Evrim kuramını anladığınızı, bu kuramın çürütüldüğünü, evrim kuramının doğru olduğunu söylerseniz dinden imandan olacağınızı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz! Bir sonraki yazımda, evrim kuramının “en azından” İslam dini ile barış ve huzur içinde yaşayabileceğine dair bir şeyler karalamayı düşünüyorum. Ama o zamana kadar siz bence evrimi anlamaya başlamak için sitemizi bir ziyaret edin.

Not: Evrim Çalışkanları pek çok farklı insanın bir araya gelmesi ile oluşmuş gönüllü bir topluluktur. Bu yazıdaki ve daha sonra yazacağım yazılardaki düşünceler, Evrim Çalışkanları’nın tamamına mal edilmemelidir. Kişisel görüşlerimdir. :)

[1] SCIENCE COMMUNICATION: Public Acceptance of Evolution Jon D. Miller, Eugenie C. Scott, and Shinji Okamoto (11 August 2006) Science 313 (5788), 765. [DOI: 10.1126/science.1126746]

[2] Türkiye’de biyoloji öğretmenlerinin evrim kuramına bakış açısı ile ilgili olarak şu habere bir göz atabilirsiniz: http://www.ntvmsnbc.com/news/454971.asp

  • Share/Bookmark

33 Yorum »

  1. ycurl said,

    Eylül 8, 2008 @ 19:29

    Duygu,
    Evrim caliskanlari olarak ellerinize saglik diyorum. Aklima fen lisesinde biyoloji ogretmenimizin evrim teorisini nasil gecistirdigi geldi :) Anlatirken nasil anlatsam da ucundan bucagindan kacsam diye bir ifadesi vardi. Science dergisinde yayinlanmis veri inanilmaz. Demek, Turkiye Amerika’dan daha kotuymus. Hos listede tek 98% musluman olan ulke Turkiye. Acaba butun ulkelerin oldugu bir istatistik yapilmismidir. Bu arada Amerika’da pek cok eyalette evrim teorisinin anlatilmasi bile uzun bir mucadeleden sonra kazanilmis. Aklima, Maymun davasi (ya a scopes trial)ni anlatan film geldi. Scopes, 1920li yillarda biyoloji dersinde evrim teorisinden bahsediyor ve basina gelmedik kalmiyor. Tabii son yillarin burada meshur Intelligent desing olayini da unutmamak gerek :)

  2. mormomlati said,

    Eylül 8, 2008 @ 19:32

    hocam bize böyle uzun uzun yazı yazmasanız da şöyle cicili bicili resimlerle fotograflarla illüstrasyonla süslü kısa kısa yazsanız varsa ayet hadis ve yahut ünlü insanlardan cümleler not düşseniz nasıl olur

  3. Düygü said,

    Eylül 8, 2008 @ 20:43

    Cicili bicili ilüstrasyonları evrimianlamak.org’a koyduk, oradan bakabilirsiniz işte :)

  4. A. Murat Eren said,

    Eylül 8, 2008 @ 21:21

    miv

  5. burger king ve starbakstaki onur bey said,

    Eylül 9, 2008 @ 08:17

    gercekten cok guzel anlatip aciklamissiniz. evrim teorisini daha ne oldugunu bilmeden reddeden dinciler okumalilar…evrim teorisi Allahin yokluguna ispat degildir okuduklari kitaplari sorgulasinlar. keske cevirmis oldugunuz bu makaleyi dagitma ve daha fazla insana okutma firsatim olsa da yapsam

  6. lady lazarus said,

    Eylül 9, 2008 @ 12:41

    http://www.kamilpasha.com/2008/09/09/how-creationism-entered-turkeys-schools/

  7. lady lazarus said,

    Eylül 9, 2008 @ 12:44

    http://www.kamilpasha.com/2008/09/08/richard-dawkins-banned-in-turkey-turkey-bans-website-of-prominent-biologist-writer/

  8. Düygü said,

    Eylül 9, 2008 @ 16:41

    lady lazarus, bağlantılar için çok teşekkür ederim. İlgiyle okudum.

  9. Düygü said,

    Eylül 9, 2008 @ 16:44

    burger king ve starbakstaki onur bey, çevirmiş olduğum makale derken neyi kastettiğinizi anlayamadım. Eğer Richard Dawkins alıntısından bahsediyosanız, çeviri bana ait değil. Feryal Halatçı’nın Türkçe’ye çevirdiği kitaptan alıntıladım. Eğer Evrim Çalışkanları’nın çevridiği http://www.evrimianlamak.org‘dan bahsediyorsanız, adresi çevrenizdekilerle paylaşarak daha fazla insanı haberdar edebilirsiniz :)

  10. new orleanstaki meren ve duyguyu zevkle takip eden baratrion bey said,

    Eylül 9, 2008 @ 23:16

    “…İslam dini ile barış ve huzur içinde yaşayabileceğine dair bir şeyler karalamayı düşünüyorum”

    ben spoiler vermek istiyorum nacizane. zamanin ‘Gavsi’[1] oldugu soylenen Erzurumlu Ibrahim Hakki’nin 1757′de yazdigi (On The Origin of Species 1859′da yayimlandi) Marifetname adli buyuk hacimli, son derece ilginc ve mustesna bilgilerle dolu ansiklopedik eserinden:

    “…Ta ki unsurların kaynaşmasından, önce madenler hasıl olup, ondan bitkiler peyda olup, ondan hayvanlar vücuda gelmiştir. Hayvan kemalini buldukta; insan ortaya çıkmıştır. Bu dört bileşik cismin bileşik aracısı da vardır.

