Her şeyi yiyebilecek kapasitenin insanıyım
Pek sevgili okurlar…. Çok önemli bir sınavımın yaklaştığı fakat benim ona çalışmamak için kendime her türlü bahaneyi yaratarak bilim kariyemiri sabote ettiğim şu günlerde, İnternet keyfinizi bir takım şeyler yerken çekilmiş fotoğraflarımı sizlerle paylaşarak şenlendirmeye karar verdim.
![]() |
Benim fotoğraf çekilirken bile yemek yemeye ara vermeme gibi bir huyum var(mış). Bunu farketmeme sevgili arkadaşım Özge sebep olmuştu. Ortaokuldan başlayıp üniversitenin sonuna dek, seneler süren arkadaşlığımızın kendisine sağladığı uzun gözlem olanağının bir sonucu olarak, arşivlerde biriken fotoğraflarımıza bakan Özge birgün bana “Duygu sen fotoğraflarda hep yiyosun” diyerek teşhisi yapıştırdı. Hakikaten öyleydi. Yemek yemek benim için o kadar büyük bir keyif ki, fotoğrafımın çekiliyor olması gibi önemsiz bir ayrıntı için bu eyleme ara vermeyi terbiyesizce buluyorum :)
![]() |
(Yukarıdaki fotoğraflardan ilk ikisi için açıklamaya gerek yok haliyle. Üçüncüsü de benim bir başkasının doğum günü pastasına nasıl ağzımın suları akarak baktığımı belgeleyen bir eser olması bakımından buraya dahil edildi.)
Çok param olsaydı kesinlikle önce obez sonra gurme olurdum. Beni bu günlere aşırı kilosuz olarak getiren bir şey varsa o da memuruslardan geliyor olmamdır sanırım. (Bi de biz ailecek eskiden beri sağlıklı besleniriz ki).
Kahvaltımı bitirince akşama ne pişireceğimin hayalini kurmaya başlarım ben.
Yemek konusunda (hatta belki de “bu hayatta”) kendimle en gurur duyduğum özelliklerimden biri de karşıma çıkan her türlü garip yiyeceği deneyen cesuryürek bi kişi olmam.
![]() |
Mesela yukarıda İspanya gezimiz sırasında gruptaki kimsenin yemeye cesaret edemediği sümüklü böcek hayvanını bendeniz suyunu/sümüğünü filan kabuğundan içerek yiyorum (bu arada bu yediğim hiç lezzetli değildi, baharatlı bir suda kaynatmışlar, lastik gibi, bi daha da hayatta yemem. Ama duyduğuma göre tereyağlısı çok güzel oluyormuş, onu elbette denerim).
Fakat hayatta yediğim en iğrenç şey bu değil sevgili dostlar. Yazının buradan sonrasını -UYARIYORUM- mideniz kaldırmayabilir. (Uyardım bak).
Hayatımda yediğim en iğrenç şey ördek embriyosudur, pek sevgili okurcuğum. Evet, bunu yaptım ben. Bu noktadan sonra benimle artık arkadaş olmak istemezsen seni anlıyorum. Ama sen kaybedersin.
Bu olayın üzerinden aslında baya zaman geçti. Bir aralar oldukça sık görüştüğümüz bir çift olan Paia ve Craig bir gün bizi evlerinde akşam yemeğine davet ettiler. Bizim dışımızda Paia’nın kuzeni ve kuzeninin nişanlısı Çinli bir adam vardı. Çinli abimiz, Çin’in Mien diye bir bölgesindenmiş (böyle söylediler ama yazılışı sanırım farklı, zira Google anlamlı bir arama sonucu ile çıkamadı karşıma). O gün de bize oraların yerel yemeklerinden pişirecekmiş. Bol yeşillikli, acayip acılı ama nefis nefis lezzetli bir sos yaptı. Bu sosu et üzerine döküp yedik, harikaydı. “Ohhşş, ellerinize sağlık” nidalarıyla bu soslu eti yedikten sonra bize, menüde bir de yine oraların yerel yemeği olan ördek embriyosun olduğunu, ama kendimizi yemek zorunda hissetmememizi söyledi. Nitekim benim dışımda kimse bu acayip yemeği denemeye hevesli görünmüyordu. Kendi kendime “ulen hayatımda bi daha ne zaman çıkar karşıma, Mien’in bağrından kopup gelmiş bi abimiz elleriyle pişirmiş, deneyeceğim ben bunu” dedim. Bana kaynattığı yumurtalardan birini verdi, üst tarafını kırıp açmamı ve o güzel acılı sostan koyup hüüp diye yememi söyledi. Kabuğu kırınca minyatür, pembe bir kuşceğiz ile karşılaştım. Cidden iğrenç görünüyordu. Psimillaa deyip sos ile birlikte hüplettim. Tavuk suyu gibiydi tadı, yumuşak bişiydi, öyle kemik gibi sert dokular gelmiyordu ağza, ama açıkçası çiğnemeye pek fazla cesaret edemedim, “hadi bakim, şuradan doğrudan mide yönüne” dedim. Sonra suyunu filan içiyordunuz. Gerekli her türlü ritüeli yerine getirdim.
