Bir ülkenin bilim dergisi de sansürlenirse…

Ortaokul son sınıfı yeni bitirdiğim yazdı. Yaz tatillerinde hep gittiğimiz Burdur’da, akşamları yaşıtlarımla Bimtaş denilen çay bahçesinde oturur sohbet ederdik. Bu akşamlardan birinde bisikletime atlayıp Bimtaş’a vardığımda, arkadaşlarımın masasında benden birkaç yaş büyük, gözlüklü ve tanımadığım bir çocuk da oturuyordu.

Çocukla ilgili olay şuydu: Fen Lisesi’ni o sene kazanmıştı, çok akıllı olduğu her halinden belliydi, sohbet sırasında yeri geldikçe araya bilimsel bilgiler sıkıştırıyor, masadaki diğerleri onunla inek diye dalga geçiyor, o ise buna aldırmayıp anlayışlı ve sakince gülümsüyor, Amerikalıların dediği gibi “cool” bir şekilde oturuyordu.

Bu işe hasta oldum. O anda kendi kendime, “ben de aynı bu çocuk gibi olmak istiyorum” diye düşündüğümü gayet net hatırlıyorum. (Yoncimik yerine bu çocuğu rol modeli seçmiş olmamın oldukça talihli bir hareket olduğu aşikar).

Her ay başında gazete bayilerine koşup Bilim ve Teknik Dergisi almam, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları’nı okumaya başlamam bu şekilde gerçekleşti. Adını bile bilmediğim, artık görsem hatırlamayacağım o çocuk benim kahramanımdı. Ama beni bilime bağlayan, bilim insanı olma hayallerimi perçinleyen, içimdeki bilim hayvanını besleyen, yıldız kaydığında “aaaa göktaşının atmosferle sürtünmesinden dolayı ortaya çıkan ışımaaaa!!!!” derken dilek tutmama vakit kalmamasına sebep olan asıl kahramanım Bilim ve Teknik Dergisi idi. Artık okumuyorum ama bu dergi ile büyüyen herkes gibi benim için çok özel bir yeri olageldi.

Ama şunu eklemeliyim Bilim ve Teknik Dergisi benim için, sadık bir okur için ifade ettiğinden daha çoğunu ifade ediyor. Kendi başıma Türkiye’nin hayvanat bahçelerini kurtarmaya kalktığımda ve bu işte bana destek olsa olsa Bilim ve Teknik olur dediğimde, yüzümü kara çıkarmadılar. Bana ilk kez New Scientist’tan bilimsel bir yazı çevirme fırsatını tanıyıp, daha sonraları çok severek yapacağım çeviri işi konusunda yolumu açan da o dönemde derginin genel yayın yönetmeni olan Raşit Gürdilek idi. Şimdi ben büyüdüm, ülkemin yalnız, mahzun ve bilimden yoksun bırakılmış güzel insanları gelişmiş ülkelerdeki insanlar kadar bilimsel kaynaklara (bir nevi, devletin sağlamadığı eğitim eşitliğine) sahip olsunlar diye boş zamanlarımı Evrimi Anlamak sitesinin çeviri işlerine koşarak harcıyorum. Bir anlamda borcumu ödemeye çalışıyorum.

Ben ve benim gibi nice insanın bilim eğitiminde, bilimi sevmesinde adeta bir mihenk taşı olan bu dergi, Mart sayısında Darwin’in 200. doğum günü ile ilgili dosyayı kapak yapmak istediğinde ne oldu biliyor musunuz?

SANSÜRLENDİ!

Radikal Gazetesi’ndeki habere göre:

Darwin ve evrim teorisiyle ilgili kapak ile yazıları gören Cebeci, Derginin Yayın Yönetmeni Çiğdem Atakuman’a sert tepki göstererek dosyayı dergiden çıkarttırdı. Dergi ‘ikinci konu’ olan ‘Küresel ısınma’ temasıyla çıkarken, Yayın Yönetmeni Atakuman’a görevden alındığı sözlü olarak iletildi.

Haberin tamamı burada.

Sevgili ülkemin sevgili gençleri, sizden öncekiler olan biteni oturup izleyip uğunmakla yetindiler. Bari siz elinizi bir taşın altına koyun.

Sokağa dökülüp kızgın bir kitleye dönüşmekten ve kavga etmekten bahsetmiyorum. Bir iş için gönüllü olmaktan, şikayet etmeyi bırakıp yanlış olduğunu düşündüğünüz bir şeyi düzeltmek için somut adımlar atmaktan bashediyorum. Bildiğiniz bir şeyi sizin gibi eğitim olanağı olmamış birilerine öğretmekle başlayabilirsiniz. Gönüllü öğretmen olun, birilerine okuma yazma öğretin. Böyle bir organizasyon yoksa siz başlatın.