    Madenler ile bitkiler arasında aracı mercandır. Zira ki salabette taş gibidir ve bitki gibi zerre zerre denizin dibinde bitip, suyun yüzünden yukarı gelip, kuruldukta; sert olur. Bitkiler ile hayvanlar arasında aracı hurma ağacıdır. Zira ki o, bitki iken hayvan gibi erkeğine yakın olmadıkça; neticesi hurma olmaz. Başını kesseler helak olup, kuru ve yapraksız, meyvesiz kalır. Hayvanlar ile insan arasında aracıların en belirgini maymundur. Zira ki, cümle azası, kıl ve kuyruğundan başka, dışı ve içi insana benzer.

    Bu aracıların vücudunda hikmet budur ki, her biri kendi mertebesi altından son yükseklik mertebesine ulaşıp; varlıkların mertebeleri tek silsileyle bileşik ola ve insanlık mertebesinde nihayet bula…”[2]

    [1]: Tasavvufta velayet mertebelerinin en tepesi

    [2]: Eserin tamami mi bilemiyorum ama buldugum link bu: http://www.sevde.de/marifetname/Marifetname.htm

  11. Düygü said,

    Eylül 10, 2008 @ 00:43

    Müthiş :)

    Malzeme için çok teşekkür ediyorum. Darwin’den önce İslam bilginlerinin evrim kuramına benzer fikirler ortaya attığını duymuştum ama kimdir nedir bilmiyordum.

  12. riemann said,

    Eylül 10, 2008 @ 02:48

    Fakat bu alıntı “evrim kuramının islam dini ile barış ve huzur içinde yaşayabileceğini” göstermez ki, (en fazla) bir müslümanın evrim fikrine kaba hatlarıyla Darwin’den önce ulaştığını gösterir. İkisi arasında bir barış ve huzur ortamı bulunduğunun gösterilmesinin, eldeki bilimsel verileri rasyonalize etmeyi içermeyen bir yöntemi olabileceğini sanmıyorum, olsaydı çoktan duymuş olurduk bu yöntemi. Doğruluğu veya yanlışlığının kontrolünde yorumu değil erişebildiğimiz anlamda gerçeği referans alan bir önerme tüm sorunu kökünden çözerdi (“Şüphesizdir ki kainat 13.7 milyar yaşındadır.” Ne kadar kolay değil mi?). Artan bilimsel bilgi külliyatının zorunlu kılmasıyla, eğer yeterince kararlıysanız, HER dini modern zeitgeist’a uygun olacak şekilde yeniden yorumlayabilirsiniz. Bu tartışmayı yarım binyıl önce yapıyor olsaydık evrenin merkezinde olmadığımız fikrinin savunucuları diri diri yakılmayacak mıydı? Hararetle karşı çıkılan bu fikir artık yerleşmiş inançların bir parçası.. 200 yıl önce konuşuyor olsaydık, yine yerleşik dinlerin temsilcileri, türlerin sabit olmayıp sürekli değiştiği, çevresine uyum sağladığı ölçüde doğada yer bulduğu fikrini tartışmaya bile layık görmeden reddetmeyecekler miydi? (reddetmediler mi?) Çünkü canlı olma durumu özel bir durumdu ve bu özel durumun açıklaması özel bir postüleyi gerektiriyordu ve bulunduğumuz yere maymunsu ara kademelerden geçerek gelmek pek de özel sayılmazdı. Ne zamanki bilim, evrim teorisini reddetmeyi makul bir duruş olmaktan çıkardı, dinler Akıllı Tasarım zırvalarına geri adım attılar, evrim doğruysa bile zorlandığı birkaç noktada tabii ki omuz atılıp destek olundu kendisine dediler. (tabi aynı süreçler diğer bilim dalları için de ziyadesiyle geçerli oldu). 200 yıl sonra Standard Model tamamlanınca, Big Bang’in sırları (yaradılışçıların son kalesi) açıklığa kavuşunca (kavuşursa), inananlar savaş alanlarını bambaşka, şu an için öngörmenin mümkün olmayacağı boyutlara taşımayacak mı? Neyi tartışıyoruz o zaman, diyalektiği nerde tüm bu argümanların? “Dinim şu bilimsel bilgi türüyle uyumsuzdur.” önermesi prensipte bile doğru olamayacaksa senin için, “Dinim (dinin) şu bilimsel bilgi türüyle uyumludur” lafının ne gibi bir anlamı olabilir, nasıl ciddiye alınabilir? Söyleyebileceğim hangi büyülü laf sizi (inanları) “artık yeter, benim dinim bunu açıklayamaz!” dedirtecek? (retorik soru). (“How is it that hardly any major religion has looked at science and concluded, “This is better than we thought! The Universe is much bigger than our prophets said, grander, more subtle, more elegant. God must be even greater than we dreamed”? Instead they say, “No, no, no! My god is a little god, and I want him to stay that way.” ” Carl Sagan – Pale Blue Dot) (Kutsal kitabında Higgs Parçacığına atıfta bulunan bir din arıyorum, var mı bilgisi olan, derhal müritleri olacağım LHC’nin motorlarını ısıttığımız şu günlerde) Türkiye’de herkes evrim teorisinin Harun Yahya gibileri tarafından bilfiil çökertildiğini sandığı için böyle bir geri adım atmaya gerek görülmedi, henüz! 50 yıl sonra bu adımın Türkiye’de de atılacağını öngörmek çok mu yanlış olur?