![]() |
Denediğime pişman mıyım? Hayır. Bir daha yer miyim? ASLA! :)
Son olarak, bu tarihi olayın fotoğrafı malesef yok, ve yukarıdaki iki fotoğraf Google aramaları sonucu bulduklarım. Bu yiyecek Asya’da baya yaygınmış aslında ve ismine “balut” deniyor.
Not: Bu yazıyı Özge’ye ithaf ediyorum efenim :)
meren said,
Haziran 5, 2009 @ 23:57
Hahahaha müthiş. Ben şöyle bir arşivleri karıştırayım senin iEat pozisyonunda olduğun başka anların da objektiflerimize takışmış mı.
Büyük Türk düşünürü Rüştü Reçber’in “Gol, yemem. Golf tabiki yerim” özlü sözüne yaptığınız gönderme ise gözümden kaçmadı.
Melikeadlıkişi said,
Haziran 6, 2009 @ 01:56
Düygüm gösterdiğin cesareti “Ohanyo Dominguez Cesur Yürek Kupası”yla ödüllendiriyorum. Bir de bizim düğünde de çekilmiş bir I eat resmin var ki süper. Maalesef biskaarımda kayıtlı değil, ancak en kısa zamanda göndericem.
Düygü said,
Haziran 6, 2009 @ 08:38
Gerçekten miiii??? Şıkıdık giyinmiş bir Düygü’nün yemek yiyişinin belgelenmesi gaddar hariga bir şey azdır :) Lütfen lütfen istiyorum o fotoğrafı :)
Bir de hatırlarsan sizin düğün için Adana’ya geldiğimizde bi kebap, bi pide, bi içliköfte, bi baklava, sonra tekrar bi kebap, bir pide, bi içliköfte, sekiz baklava, “ay bunu bulamam amerigada bi tan daha yiyim” şeklinde geçen günlerim yüzünden sonunda mide fesadı geçirmiştim ehaheah. Çok kayda değer bi olaydı bence. Yemekler o kadar güzeldi ki, hayatımda hiç öyle yediğimi hatırlamıyorum. Sonra da hayatımda hiç öyle mide fesadı geçirdiğimi de hatırlamıyorum :) Ayran ile baklavayı karıştırmamak lazım velhasılı kelam.
Özge said,
Haziran 6, 2009 @ 15:20
Adam sende!!! Hayatta yemek gibi bişi var mı???
Durmak yok, yemeye devam !!!!
duygunun annesi said,
Haziran 6, 2009 @ 17:12
evet ..Adana dönüşü bagajda mide sancıları içinde gıvranan bi Duygu’yu ben de hatırladım şimdi:))))
duygunun annesi said,
Haziran 6, 2009 @ 17:12
ha bu arada sana bi “pisboğazlık ödülü”de benden..o yediğin ördek embriyosu için…
Melikeadlıkişi said,
Haziran 7, 2009 @ 06:57
Bizim düğünden kasıt evlilik töreniydi, sen sünnetle karıştırmışın ahahahahaha. Sünnet düğününde I eat resmin yok maalesef. Yalnız Adana yemek açısından hagaten tehlikeli oluyor misafirler açısından. Zira geçenlerde Emre’ye de mide fesadı geçirtiyorduk :)
lithaen said,
Haziran 7, 2009 @ 09:20
Paris’e yolunuz düşerse haber verin, süper salyangoz yenebilecek bir yer adresi vereyim sayın biyolokumuz.. Gerçekten nefis birşey yidimdi ben orada.. Ama bu en son dediğin bana bile bir challenge… Tebrik..
Düygü said,
Haziran 7, 2009 @ 14:22
Lithaencim, benim yediğim salyangozun beyle tentakülleri filan görünüyodu, bildiğin salyangozun suda çekmiş lastiksi bi haliydi. Ama evet, salyangoz için hala kapılar açık, zira tereyağı konulan herşey güzel olsa gerek (ördek embriyosu için bile bi umut olabilir, gerçi o sos ile adam olmadıysa, ay ne biliyim konsept olarak iğrenç be, öğk nası yedim ben de bilmiyorum eheheh).