Bugün Darwin sansürleniyorsa, yarın kim bilir neler göreceğiz?

Televizyon seyretmeyin. Bi’şey yapın!

  • Share/Bookmark

32 Yorum »

  1. nazim keven said,

    Mart 10, 2009 @ 01:50

    hey gidi benim yanliz ve guzel ulkem hey, bilim teknigi de sansurlesinler bakalim…ben tubitakta bir sansur mekanizmasi oldugundan yillarca suphe etmistim zaten, misal eskiden yillarca dawkins’in gen bencildir’inin ikinci baskisini yapmamakda israr etmislerdi ki benim okugum tubitak kitaplari icinde gen bencildir acik ara en etkili en ikna edici en zihin acici en insanin ufkunu genisleten kitapti…evrimle bi alip veremedikleri var o cok belliydi…

    hareket gecmek bir birey olarak bir seyler yapmak temmennilerine yurekten katiliyorum, ve harbiden vur kir parcala degil oku ogren ogret paylas verilmesi gereken mesaj…bilim teknik veya turkiyedeki gazeteler dergiler kurumlar hepsi yozlasti kadrolasti…artik insanlarin oralarda pek bir mucadele alani kaldigina inanmiyorum….neyse ki gerek de yok…henuz fark edemedikleri sey dunya ve internet cok buyuk bir degisim icinde…bir iki yila kadar dergilerin kartellesmis basinin isi biticek, insanlar haberlerini makalelerini tamamen sosyal medyadan takip edicekler…ve sosyal medyayi sansurlemek hic de kolay olmayacak…gecen gun misirda sosyal medyanin nasil aktif bir bicimde ogrenci hareketleri olusturmada ve insanlari bilinclendirmede kullanidigi ile bir yazi okuyordum da, bayildim…devlet bir elemanin sitesini bloke ediyor, eleman siteyi baska bir adresten mirrorliyor…devlet o adresi de bloke ediyor, eleman baska bir adresten mirrrorliyor…her adres degisikligi facebook gruplarindan veya twitterdan aninda bir ton ogrenciye duyuruluyor….cok eglenceli bir kacma kovalamaca ve devletler bunu fazla fazla hakediyor….bir gosteride polis elemanin birini tutukluyor, cep telefonu ile cekilen tutuklama goruntuleri aninda twitter uzerinden dunyaya geciyor, bu sefer internet uzerinden cocugun serbest birakilmasi icin super baski ve polis serbest birakmak zorunda kaliyor….gosterilerde ne zaman polis siddet uygulamaya kalksa kalabaliktan cep telefonlari yukseliyormus havaya, hepsinin kamera acik, polis tabi ne yapicagini sasiriyor….yine gozaltilar, hapis cezalari uyguluyorlar guclerini yettigine tabi diger insanlari korkutmak icin, ama gercekten internet gercek dunyadan cok farkli bir duzlem…

    velhasil, bilim teknigi sansurlemelerine uzuluyorum, ama bir yandan da guluyorum: en azindan ellerini ogrenmis olduk, bu adamlar tubitak i bile sansurleyebiliyorlar, yani is basa duser. madem onlar yayinlamayacak, ben de kendi blogumda ve baska bloglarda evrimle ilgili biraz daha fazla yazip cizeyim bari bu sene :)

  2. beyza said,

    Mart 10, 2009 @ 04:36

    Bu ulkemizin hazin bir gercegi sanirim… Ne zaman farkli dusuncelere saygi gostermeye baslayacagiz yada ne zaman bu dusuncelerden korkmamayi ogrenecegiz acaba? Gecen sene de http://www.richarddawkins.net sansurlenmisti. Hatta siteye girerseniz “banned in Turkey” diye ayrilmis bir bölum bile gorebilirsiniz (zekice bir davranis, takdir ediyorum kendilerini). TUBITAK gibi bir kurumun bile siyasetin icine dustugunu gormek artik uzuyor insani.
    Bir kac gundur acaba yeni yazi gelmis mi Biyolokum’dan diye sitene goz atiyordum. Amacim uslubun sayesinde biraz da olsun gulmekti… Dusunmeye sevk ettin, guzel de oldu.