    Sanırım “barış içinde yaşamayı” farklı yorumlamamızdan kaynaklanıyor sorun. Eğer niyetiniz/isteğiniz/umudunuz “Dinler yok olmamak üzere aramızdalar, bu açıdan bizim de bilime gönül vermiş insanlar olarak savaşlarımızı dikkatli seçmemiz gerekir. Evrimi bu yerleşik düzenin bir parçası yapmak da yeterince iyi bir hedeftir” ise, eyvallah, buna saygı duyar, bol şans dilerim. Hatta bu gambitin, savunmaya niyetli olduğunuz dinin içeriğine vurgu yapmadan sadece yeterli toplumsal iradeyi teşvik edip çeşitli sosyal duyarlılık projeleriyle amacına ulaşmayı mümkün kılması gibi bir avantajı da olur. Ama o zaman, evrimin, dünyanın karıncanın dışkısından oluştuğunu öne süren Nijerya kabilesinin dini inançlarıyla da barış içinde yaşayabileceğini kabul etmenizi beklerim. Çünkü, geçerliliklerini ispatlamak için içeriklerine dair bir atıfta bulunulmadığı sürece İslam ile bu din, Russell’ın çaydanlığı, Dawkins’in Uçan Spagetti Canavarı aynı ontolojik statüdedir (değilse argümanları duyalım) ve dediğim gibi bu içerikler, bilim evrenin mutlak resmini çizmeye asimptot ettikçe flulaşıp, öznelleşmekte.. Bu, atmak istediğiniz bir adım mı? ‘Çöl Dogma’larıyla domine edilmiş, fakat doğal seçilimin biriminin gen mi birey mi grup mu olduğuna dair kapsamlı tartışmalara hiç zorlanmadan girebilecek insanlardan oluşan bir toplum, dinlere kafa göz saldıran Dawkins gibilerinin hayalinde kurdukları toplumdan daha mı yeğdir? (Bu sorunun cevabını samimi olarak bilmiyorum, bir tarafın ağır bastığı net bir cevabının olmadığından da şüphem yok. Artı bir straw man’e de saldırmak istemiyorum, o bakımdan mevzubahis yazıyı dört gözle bekliyorum.) Ve fakat tam tersine, birileri çıkıpta, “hakikat, günlük hayatın uçucu meşgalelerine kurban edilemeyecek kadar mühimdir, inananlar inanmak için herkesin takdir edebileceği kanıtlar sunmadıkları ve yetmezmiş gibi geriye kalanları bilfiil terörize etmeyi bırakmadıkları sürece her türlü eleştiriyi hakederler” der ise (ben demiyorum) sizin de ona, tanım gereği, saygı duymanızı beklerim.

  13. riemann said,

    Eylül 10, 2008 @ 02:57

    Bu arada yahu Duygucum, birinci tekil şahısla yazılmış “… önermesi prensipte bile doğru olamayacaksa senin için … ” gibi ifadelerin öznesi (nesnesi mi yoksa? işte “kimin için” sorusu ile bulunan cümle ögesi hangisiyse o canım) tabii ki sen değilsin. Kimi yerlerde net gözükmemiş bu niyetim, düzelteyim dedim.. Bi de niye ikinci çoğul şahısla yazmışım metni ben de çözemedim, new orleanstaki meren ve duyguyu zevkle takip eden baratrion bey de aklımdaydı sanırım yazarken..

  14. Düygü said,

    Eylül 10, 2008 @ 06:05

    Uygarcığım, nefis yorum. Düşünüyorum yazdıkların üzerinde. Uslamlama yaptığını farkettim, öyle bi kişisel algılamadımdı, merak etme :)

  15. baratrion said,

    Eylül 10, 2008 @ 14:11

    yorum icin ben de tesekkur ediyorum. uslamlamaya (nurullah atac turkcesi) beraber devam edebiliriz belki.

    ben bir kisiye istinaden evrim kurami islam diniyle ‘baris ve huzur icinde yasiyor’u delile yeltenmedim. bu konu ustunde, ‘inanan’ biri olarak kafa patlatmis (‘evrim varsa onu dinde de bulucam’ degil, genel tekten coga bakis icinde incelemeler yaparken) ve birkac senemi pratikte alakam olmamasina ragmen ‘tasavvuf bilgisi’ okuyarak gecirdigim icin degerlendirmelerim olabilir. isterseniz bu konuda mevzu bahis islam dini olduguna gore ilk basvuru kaynagindan anlayis seviyem kadariyla arguman da sunabilirim. bunu soyleyerek;

    İkisi arasında bir barış ve huzur ortamı bulunduğunun gösterilmesinin, eldeki bilimsel verileri rasyonalize etmeyi içermeyen bir yöntemi olabileceğini sanmıyorum, olsaydı çoktan duymuş olurduk bu yöntemi.