Paris’e en yakın zamanda yolumuzun düşmesi dileğiyle mon cher. (Böyle deyince sanki sen orada yaşıyomuşsun gibi oldu bi an ama değil biliyorum, di mi? Yoksağğ? :)
yagmur said,
Haziran 15, 2009 @ 23:38
Tek olmadigima sevindim sayin Duygu hanim.. var mi yemek yemek gibisi! devam.:D
Düygü said,
Haziran 16, 2009 @ 14:34
Yağmur, blogundaki fotoğraflar pek güselmiş :) Hoşgeldin.
yagmur said,
Haziran 18, 2009 @ 20:01
hosbuldum :DD sen de hep yaz emi duygu :D
Betul said,
Temmuz 13, 2009 @ 16:45
Duygu cok afedersin hemen araya girerek soylemek mecburiyetinde hissediyorum kendimi:
Ben de ipekbocegi diskisi (bildigin bo*) yemis idim, pekin’de cok meshurmus, ipekbocegi fabrikasinin hemen yanindaki ufak bir bufede arkadaslar comup yemistik. Pek de tadini anlamadim.
Boyle sacma sapan seyleri yediginden gurur duyan bi tek ben varim saniyodum. Sacma sapan seyleri yemek hakkimiz engellenemez! Yasasin her onune geleni ne var bunun icinde diye sormadan yiyenlerin direnisi!
Düygü said,
Ağustos 14, 2009 @ 23:11
Ehehe, Betül bu yorumu yeni gördüm. İpekböceği dışkısı ABD’de var mı acaba, hemen gideyim ben de yiyeyim :))
Erdal said,
Ekim 23, 2009 @ 08:13
http://www.travelchannel.com/TV_Shows/Bizarre_Foods
Adresini ziyaret edip ben bu işin kitabını yazmakla yetinmeyip belgeselini bile çekerim diyen Andrew Zimmern amcamızla tanışmanızı isterim.
“Kriptografi Gördüm”, Wunjo… » Kaynamış Kerevitteki Romantizm said,
Mart 24, 2010 @ 21:50
[...] kolumdan tutup Pontchartrain Gölü’nün kenarındaki restoranlardan birine götürdüler. Ben her şeyi yiyebilecek kapasitenin insanıyım, biliyoruz. Amma ve lakin, ısmarladığımız yemeklerin önünden gelen bir tepsi kaynamış [...]
“Kriptografi Gördüm”, Wunjo… » FOTOROMAN: “Olması gerektiği gibi bir cumartesi” said,
Mayıs 9, 2010 @ 22:23
[...] reyhan-hindistan cevizi aromalı dondurma istedim, dondurmacı nedense iki ayrı kaba koymuş. Bir iEAT fotoğrafı için fırsat doğmuş [...]
Taha Emre said,
Mayıs 10, 2010 @ 07:43
Selamlar,
Tüm dünya insanlığı hergün karnını doyurma endişesiyle gün geçirirken “yogi Prahlad Jani” isimli adam geçenlerde dünyayı şöyle bir salladı : TIP Şaşkın: Yemiyor, içmiyor, tuvalete de gitmiyor!
Hindistan’da 70 yılı aşkın süredir yiyip içmediğini söyleyen 83 yaşındaki “yogi”yi iki hafta süreyle testlerden geçiren ve gözlemleyen doktorlar, büyük şaşkınlık yaşıyor.
http://www.haber7.com/haber/20100510/TIP-Saskin-Yemiyor-icmiyor-tuvalete-de-gitmiyor.php
ne dersiniz böyle bişi mümkünmü :) ???
bu adamın nasıl böyle yaşayabildiğini öğrenebilirsek belki “ördek embriyoları” yememize gerek kalmaz :) :)
Duygu said,
Mayıs 10, 2010 @ 10:00
Bence mümkün değil elbette. Hiç yemiyor değil de, şaşılacak derecede az yiyor olsaydı bir ihtimal inanabilirdim, ama internette de biraz bakınca, 15 gün doktor gözetimi altında hiçbir şey yemeden içmeden yaşadıktan sonra çekilen fotoğraflarda, ciddi açlık belirtileri olacak şekilde hipoglisemik ve nöroglipenik hallerde olduğuna dair bilgiler var.