  3. koray löker said,

    Mart 10, 2009 @ 04:46

    Son sansürlenişiydi bu BvT’in… Bundan sonra zaten koyunlar tarafından çıkarılacağı için gerek bile kalmayacak…

    Çünkü efsane editörü Raşit (valla yayıncılığı bilemem, ama adamın havası, aurası bir karizmatik gerçekten) ve TÜM yayın kadrosu Tübitak’tan istifa ettiler…

    Fakat, bu dergiye hasret çekeceğiz demek değil tabii ki, buyrun sizi NTV Bilim dergisine alalım. Tam kadro eski BvT çalışanları tarafından hazırlanan dergi, Ankara coğrafyası açısından “bir yan binada” hayatına yeni bir isimle devam edecek…

    Açıkçası çocukluğumuzun zamanındaki ilişkiler üzerinden bakarsak, bugün yeni çocuklara bilim sevdirmeyi de Tübitak değil, NTV yayınlarından biri becerebilir diye düşünüp teselli bile olabiliriz (ya da kendimi kandırıyorum, o kurumun arkasında olmayışı çok şey kaybettirebilir derginin yapısına, gerçi şu anki hali herhalükarda değil ama…)

    Fakat koca Tübitak’ın Başbakanlık merasına dönüşü n’olacak, o çok tartışmalı işte…

  4. Arif Bayırlı said,

    Mart 10, 2009 @ 10:37

    Sansürcü ve akıl-mantık-bilim düzleminden uzak devlet anlayışının yansımasını nihayet görebildik Tübitak Bilim ve Teknik’te de. Derginin gecikmesi ve yan tarafta NTV Bilim’in onca içerik ve görsellikle piyasaya çıkmışken, Bilim ve Teknik’in “Küresel İklim Değişikliği” gibi klişe bir başlık ve bir avuç yazı ile yayınlanması kafamı karıştırmıştı zaten. 2009′un başından beri Astronomi Yılı için “yüksek sesle” yayın yapan bu dergi Darwin yılına gelince çekimser kalıyor.. Ne acı, ama bir o kadar da tanıdık…

    Bir süredir pozitif bilimin aktarılması konusunda bu zihniyetle karşı karşıya olduğumuz gerçeği beni her geçen gün yaralıyordu, bu da üstüne eklendi…Harika..

  5. Enis said,

    Mart 10, 2009 @ 11:02

    Bilimsellikten uzak bir BvT yaratma çabasında başarılı oldular gibime geliyor.

    Sessiz kalmak, sadece ekmeklerine yağ sürmek olur.

    Ne kadar üzücü bir durum.

  6. Betul said,

    Mart 10, 2009 @ 13:05

    Ne kadar uzucu bir durum gercekten de, hele boyle ulkemizden uzakken ki bu gordugumuz goruntu daha da fazla koyuyor bana. Sanki icinde huzur olmayan evini terk edersin de, bahcede kendine gelmeye calisirken iceriden gelen sacma sapan kavga gurultuleri dinlerken huzunlenirsin. Turkiye bizim ulkemiz, bahcesinde boyle umutsuzca saga sola bakiniyoruz sanki bizler de. Birseyler yapmali. Bizden baska kimsesi kalmadi bu ulkenin.

  7. Meren said,

    Mart 10, 2009 @ 13:46

    Bu aslinda bir firsat.

    Ben neredeyse sevinecegim sansurlenmis olmasina.

    Sansurlenmese idi, kac kisi, 15.000 kisi mi okuyacakti Bilim ve Teknik’in o sayisini? Peki bu kisilerin yuzde kaci Darwin’i daha once duymamis insanlar olacakti?

    Simdi ise medyada yer alan populer bir hadiseye donustu olay. Tabi bunu hukumeti elestirmek icin firsat kollayan gunluk aptal gazetelerinin ve tv kanallarinin son derece sig bir sekilde ele aliyor olmasi uzucu, fakat bunun bile bir cok insani Internet’te “dur bakayim su isin asli ne imis” diye arastirma yapmaya itecegini dusunuyorum.

    Bu yuzden bu firsati iyi degerlendirip bu mevzu ile ilgili twitter’da, facebook’ta, kisisel gunluklerde, her turlu sosyal network’te en azindan bir iki kelime edip insanlari dogru kaynaklara yonlendirmek gerekli. Gidip Harun Yahya’nin kitaplarindan degil Evrim Caliskanlari’ndan ogrenmeli insanlar bu isin ne oldugunu.

    Bakarsiniz bu da yanimiza kar kalir, belki bu sefer de biz dustugumuz yerden bir avuc toprakla kalkariz.

    Selamlar.

  8. menaar said,

    Mart 10, 2009 @ 16:12

    hiç şaşırmadım vallahi, çünkü burası Türkiye, burası yasaklar bölgesi, çünkü burda özgür düşünmek, özgür giyinmek yasak, “kendin” olmak yasak, blogunda özgürce yazmak, youtube a girmek yasak… neden? birileri blogunda birşeyler söyledi, youtube hesabına istediği videoyu koydu diye. ha noldu, pireye kızan yorgan yakan Türkiye, tavşan olan, dağa küsen, dağın haberinin bile olmadığı Türkiye… bir dergi istediği kapağı koyamamış nolur ki, olur böyle şeyler, çünkü burası Türkiye… sen amerikada bunlardan biraz uzak kalmışsın duygu, burda çok doğal böyle şeyler, o yüzden hiç yadırgamıyorum.