    bunu ‘kendimce’ yapmayacagimin taahhutunu vermis olayim. ve fakat; her dini zamanin ruhu’na uyacak sekilde yorumlanabilir nokta-i nazarindan hareket ediyorsunuz da, isin icinde basbayagi inanc olan, belirli bir noktadan sonra kesinlikla iman teklif edilen, imanin olmazsa olmaz addedildigi bir mecrada tutup da maddesel gerceklige hitap eden kesin onermeler bekleyip, onu dogma, tartisilmaz, uzlasilmaz goruyorsunuz? bu sekilde kestirip atmanizdan niyet, gercekten kendi kendinize edindiginiz bilgiler mi yoksa gorduklerinizin sizde olusturgu inanan stereotipi mi? ‘din’den muradiniz galaksinin birinden dunyadaki isleri organize eden “kah tonton dede, kah aksi CEO tanri ve COO, CFO, CTO, CCO yardimcilarinin maceralari” ise bu baglamda siz de 21.yy. dogmalariyla onunuzde duran col kadar gerceklikten bihabersiniz diyebilirim ben de. (retorik) tekrar edeyim kuantum soslu, spirituel, ‘iyi dusun para kazan’ tandansli, new age dinine kaymadan bu tartismayi surdurecekler var. bu herkesin kendi musahadesidir, tipki bilimde orada durani kendinizin adlandirdigi ‘buna baratrion parcacigi diyeyim’ demesi gibi. belki de sorun inananlarin ‘bilim adami’ altinda aciga cikani fark edemeyisleri, ‘bilim adami’nin da ‘boyle bildigimiz bir manada tanri yok beyler’ dedikten sonra bir adim daha atamamasidir. -bence- kesin ayrimlari olmayan bilakis ayni sistemden bahseden iki hakikatin yek digerine bir seyi kabul ettirmek icin didinmesine gerek yok, -bence- zaten kucaklasmis durumdalar evvelden beri. birilerini bir seye zorlayanlar ise, zaten saygiyi haketmeyenlerdir.

    icinde yasadigi toplumu anlamak icin bile -ki bunu yapalim bence- din olgusuna onyargili da olsa egilmeyi, farkindaligi yuksek bireyler icin; toplumsal karakter tahlili acisindan faydali goruyorum. yoksa fildisi kulemizden “yav col dogmalariyla bilime milime de girdiler eheh, yazik” demekle yetinelim, her cephede degisen zaten bir sey yok bildiginiz gibi.

    peki bunun amiyane tabirle ‘mala davara faydasi nedir?’ini sorguluyorsak da her iki ucta dusunebilen, muhakeme (uslamlama degil :P) yetenegi ziyadesiyle gelismis insanlarin birbirlerine deger katmalarini saglamaktir zannimca.

  16. selma said,

    Eylül 10, 2008 @ 23:08

    Geçen hafta Etiyopya, İran, Senegal, Finlandiya, Almanya, İsveç, Bosna Hersek, Pakistan, Yunanistan, Filistin, Amerika ve İsviçre’den gelen 22 kadınla bir kültürler arası diyalog toplantısı için İsveç’teydim. Bu kadınlarla geçirdiğim inanılmaz 5 gün ve keşfettiğimiz farklılıklar/benzerlikler bir yana, İsveç’in sisteminden, hem sosyal hem ekonomik hem siyasi anlamlarda çok etkilendim.

    İsveç’in toplam nüfusunun %85′i Lutheran Kilisesi’ne üye olduğu halde sadece %5′i vaftiz, evlenme ve cenaze dışında kiliseye gidiyor. Bir profesörün verdiği bilgilere göre “ben Hıristiyanım” dese de çoğu insan dogmalardan, kader anlayışından uzak bir karar verme süreciyle hayatını geçiriyor.

    Bu değerler ve karar verme süreçleriyle ilgili bir araştırma yapılmış, İsveç öncülüğünde dünya çapında. Çok eleştirilen tarafları olsa da (tüm kültürleri tek bir değerler sistemine indirgeme gibi) bence mantıklı bir harita çıkarmışlar ortaya. Senin yukarı koyduğun evrimi kabul etme istatistikleriyle de paralellik gösteriyor aslında.

    http://margaux.grandvinum.se/SebTest/wvs/articles/folder_published/article_base_54/images/0valuemap.gif

    Tabii burada bahsedilen sekülerliğin anlamını düşünmek lazım:Türkiye’de fazlasıyla siyasi bir kavrama dönüştüğü için ve nerdeyse yeni bir din haline geldiği için, Türkiye’nin haritadaki yeri yıllardır gerçekleştirilmek istenen siyasi/toplumsal bir projenin de başarısızlığını ortaya koyuyor bana göre.

    Evrim teorisini kabul eden insanların değer yargılarıyla ilgili araştırmalar var mı acaba?

    Bir de İbrahim Hakkı’nın Siirt’in Tillo (Aydınlar) köyünde 6. kuşak torununun ev sahipliği yaptığı, çalışmalarının sergilendiği bir müze var. 300 yıldır, bir aile geleneği olarak özellikle astronomi konusunda çalışmalara devam etmişler. Hem de köyün imamlığını yapmışlar. Cumhuriyetin kuruluş sürecinde kitapların, çalışmaların çoğu toplanıp yakılmış. Kalanlar bile etkileyici ve torunu İbrahim Hakkı’nın hayat felsefesini ve nasıl çalıştığını çok tatlı anlatıyor…