  9. riemann said,

    Mart 10, 2009 @ 16:29

    meren, yazdıklarını okuyunca ne geldi aklıma.. sözlük yazarı olan bizler (sen ben düygü, varsa başkaları) dönüşümlü olarak her gün TSİ günün ilk saatlerinde evrim teorisi, darwin e yasak vs. gibi ilgi çeken, tık alan, günde onlarca entry girilen ve dolayısıyla sol frame’de sıkça bulunan başlıklara “evrimianlamak.org” adresini de içeren birer entry girsek, böylece o entry 24 saat boyunca o başlığa tıklanınca insanların karşısına çıkan ilk site olsa? benim mesela blogumdaki bi yazıya saat 01.00′de evrim teorisi başlığına birisinin girdiği bi entry yüzünden o gün içinde 1000 kişi girmişti (o güne kadar günlük ziyaretçi rekorum 40 kişiydi) ve o gün sanırım evrim teorisi başlığı taş çatlasa 30 entry yapmıştı. biz daha spekülatif başlıkları bulup onlara dayarız entryleri.. spekülatif başlık dediğin şey bi gün öncesinden belli ediyo kendini zaten.. nası fikir? benim aktivizm anlayışım da ne garipmiş be..

  10. riemann said,

    Mart 10, 2009 @ 16:39

    bi de bu yazının taglerinden olan “üzüntü ve muz kabuğu” sanırım hiçbir yazıya bu kadar cuk oturmamıştı.. :))

  11. meren said,

    Mart 10, 2009 @ 18:40

    riemann’cığım, aslında haklısın. Fakat sözlüğe ulaşan insanlar zaten belli konularda aydın ya da aydınlanmak için gerekli kaynaklara nasıl ulaşacaklarını bilen insanlar, dolayısıyla dediğin ne kadar verimli olur bilemiyorum (hatta korkarım bir noktada antipatik bile olabilir :)).

    Ben ekşi sözlük gibi bir yerde cahillik yapan kişinin, içinde bulunduğu durumun bir “tercih” olduğunu, kolay kolay değiştirilemeyeceğini ya da değiştirmek için harcanacak emeğe değmeyeceğini düşünüyorum neredeyse. Fakat yine de ekşi sözlük de dahil olmak üzere mümkün olan her platformda -ortamın etik sınırlarını zorlamadan- bu işin propagandasını yapmak gerektiğine sonuna kadar inanıyorum.

    Radikal’in yorumlarına baktım, her yerde “evrimci arkadaşlar fosillere baksın da kendilerine gelsinler” diyen insanlar var. Uzun bir süre başka alternatif olmadığından dolayı üç beş etkili martavala kendisini kaptırmış bu insanlara ulaşmak için, onlara bizlerden önce ulaşanların ortaya koyduğu efordan fazlasını ortaya koymak gerekecek.

    İş Internet’in sunduğu kaynakları sömürmekse bizimle başa çıkabilecek pek kimse olduğunu sanmıyorum açıkçası. Öte yandan yaşanan bu son hadise bir şeyler yapmanın ne kadar gerekli olduğunu apaçık gösteriyor.

  12. Enis said,

    Mart 10, 2009 @ 20:17

    “insanların atasının maymun olduğunu söyleyen insanlar şimsi size soruyorım neden atanız olan günümüzün maymunları evrim geçirip insanlaşamıyor yoksa onlar geri zekalımı? ”

    Yazım hatalarına dokunmadan, Hürriyet’in haber yorumlarından buraya taşıdım.

    Böyle bir cehaletle daha sistematik mücadele edilmeli bence, ekşi sözlükle yapılacak şey değil.

    “TÜBİTAK olarak işimiz gücümüz yok sansürle mi uğraşacağız? Çok açık söyleyeyim, kimse bundan bir ideoloji okumaya çalışmasın. Bizim Darwin ile ne kavgamız olabilir. Adamcağız ölmüş gitmiş.”

    Keşke yukarıdaki alıntıyı da haber yorumlarından taşımış olsam, ama ne yazık ki üsttekini söyleyen bir bakan.

  13. Betul said,

    Mart 10, 2009 @ 22:27

    Daha sistematik derken yapilabilecek olan Duygu’nun dedigi ile baslar sanirim. Yani dort koldan saldirmamiz lazim. Bugun Sirbistanli bir arkadasimla bu konuyu konusuyorduk. Kendisi de vakti zamaninda ulkesinde Darwin’in mufredatlardan tamamen kaldirildigini ve yasaklandigini soyledi. “Biliyor musun kac ayni aldi bilim insanlarinin bu bloku kaldirmasi” dediginde nasi hissettim tarif edemem. Yani kac ayini almis da uzulmus dusunun, boyle bir konu icin aylarca ugrastik ama sonra kazandik diye gururla anlatirken (hakli olarak) bizim bu durumlara yillardir maruz kaldigimizi, ama hala bir arpa boyu yol gidemedigimizi soyleyemedim elbet. “Sagol kardes” diyebildim.

    Ulkeyi ayaga kaldirirsak bir sey yapamazlar. Bu sey boyle biseydir. :) Tek basina birsey ifade etmez ama aslinda ne buyuk seydir derdi Devekusu Kabere’de Metin Akpinar. Yani bizim de yapmamiz lazim bu seylerden. Cunku bu insanlar “nasil olsa kimse farketmez, bisey olmaz” mantigi ile yapiyor bu sansurleri. Turkiye’nin bir fanusta oldugunu, dis dunya baglantisini olmadigini zannediyorlar. Iste boyle olmadigini, artik bir imparatorluk olmadigimizi, bir dunya duzenine ait oldugumuzu ve yapilan her davranisin bir bedeli oldugunu bu arkadaslara hatirlatmak lazim.

  14. Betul said,

    Mart 10, 2009 @ 22:28

    ““Biliyor musun kac ayni aldi bilim insanlarinin bu bloku kaldirmasi…” bu cumledeki ayni = ayini olacak, ilginc bir yazim hatasi olmus, affola :)

  15. Betul said,

    Mart 10, 2009 @ 22:40

    Bu arada, (Duygu kusura bakma, duzeltme imkani olmadigimdan yukarida gonderdigim yaziya eklemeler yapip duruyorum) benim de “dunyayi ayaga kaldirmaktan” kastim sokaklara dokulup olaylar cikarmak degil :) Bilim caginda egitim ile bilmeyen birinin elinden tutmak ile mumkun bunlar. Hele o genc beyinler, o cocuklar… O ogrenmek isteyen, heyecanli kitle. Iste en cok bundan kiziyorum, 9 yasindaki kardesimin acip okuyacagi bir bilim kaynagi olmamasina kiziyorum..

    Belki bunu da yapmak lazim. “Cocuklar icin Evrimi Anlamak” :)

  16. Selman Yavuz said,

    Mart 10, 2009 @ 23:22

    Öncelikle Herkese Merhabalar,

    Aslına bakarsanız ben bu konunun gazetelere taşınmış olmasını, bu konunun siyasallaştırılması olarak görüyorum.Darwin nasıl siyasal bir malzeme olurmuş diyorsanız anlatayım.

    Çocukluğumuzda maymunların atamız olduğu konusunu konuşurduk, bunlar bize tabiri caize yüklenmiş bilgilerdi ve ilkokuldan beridir tekrarlıyorduk,Gel zaman git zaman bir grup adam gelip bize bunun siyasal bir malzeme haline getirildiğini anlattı.
    Belgeseller izletti,filmler seyrettirdi, kitaplar okuttu.
    İlk geçlik çağlarında bizler bunca bilgi karmaşasından ötürü yamulduk, ve inandık. çünkü daha mantıklı ve kanıtlanmış gibi gözüküyordu.
    Darwin ve evrim konusunun hitlerden tutunda maoya kadar zamanın diktatörlerine malzeme olduğunu öğrendim mesela, buna göre insanların sınıflandırıldığını ve henüz evrimini tamamlamamış(!) insanların köle olarak kullanıldığını.
    Bu işin bir de dini boyutu var ki buna hiç girmiyorum bile.

    Çok zaman geçti bunları dinlediğimiz günün üstünden.
    Bakıyorumda çocukluğumda nasıl bir bilgi yığınına sokulup bazı şeylere inandırılmışsam, bu adamlarında bana yaptıkları buydu, ha mantıklı ha saçma bunun bir önemi yok.
    Olaya objektif bakabilmek adına bu konularda gerçekten bilgi sahibi insanların yazdıklarını okuyorum, sizin yazdıklarınızıda birkaç siteden takip ediyorum.Evrim anlayışınızın, araştırmalarınızın ve yazılarınızın kafamdaki evrim teorisinin siyasal ağırlığını dengelediğini hissediyorum.
    Bunun için Teşekkür ederim.
    Gördüğüm manzara bu konunun gazeteler tarafında, siyasi bakış açıları ve kutuplar üzerinde bir malzeme olduğudur, bilimsellikten uzak taraftar mantığıyla savunuluyor yada kötüleniyor oluşudur.