  17. Faruk Ahmet said,

    Eylül 10, 2008 @ 23:54

    Baratrion bey benim sunacağım alıntıyı benden önce yazıvermiş, malumatfuruşluk etmemi engellediği için teessüf ediyorum. Onun dışında, bu alıntının -veya bulunabilecek başka bir tanesinin- çok çok şaşırtıcı olmadığını da eklemeliyim. Eski metinlerin, ki bunu derken Yunan filozoflarından “İslam” bilginlerine (tırnak içinde, çünkü bu da birçok başka şey gibi Avrupa-merkezci bir isimlendirme; “Hristiyanlık Felsefesi” denmez mesela ama ne hikmetse “İslam Felsefesi” diye bir şey vardır –ama bu başka konu), oradan Uzakdoğu düşünürlerine çok geniş bir külliyatı kastediyorum, üzerlerinden onca yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen nasıl da hala bize bir şeyler diyebiliyor oldukları çarpıcıdır. Bu cümlenin basit hali şu: Sırf eski zamanlarda yaşadılar diye geçmiş yüzyılların insanlarının cahil, çevresini anlamlandırmaya çalışmadan körü körüne bazı dogmalara (din filan…) inanan aptallar olduğunu varsaymamalıdır. Maymunlarla insanların birbirlerine ne kadar benzediklerini görmek için dahi olmaya gerek yok. Benim bildiğim kadarıyla -Duygu hanım daha iyi bilir belki- Darwin’in katkısı evrimi keşfetmek değildi, o zaten bilinen, görülen bir şeydi -alıntı bunun kanıtıdır-. Darwin’in katkısı, buna rasyonel, deterministik, sistematik bir mekanizma oturtmaktı (yahut bu mekanizmayı keşfetmekti). Hani şu “doğal seleksiyon” dediğimiz şey –ve Darwinizm dediğimiz düşünce biçiminin toplumsal alanda bizlere yaşattığı şeyler pek hoş sayılmasa da (bkz. Nazizm, Ari ırk düşüncesi vb.) dibine kadar “rasyonel”dir, ama kimse bu yüzden “Bilim”i suçlamaz –lakin bu da başka konu. Newton nasıl yerçekimini icat etmeyip (“duh”), onun mekanizmasını keşfetti, onun gibi bir şey diyebiliriz herhalde. Neyse…

    Riemann söylediklerinde materyalist bakış açısından çok haklı. Ama dinlerin doğası hakkında çok dar bir görüşe sahip bence -bu da materyalist bakış açısının getirdiği bir şey; nihayetinde haklı bir bakış da olabilir, ama bu başka “rasyonel” bakışların olamayacağı anlamına gelmez. “Şüphesiz ki evren 13,5 milyar yaşındadır” gibi bir ayet din’in tüm amacına, ruhuna ters bir şey olurdu. Çok uzun bir tartışma ama kısaca değinirsek: kimsenin inkar edemeyeceği bir “kanıt” ayet var olsaydı, din’in üzerine kurulduğu temel olan “inanç”ı nereye koyacaktınız? “Sınav” ne olacaktı o zaman? Neyden sorguya çekilecekti insanlar? Tanrı’ya inanmayan biri için baştan zaten saçma şeylerdir bunlar, ama her düşünce sistematiğinin kendi içinde rasyonel olduğunu takdir edebilirseniz, istediğiniz ayeti neden bulamayacağınızı da anlayabilirsiniz.

    Bir itirazım da her din-bilim tartışmasında hemen “Evren’in merkezinde Dünya’nın olduğunu iddia eden din” klişesine sarılınması. Birkaç yönlü bir itiraz bu: Birincisi, İslam ile ilgisi olmayan, Hristiyan kilisesini ilgilendiren suçlamalar bunlar. Belki İslam’da da buna benzer itiraz noktaları bulabilirsiniz, o zaman üşenmeyin de bulun lütfen (sözüm doğrudan size değil, genel). Tek bir dine getirilen itirazları bütün dinlere genelleştirebileceğinizi düşünüyorsanız dinler tarihi hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz demektir (tavsiye: Mircea Eliade, Dinler Tarihi’ne Giriş). Bir tür modernist kolaycılık. İkincisi, Hristiyanlığı da kiliseden ibaret sanmak anlamına gelir bu. İncil’in hiçbir yerinde -hatırladığım kadarıyla- böyle bir iddia (dünya-evren-merkez) yok mesela. Zamanın ekonomik, siyasal, sosyal faktörleriyle ve özellikle de iktidar çatışmalarıyla biçimlendirilmiş öğretileri dine içkin sanmak da aynı kolaycılığa giriyor. Kilisenin kuruluşu bile Hristiyanlığın ancak bilmemkaçıncı yüzyılında olmuş ve hakimiyetini çok uzun yüzyıllar zorlukla ve zorbalık dolu eylemlerde bulunarak sağlayabilmiştir (tavsiye: Janet Coleman, A History of Political Thought Cilt II). Üçüncüsü, eleştirileriniz ancak din’i, geldiği zamandan ve toplumdan bağımsız olarak yukarıdan inen mutlak doğrular ve kurallar bütünü olarak kabul ettiğimizde geçerli olabilir. Bu çok çok yaygın (ortodoks) bir tavırdır (ve bu açıdan,, dine saldıran gözü dönmüşlerle, dini savunan yobazlar aynı yerde buluşurlar, iki taraf da aynı soruyu aynı tavırla sormakta, yalnızca biri “evet” biri “hayır” demektedir; hani en hızlı solcular sağa geçtiklerinde en sert faşist olup çıkarlar ya, onun gibi) ama tek bakış açısı değildir ve bu tavrın karşısında yer alan muhalif damarlar her daim bulunmuştur -yani modern bir apologeticlik değil bu dediklerim (güncel -İslami- örneklerden biri olarak bkz: Nasr Hamid Ebu Zeyd).

    Bir türlü kısa kesemiyorum. Son olarak:
    Söyleyebileceğim hangi büyülü laf sizi (inanları) “artık yeter, benim dinim bunu açıklayamaz!” dedirtecek?
    Bilimin cevap veremediği (ve bazı asla cevap veremeyeceği) sürüyle soru varken, verdiği bir sürü cevabı çok kısa süreler içinde değiştirebiliyorken (tükürdüğünü yalıyorken) söyleyebileceğim hangi büyülü laf size “yeter artık, bu bilim de hiçbir şeyi yanıtlayamıyor, paso yanılıyor, bir karar versin şu şu konularda artık” dedirtecek? (Retorik). Beni bilim karşıtı filan sanmazsınız şimdi inşallah, sadece muhtemel “yamuk bakma”lara (Zizek’ten arak) işaret etmeye çalışıyorum. Aklıma gelmişken: Misalen, Dünya’nın evrenin merkezinde bulunduğu iddiası neden Din’in bir iddiası, dogması olarak yorumlanmak zorunda olsun? O bilgi sadece din adamlarının değil biliminsanlarının da inandığı bir bilgi idi o zamanlar -tabi burada bu ikisinin şimdiki gibi çok ayrı kavramlar olmayabildiği gerçeğini de göz önünde tutmalı. Yoksa Kopernik mi kurdu “Bilim”i? Ondan önce yok muydu? Vardıydı da zaten hep Kopernik’in dediğini diyordu ama Kilise mi bir türlü ikna olmuyordu? Bir inanan olarak şunu diyorum ben, evet: Spagetti Canavarı ile İslam aynı statüdedir; bunu demekten gocunmam için bir neden yok. Ama bu statüye ben bilimi de katabilirim (bkz. Paul Feyerabend, Özgür Bir Toplum’da Bilim). Bunu, insan yorumu faktörünün tüm bu şeylerin en küçük zerresine kadar işlemiş olduğunu bildiğimden yaparım. Başka türlüsüne biz faşizm diyoruz, ve faşizm, iddialarında haklı olmadığı için değil, bu muhtemel haklılığı herkese dayatmaktaki yanlışlığa kör olduğu için kötüdür.

    Galiba aklımdakileri pek iyi geçiremedim yazıya ama umarım çok yanlış anlaşılmama neden olacak kadar da kötü geçirmemişimdir. Bir de şu “tavsiye”leri ukalalık olarak almamanızı (ben olsam alırdım, oradan biliyorum alacağınızı) rica ettiğimi, varsa sizin tavsiyelerinize göz atmaktan zevk alacağımı söyleyeyim ve bitireyim.

  18. meren said,

    Eylül 11, 2008 @ 02:54

    Bilim ve dinin herhangi bir şekilde birbirlerini rahatsız etmeyecekleri bir yerde buluşacaklarını ummak pek sağlıklı değil bence, öte yandan zaten birbirlerini rahatsız eder vaziyette olma durumları tedirginlik vermesi gereken bir durum da değil bir noktaya kadar. “Bir noktaya kadar”.. Peki o “nokta” neresidir? O nokta elbette hepimizin çok iyi bildiği ve çok korktuğu gibi “birisinin diğerini yasaklamaya çalıştığı, değiştirmeye çalıştığı” noktadır. Bu örnekteki bu “nokta” Dawkins ve Adnan gibi aptallar ile ayaklarını yere basmaktadır ve herhangi bir zaman diliminde bu noktaya yaklaşmakta olan diğer bazı aptallara rastlamak da kaçınılmazdır.

    Bununla beraber bunda garipsenecek bir şey yoktur, nitekim son bir kaç bin yıllık ömründe insan canlısının domine bir rol oynadığı güzel gezegenimizde bu noktalardan pek fazlası peydah olmuştur; mesela Kürt ve Türk’lerin böyle bir noktası vardır, yine ayaklarını yere bu iki ucun nefret dolu olanları tarafından basmıştır. Fenerbahçe ve Galatasaray’ın, Linux’çuların ve BSD’cilerin, türbanlıların ve türbansızların, demokratların ve muhafazakarların, ülkücülerin ve solcuların, ateistlerin ve inançlıların hep böyle noktaları vardır. Bu noktalar kendi içerisinde dallanabilirler de. Mesela Ateistler ile bir yaratıcıya inananların böyle bir noktası varken, hepsi bir yaratıcıya inanıyor olsa da Hristiyanlar ve Müslümanlar kendi özerk noktalarına sahip olabilirler. Hatta hepsi Müslüman olmasına rağmen Aleviler ve Sünniler de kendi noktalarını ilan edebilirler. Hatta ve hatta bu noktalar başka noktalarla kesişim ve birleşim kümesi oluşturabilirler, bir noktada birbirine karşı olanlar başka bir noktada kol kola görülebilirler… Mağarada uyumak isteyenler ile açık havada ayı postuna sarınmak isteyenler noktasından bu yana insanoğlu bu mevzuyu o kadar sofistike hale getirmiştir ki, bir inanışa göre tüm noktalar doğru sıra ile birleştirildiğinde insanlığın en büyük sırrına mazhar olmak işten bile değildir (fakat doğru sıranın ne olduğuna dair çekişmeler yüzünden resme yeni noktalar hasıl olmakta, bu birleştirme işlemi bir türlü gerçekleştirilememekte, dolayısıyla biz de sefil yaşantımızı sürdürmekteyizdir).