    Ben Küresel ısınma konulu bir yazıyı, Darwinin 200. yılından daha değerli buluyorum.Bilim ve Teknikde Kuantum konulu bir kapak görsem, dergiyi bulana kadar eve dönmüyorum.abarttım tamam :)

    Sansür konusunda Tübitak ve Bilim ve Teknik ekibinin bu konunun meraklılarına ve takipçilerine mantıklı ve anlaşılır cevaplar verebileceğine inanıyorum, her ne kadar takipçisi olmasamda bunun neden yapıldığına dair bilim teknik dergisine mail yazdım, cevap alırsam paylaşacağım.
    Bu tür bir konunun, bu şekilde gündeme gelmesiyle son dönemde yapılan Tübitak araştırmalarının ve açıklanan faydalarının gölgelendiğini hissediyorum.

  17. meren said,

    Mart 11, 2009 @ 00:37

    Sevgili Selman Yavuz,

    Gördüğüm manzara bu konunun gazeteler tarafında, siyasi bakış açıları ve kutuplar üzerinde bir malzeme olduğudur, bilimsellikten uzak taraftar mantığıyla savunuluyor yada kötüleniyor oluşudur.

    Bu sözlerine katılıyorum. Fakat dönen bu oportünist kepazeliğin içinden “iyi” bir şeylerin çıkabileceğini de hesaba katmalısın. Her ne kadar siyasi bir çekişme halini alır gibi olan her mevzunun bir ucundan Hürriyet ve diğer zırtapozlar, bir ucundan da Vakit ve diğer zırtapozlar tutuyor olsa da onların çıkardığı yaygara sayesinde bir şeylerin “varlığından” haberdar olan bir kitle var. Gözlerinin önünde gerçekleşen bu çekişmeye maruz kalan kitlenin içindeki akıllı insanların işi bir adım öteye götürüp bir şeylerin -senin yaptığın gibi- aslını öğrenmeye çalışacağı ihtimaline inanıyorum ben. Bu yüzden o meraklı kitleyi doğru kanallara yönlendirmeye çalışmak lazım. Diğer türlü senin de dediğin gibi bu manzara bilimsellikten uzak taraftarların oynadığı bir diğer piyes olarak kalır.

    Ben Küresel ısınma konulu bir yazıyı, Darwinin 200. yılından daha değerli buluyorum.

    Küresel ısınma konulu bir yazı da değerli tabi, fakat Nature’dan tut Science’a, Scientific American’dan tut New Scientist’a kadar elle tutulur tüm bilimsel içerikli dergilerin geçtiğimiz sayılarında kapak yaptıkları bu mevzunun Türkiye’de bu kadar alenen ört bas edilebildiğini görmek bence Darwin’li kapaktan da, küresel ısınma ile ilgili kapaktan da daha önemli: içinde bulunduğumuz acıklı durumu fark etmemiz için bir değil bin Bilim ve Teknik kapağı heba olsun, nedir ki.

  18. Meren’in Fotoğraf Günlüğü » Blog Archive » Bir Sansür Hikayesinin Düşündürdükleri said,

    Mart 11, 2009 @ 02:38

    [...] Löker’in yazdığı iki ayrı eleştirinin dergi moderasyonu tarafından sansürlenmesi. Bilim ve Teknik Dergisi’nin Darwin ile ilgili kapağının sansürlenmesi olayına imza atan zihniyetten çok uzak olduğuna inanmadığım bir zihniyetin bu kadar yakınlarda [...]

  19. tanla said,

    Mart 11, 2009 @ 14:39

    Guzel ulkemin guzel fikirli insanlari ve ulkeme faydali bulduklari yasaklari.. nereye kadar..
    Uzun araliklarla gerceklesen sansurler milliyetci kalibina sigdirilip goz boyanirken,, yurdum genci “ama bak su linkle ulasabiliyoruz biraz uzun is ama olsun..” diyerek masumca sansure pabucunu ters giydirdigini dusunuyor ve hala yerinde oturup parmak sallamaya devam ediyor..
    Kaliplar gorundugunden daha hizli kapatirken goruz acisini, daha bir ilimli olmaya basladi herkes.Hayret. Simdi bir bilim dergisi, bilim basligiyla sansur uyguluyor yine bir bilim ogesine..Enteresan…

    Bende bu olayi su link sayesinde ogrendim .. himm ise yarar mi bilmiyorum..denemekte yarar var.

    http://odtuevrimesahipcikiyor.wordpress.com/

  20. Ceren said,

    Mart 12, 2009 @ 08:17

    TUBİTAK’ın konuyla ilgili açıklaması:

    http://www.tubitak.gov.tr/home.do;jsessionid=CDB1040E0F69D448EEE1BA79ACA61DCE?ot=5&rt=&sid=0&pid=0&cid=13654

    Açıkcası, devlet kurumu tarafından çıkartılan bir dergide, Dr. Atakuman’ın kimseye bilgi vermeden, 3 gün içerisinde kafasına göre içerik ekleyip bastırtabileceğine ben pek inanmadım. Öte yandan “evet biz Darwin’i sansürledik” demelerini de beklemiyordum.
    Mart sayısını almamakla birlikte, “Darwin” sayısını sabırsızlıkla bekleyeceğim.

  21. eda said,

    Mart 12, 2009 @ 15:02

    Düygü merhaba,

    Seni blog aracılığıyı tanımış ve çok sevmiş birisi olarak her ay çıkmakta olan ve benim de olabildiğince katkı sağlamaya çalıştığım kültür-sanat-yaşam dergimiz-karga mecmua- için Darwin yılı münasebetiyle bir röportaj yapmak istesem, ne dersin, vaktin olur mu?

    Sevgiler

    Karga mecmua hakkında daha fazla bilgi için http://www.kargamecmua.org

  22. Atilla Aktuna said,

    Mart 13, 2009 @ 03:02

    Yavaş yavaş, adım adım, sindire sindire…

    Nasıl olsa bu da unutulacak değil mi?

    Her şey değişiyor :(

  23. Enis said,

    Mart 14, 2009 @ 02:41

    ….

    Atakuman, önceki gün TÜBİTAK’a çağrılarak, Başkan Prof. Dr. Nüket Yetiş’e bilgi verilmek üzere iç denetim görevlilerince 4-5 saat süreyle sorgulandığını söyledi.

    ’Beni yok saydılar’

    Atakuman, “Suçlama veya aklama araştırması değildi. Olayın nasıl olduğunu sordular, anlattım. TÜBİTAK’ın yazılı açıklamasında anlattıklarımın yer alacağını sandım. Ancak benimle konuştukları sırada açıklama yaptılar ve görüşlerime hiç yer verilmedi” dedi

    ….

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11207244.asp?gid=229

  24. Alperen said,

    Mart 14, 2009 @ 07:45

    Sn. Çiğdem Atakuman’ın konuyla ilgili açıklaması:

    http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=926035&Date=14.03.2009&CategoryID=77

    Açıklamanın doğru olduğunu varsayarak yazıyorum;

    Darwin sayısını bekleyeceğim ancak Tübitak’ın açıklaması inandırıcı gelmediği için çıkacağından emin değilim. Çıksa bile Tübitak’ın açıklamasındaki samimiyetsizlikten ötürü içerik olarak doyurucu olacağını zannetmiyorum, umarım yanılırım. En kötüsü “Bilim ve Teknik” ve “Tübitak” a karşı bir güvensizlik problemi yaşıyorum, dergiyi artık almasam mı diye düşünüyorum ama doğru bir tepki olup olmadığına emin değilim, içimden bir ses bu sansürcülerin işine gelir diyor.

  25. netci said,

    Nisan 2, 2009 @ 12:24

    bilgi için teşşekürler yüreginize sağlık

  26. fatih said,

    Nisan 6, 2009 @ 14:26

    selam ben sizin bildiğiniz manada örümcek kafalı biriyim,sansür olayı tabiki mantıksız keşke bir orta yol bulunsa idi ne güzel olurdu,şunu hep merak etmişimdir bilim ve din ne zaman birbirine küstüler,ve niçin küstüler tabiki sansürlenmesinin altında yatan sebep din değilse nedir bence sorun burada

  27. Duygu said,

    Nisan 6, 2009 @ 14:48

    Fatih Bey,

    Yazdığınız yorumun tarzından hiç de örümcek kafalı biri gibi duyulmuyorsunuz :) (Zaten böyle bir yakıştırmayı ben buradaki herhangi bir okur için hiç yapmadım sanıyorum, yapmışsam ayıp etmişim, ama kimseyi böyle yargılamamaya çok özen gösteriyorum).

    Bu blogda aslında ben uzun zamandır anlatmaya ve bir orta yol bulmaya çalışıyorum. Ama gerek dindar kesimden gelen arkadaşların, gerekse bu blogun pek kıymetli okuyucularının böyle bir uzlaşma için pek çaba gösterdikleri söylenemez.

    Bilim ve din yapısal olarak birbirinden o kadar farklı ki, insanlara her ikisini de kabullenmek istiyorlarsa bunu yapmanın yolunu öğretmek gerekiyor sanırım. Bilim sürekli yeni sorulara cevap arıyor, dinin ise kurallarının yazıldığı bir kitap var, bu kurallar yeni gelişmelere ters düşüyor gibi göründüğünde insanlar paniğe kapılıyorlar.