    Biz neden bilim ve dinin bir arada huzur içerisinde yaşayabileceği bir çözümü din ya da bilim içerisinde bulabilir miyiz ümidi yaşıyoruz? Çünkü Dawkins gibilerin köpüren ağızları ile bir gün yeterince güçlü olurlarsa camileri, kiliseleri kapatmaya kalkmasını istemiyor, aynı şekilde Adnan kafasındaki yobazların bir gün yeterince güç sahibi olurlarsa araştırma kurumlarını, bilim insanlarını ablukaya almasını istemiyoruz. Yoksa birilerinin birilerinden korkmadığı durumda bilimin dinle, dinin bilimle ne işi olabilir? Daha doğrusu olmalı mıdır?

    Fakat insanların birbirlerinin inançlarına, düşüncelerine, “samimiyetle” saygı duyacak, tolerans gösterecek noktadan çok uzakta olduğu da ortada.

    Dolayısıyla ben tek bir nokta ile uğraşmak yerine tüm noktaları birleştirerek çıkan resimdeki sırra mazhar olmayı, bu sayede her şeyi kökünden çözmeyi düşünüyorum. Ayrıca bir kere her şeyi çözdükten sonra yaşlılığımı kurabiye ve çikolata yiyerek geçirmek gibi bir planım da var.

  19. Düygü said,

    Eylül 11, 2008 @ 19:04

    Müthiş insanlar kıraathanesi. Her bir yorumu keyifle okuyorum.

    Yazacağımı söylediğim şeyle ilgili çok büyük beklentiler varmış gibi hissettim bu arada. Oysa ki, yazıldıktan sonra dünyayı barışa ve saadete götürecek bir dönüm noktasına sebep olacak bir şey değil. Sadece noktaların birkaçını birleştirmeye çalışan bir şey olacak (mesela yukarıdaki yorumların her birini birer nokta olarak görürsek, onları birleştirmeyi deneyecek diyebiliriz belki :)

    Aloha! Örümcek selamı!

  20. baratrion said,

    Eylül 14, 2008 @ 15:26

    bu arada richarddawkins.net’e turkiye’den erisim mahkeme karariyla engellenmis :) ben melih asik’in yazisinda gordum, ekside birisi su makale yuzunden mi acaba diye sormus: http://richarddawkins.net/article,2833,UPDATED-Venomous-Snakes-Slippery-Eels-and-Harun-Yahya,Richard-Dawkins

    saka gibi gercekten. koca koca adamlar koselerinden proxy cozumleri vermeye basladi.

  21. Düygü said,

    Eylül 14, 2008 @ 18:58

    Evet bu haberi ben de duydum ve çok üzüldüm. Türkiye’de bu site erişimi engelleme işlerine bir son verilecek mi, yoksa insanlar buna alışmaya mı başladı bilemiyorum. Bu konuyla ilgili -Internet’te protesto etmekten başka- ciddi anlamda bir şeyler yapan insanlar var mı, yoksa herkes oturduğu yerden şikayet mi ediyor?

    Mesela bir sürü hukuk öğrencisi, yeni mezun avukat olan genç insan var bu ülkede. Birkaç avukat bir araya gelip araştırsalar, bildirge hazırlasalar, meclise gitseler, politikacılarla konuşsalar, lobi yapsalar.

    Bana öyle geliyor ki, yıllar sonra Internet iyice kısıtlanan bir medya haline geldiğinde, ve insanlar eski günleri hatırlayıp üzüldüklerinde, suçu “baştaki” partiye atıp kendilerini kurban gibi gösterecek, bu meseleden de vicdanları iki milim rahatsızlanmadan sıyrılacaklar.

  22. Faruk Ahmet said,

    Eylül 16, 2008 @ 18:55

    Ntvmsnbc.com’dan:
    http://www.ntvmsnbc.com/news/459522.asp



    Ünlü evrimci yazar Prof. Richard Dawkins’in sitesini Adnan Oktar’ın kapattırdığı öğrenildi. Oktar, sitenin hazırlayıcısından 8 bin YTL manevi tazminat istiyor.

    Ünlü evrim teorisyeni Prof. Richard Dawkins’in internet sitesi, Adnan Oktar’ın şahsı ve ‘Atlas of Creation’ kitabı hakkında kişilik haklarını ihlâl eder nitelikteki yazılar nedeniyle Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararıyla tedbiren kapatıldı.

    Ben Harun Yahya’nın, Richard Dawkins’e kendi iddialarına karşılık verdirecek kadar ünlendiğini bilmiyordum. Gurur duydum kendisiyle :)

  23. Düygü said,

    Eylül 16, 2008 @ 19:07

    Türkiye’de hukuk sisteminin ne kadar korkunç işlediğine, kimlerin hukuku istediği gibi elinde evirip çevirebildiğine dair en çarpıcı örnek Adnan Oktar’ın önüne gelen siteyi “kişilik haklarına tecavüz” diye kapattırıyor olabilmesidir.

    Her seferinde kim bilir başka konularda neler dönüyor diye düşünüp tüylerim diken diken oluyor. :(

    Ve ayrıca, nerede bu ülkenin genç hukuk öğrencileri, mezunları ya? Hakikaten soruyorum? Neredeler?