    Ama uzun zaman süreçlerine baktığımızda, insanlık dünyanın yuvarlak olduğunu kabullenmekte de zorlanmıştı, fakat bugün bunu kabul etmeyen bir insana deli derler. Ben açıkçası şu an insanların evrim kuramına gösterdikleri tepkinin de böyle bir tepki olduğunu düşünüyorum. Bilim ve din yüzeyde birini kabul ediyorsak diğerini edemeyiz gibi görünse de, insanlar kavga etmeyi bırakıp orta yol bulmayı isteselerdi, geçmişe bakıp daha önce yapılmış hatalardan ders alsalardı, mutlaka barışçıl bir çözüm bulunurdu.

    Fakat zaten insanlığın en temel sorunu da bu değil mi? Yani geçmişte yaptığımız hangi hatadan ders aldık ki din ve bilim konusundaki hatalarımızı tekrarlamayacağız?

    Kısaca, din ve bilimin birbirine küsmesinin sebebi insanların futbol takımı taraftarı olmayı, takım tutup birbiri ile kavga etmeyi sevmesi malesef.

    Selamlar,

    Duygu

  28. erk ekin said,

    Nisan 9, 2009 @ 17:37

    selam biyolokum. siteyi bu gece keşfettim ve çok sevdim. sitenin her satırı düşünsel anlamda benim yoluma paralel. şimdi sitede cevabını bulamadığım bir soru yöneltmek istiyorum.
    evrim kuramı, ya da daha çok bilinir adıyla evrim teorisi aslında teoriden çok ispatlanmış bir kanun olsaydı dindar arkadaşlarımız sinirlenirler miydi, küçük ya da büyük çaplı herhangi bir savaşa vesile olur muydu bu durum? aslında ntv bilim’de de geçtiği gibi besbelli kanıtlanmış gerçek bir bilim evrim, fakat acaba sonuna teori sözüğünün gelmesi başka güçlerin elinde mi? çok merak ettiğim ama cevabı hakkında ufaktan da tahmin yürütebildiğim bir sorudur, fikrinizi merak ettim. :)

  29. B. Duygu Ozpolat said,

    Nisan 9, 2009 @ 19:33

    Teori kelimesinin dilimizde (ve İngilizce’de de) iki kullanımı var:

    Birincisi günlük dilde teori. “Fikir” yerine kullanılıyor. Örnek: “Gündelik hayat teorileri” “Benim aslında bu çocuğun kaybolmasıyla ilgili bir teorim var.” vesaire… (Yani fikir yürütüyorsak, konu üzerinde de biraz düşünmüşsek, bunu teori olarak sunuyoruz.)

    İkincisi bilimsel bir kavram olarak teori (bu arada teori ve kuram aynı anlama geliyor). Bilimde teoriler, belli doğa olaylarını açıklayan ve pek çok bilimsel deney ve gözlem ile sağlamlık kazanmış mekanizmalardır diyebiliriz. Bunlar sadece “fikir”den ibaret değildir. Teoriler yeni bulgular ve gözlemler ışığında yeniden şekillenebilir. Zaten bilimin özü budur.

  30. Sansur: Beni alma onu al « Prensese Mektuplar said,

    Ocak 4, 2010 @ 13:03

    [...] Birincisi mutlaka duymussunuzdur Tubitak’in Bilim Teknik Dergisinin kapagina uygalidigi Darwin sansuru. Ikincisini Turkiye blogosferini takip eden birisi degilseniz belki duymamissinizdir, Fotoritim [...]

  31. netflimizle said,

    Ocak 28, 2010 @ 12:16

    Kısaca, din ve bilimin birbirine küsmesinin sebebi insanların futbol takımı taraftarı olmayı, takım tutup birbiri ile kavga etmeyi sevmesi malesef. tamamen katılıyorum..

  32. zehra said,

    Nisan 20, 2010 @ 08:16

    merhabalar..sitenize (özellikle odtü anılarınızı özlemle paylaşarak) göz atma fırsatı buldum ve çok beğendim..emeğinize sağlık..bilim ve din, benim görüşüme göre, hayatı anlamlandıran formlar..birinin diğerine galip gelmesi beklentisi tarihsel süreçte hep olagelmiş. kilisenin baskısı batıyı bilime yaklaştırırken, diğer dinlerin bu süreçteki etkinliği daha az araştırma konusu olmuş. tabii ki bunda batının bilime kaynaklık edici rolü yadsınamaz. herşeyi bilimle açıklayabilir miyiz, evet açıklayabiliriz ama sanırım bir yanımız eksik kalır. eğer inandığımız değerler, inanç sistemi bize hayat karşısında daha dik durabilme (her koşulda) imkanı verebilecek argümanlara sahipse ya da “ruhumuza dokunuyorsa”, bence bu argümanlara dayanan bya da dayanmaya çalışan insanları ötelememek gerekir. kimbilir, belki birgün bizlerde o argümanlara ihtiyaç duyabiliriz.

RSS feed for comments on this post · TrackBack URI

Yorum yapın