  24. Faruk Ahmet said,

    Eylül 16, 2008 @ 19:21

    Bu site kapatma işi, bildiğim kadarıyla yasalardaki boşluklardan kaynaklanıyor. Ve bu tür adamlar, bir siteyi kapattırmak için başvurdukları mahkeme bunu reddederse dosyaları alıp başka bir mahkemeye başvuruyorlarmış, böyle böyle eninde sonunda kendi kafalarında bir hakim bulup kapattırıyorlarmış; bulmakta çok zorlandıklarını, çok fazla mahkeme gezmek zorunda kaldıklarını da sanmıyorum ya… (hatta bildiğim kadarıyla genelde Fatih bilmemne mahkemesi kapatıyor, adres de belli). Kısacası, bu konuda genç hukukçuların yapabilecekleri fazla bir şey yok sanırım, Adnan bey bir başka hakimi her zaman bulabildiği sürece…
    Hem, yapabilecekleri bir şey olsa da yaparlar mı, emin değilim. Lisedeyken çok yakın olduğumuz, zamanının anarşisti, şimdinin ulusalcısı (!) bir avukat arkadaşım var. Son görüştüğümüzde Tayyip’e laiklik karşıtı olmaktan dava açmayı planlıyordu. “Kazanamazsın ki” dedim, cevabı “biliyorum, zaten adım duyulsun diye açacağım” olmuştu. Genç olmak yetmiyor yani, biraz da izan ve vicdan lazım.

  25. Düygü said,

    Eylül 16, 2008 @ 23:54

    Ama nasıl genç hukukçuların yapabilecekleri fazla bir şey yok?

    Genç insanlar mesela şunu yapabilirler: bir parça vakit ayırıp bu saçmalığın hangi yasalardan kaynaklandığını adam gibi araştırırlar, sonra bu yasa yeniden nasıl düzenlenmeli bu konuda düşünür (başka ülkelerin yasalarına bakar) bir yasa önerisi hazırlar meclise gider milletvekili peşinde koşarlar. Lobi yaparlar ellerinden geldiği kadar bastırırlar, insanları bilgilendirirler. Bir biyolog olarak hukukçuların neler yapabilecekleri hakkındaki kısıtlı bilgim ile ben bile sorunun kökünden çözümüne dair neler yapılabileceğini görebiliyorum.

    Zaten herkes “yapabileceğimiz bir şey yok” demek yerine bir şeylerin ucundan tutsaydı, daha yaşanılır bir dünya olurdu burası. Ama doğamızda yok :(

  26. Düygü said,

    Eylül 16, 2008 @ 23:55

    Yani bunu yapmaları için genç olmaları da gerekmiyor aslında ama yaşlanmış olanları zaten adam olsalardı şimdiye kadar bir şey yaparlardı varsayımı ile hareket ediyorum.

  27. Faruk Ahmet said,

    Eylül 17, 2008 @ 00:24

    :)
    Evet, kesinlikle haklısın; ama burada yaşayınca insan, böyle şeyler beklememeyi öğreniyor ne yazık ki. Sadece bu konuyla kısıtlı da değil bu iş, şikayet edip durduğumuz pek çok şey hakkında benzer insiyatifler konunun muhataplarınca alınabilir, ama bu sivil düşünme biçimi ve sosyal cüretkârlık toplumlarca kolay kolay edinilen bir beceri değil.

    Hoş, bu da bir bahaneden başka şey değil….(ve aslında işler o yöne doğru gitmiyor da değil, biraz yavaş sadece)

  28. baratrion said,

    Eylül 17, 2008 @ 12:42

    http://kampanya.org.tr/sansur/

    http://www.sansuresansur.org/main.asp

    zaten boyle hareketler var. hangi yasadan kaynaklandigi da biliniyor. iclerinde ‘genc hukukcular rahatsiz’ platformu gibi bir sey yok ne yazik ki.

  29. Düygü said,

    Eylül 17, 2008 @ 16:53

    Bu iki hareketin de amacı ve uygulamaya koyacakları eylem nedir biliyor musunuz?

  30. baratrion said,

    Eylül 18, 2008 @ 12:42

    su anda tek yapabildikleri dikkat cekmek (bildiri, poster yayinlamak) gibi gozukuyor. bu kapama olaylari defalarca gazetelere cikti, kose yazilarina konu oldu (oluyor); bence de bu asamanin artik gecilip somut bir eylem plani hazirlanmasi gerekiyor artik :/

  31. Düygü said,

    Eylül 18, 2008 @ 16:14

    İnsanlar Facebook’ta profil resimlerini değiştirerek, normalde kağıtla önlerine gidilse asla imza vermeyecekleri halde, elektronik ortamda altı üstü isim soyad girerek protesto imzaları atarak, bloglarına banner koyarak işe yarar bir şeyler yaptıklarını zannedip vicdan rahatlatıyorlar (ve bu beni deli ediyor). Bunları yapmasınlar demiyorum, kesinlikle bu süreçler herkesin durum hakkında bilgilenmesinde işe yarıyor. Ama devamı gelmiyor ve somut, çözüme yönelik adım atılmıyor. Bu şekilde Atatürk’ün ilkelerini, cumhuriyeti ve adı var sanı yok demokrasiyi koruduklarını sanan insanlar var Türkiye’de mesela…

    Ben herhangi bir hukuk mezununun isterse bu işle adam gibi başa çıkabileceğini düşünüyorum.

  32. katate said,

    Mayıs 24, 2009 @ 12:14

    bir evrim masalı tutturdunuz gidiyorusunuz hiç mi genetik bilimi haberiniz yok mu dna şifreleri asla degişmez sade mutasyon o kadar sizde düşünce de mutasyona ugramışsınız o kadar

  33. hivvideos said,

    Haziran 7, 2012 @ 09:29

    hivvideos…

    “Kriptografi Gördüm”, Wunjo… » Evrimi Anlamak…

RSS feed for comments on this post · TrackBack URI

Yorum yapın