Bu ikisi arasındaki farkı bulabilir misiniz?

İşte size çok zor bir soru: Aşağıda örneklerini vereceğim iki insan grubu arasındaki farkı bulabilir misiniz? (Hayalimizde kolay canlanması için,  iki ucu kahverengi olan bir değneğin bir ucuna bir grubu, diğer ucuna da ikinci grubu yerleştirelim).

Sorunun tam olarak anlaşılabilmesi için ise, değneğin iki ucundaki grupları anlatan tabloları önemli önbilgilerle birlikte  veriyorum:

1) Değneğin bir ucu: Bildiğiniz gibi amaçlarından biri “Evrim” konusunu Türkiye’de bilimsel olarak anlatan bir web sitesi oluşturmak olan Evrim Çalışkanları’nın bir üyesiyim. Hazırladığımız Evrimi Anlamak isimli sitede okurların bize ulaşabilmeleri için bir iletişim sayfamız var. Bu sayfadan bize 11 Kasım 2008′den 27 Ağustos 2009′a dek (yani yaklaşık 10 aydır) 53 kişi ulaşmış. Bu mesajlardan 29 tanesi bizi tebrik eden, çalışmaları destekleyen, çalışmalara katılmak isteyen, yazım hatası/anlaşılması zor kavramlar konusunda bilgi veren… çeşitli postalar. 22 tanesi ise, evrim karşıtlarından gelen çeşit çeşit, küfürlü küfürsüz (aşağıda da örneklerini görebileceğiniz) postalar. 2 tanesini sınıflandırma dışında bıraktım (“evrim karşıtı” olarak sınıflandırmak için daha çok bilgi gerekiyordu).

2) Değneğin diğer ucu: Evrimi Anlamak sitemizin bir de Facebook’ta hayran sayfası var (bu sayfaya üye olanların sayısı şu anda 2000′in üzerinde). Biz buradan evrimle ilgili yazıları, etkinlik haberlerini, çeşitli sempozyum videolarını paylaşıyoruz. Zaman zaman bu postaların altında güzel bilgi alışverişleri oluyor. Fakat geçenlerde şöyle bir şey oldu: II. Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu’nda Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi Hasan Aydın’ın “İslamın Klasik Çağında Varlık ve Oluşa Farklı Yaklaşımlar” başlıklı konuşmasını paylaşınca, sayfamızın “hayranlarından” biri (ama sanırım asıl yaptığımız çalışmalardan habersiz bir hanım) bu video ile ilgili rahatsızlığını belirten yorumlar giriyor. Biz ekip olarak durumu açıklıyoruz. Kendisi ikna olmamış şekilde yorumlarına devam ediyor. Özelden bağlantıya geçip bu yanlış anlamayı nasıl giderebiliriz diye çok yumuşak bir üslupla soruyoruz. Aldığımız cevaplar aşağıda. (Aşağıdaki tabloda  burada sizleri sıkmamak ve uzatmamak için süreci özet halinde veriyorum.)

(önemli not: bir arkadaşım aşağıdaki italik ama koyu olmayan kısmı benim yazdığımı sanmış. Fakat aslında o kısım da aydın teyzemize aittir.)

Not: Yukarıdaki örneklemler, orjinalinde olduğu gibi, hiçbir değişiklik yapılmadan konmuştur. Bütün güzel Türkçeler, e-posta adresleri ve ileri seviyede klavye kullanımı gerçektir.

  • Share/Bookmark

27 Yorum »

  1. Anonim Lejyoner said,

    Ağustos 31, 2009 @ 04:26

    Bana açıkçası herşeyden bıkkınlık geldi.Bu sistemden, insanlardan, çürümüşlükten, geri kalmışlıktan, geçen yüzyılların davalarından(ki tarihçiyim)

    Bir kere yaşayacağız en iyisi olmalı gibi bir düşünce sahibiyim ilk fırsatta terk edicem buraları.

    Gerçi yüksek lisans için belge topluyorum herşeyi notere tasdik ettirmem, 10 kuruşluk kağıt için bir tomar para vermem, askerlik durum belgesi almam(ki efsanedir bayanlar bilmezler haliyle), sakalsız fotoğraf çektirmem falan lazım karamsarlık ondan herhalde (analiz ederim acımam.)

    Evrim var arkadaşlar ben her gün evrimini tamamlayamamış elemanlar görüyorum.
    Hatta http://www.youtube.com/watch?v=faRlFsYmkeY burada ki “Moe” gibi evrim geçirenler bile var güzel ülkemizde olacak şey değil…

    Düygü hanım bi teselli veriniz senelerdir okuyoruz şu blogu :) tünelin ucunda ışık var mı bi aydınlanma falan doktora yapmaya değer mi ? (phd comics tandansı yakaladım)

  2. Düygü said,

    Eylül 1, 2009 @ 00:11

    Ohooo başlı başına yazı konusu ama burada sorduklarının cevabı Anonim Lejnoyer bey kardeşim :)

    Alel acele yazayım bi cevap, ışık var mı yok mu sen karar verirsin. Kısaca şu lafı edeceğim (ki Dokuz Numaralı Otobüsle Cennete kitabından fırlamış gibi duyulacak ama dalga geçmiyorum ciddiyim): “Mutluluk ve huzur insanın içinde yakaladığı bir şey. Eğer kafada yakalanmamışsa bırak başka memleketi, başka gezegende bile yaşadığın hayat bir şeye benzemiyor.” :) Ben hep doktora için başka bir ülkeye gitmeyi başardığımda, gözüme bombok görünen hayatımın muhteşem bir U dönüşü ile hapharika olacağını sanıyordum. “Ben aynı ben” olunca meğer değişen bir şey olmuyormuş. Ne zaman ki içimdeki bi takım problemleri halletmeye başladım, o zaman huzur buldum. (Kendimi bu anlamda “yaşlanmış” gibi bile hissediyorum, iyi manada).

    O “gençlik” kızgınlığını, bir şeyler yapmanın enerjisi, benzini olarak kullanmak lazım. Bu bakımdan, sakalı tıraş etmeye üşenmeyelim. Zira kesinlikle yurtdışına çıkmaya değer. Bir kere, geride bıraktıklarının değerini anlıyorsun. Kültür şoku kırbacı ile eğitiliyorsun. Farklı bir kültürden öğrendiklerin yanına kar kalıyor.

    Doktora yapmaya değer mi? Eğer akademik olma fikri hoşuna gidiyorsa değer (ki tarih bölümüne giren bir insan bunu düşünerek girmiş olmalı zannediyorum). Bi gıdımcık para kazanılsa ve ekonomik açıdan sürünülse de (ABD için konuşuyorum) esnek çalışma saatleri, akıllı çalışma arkadaşları, rutin bir iş yapıyor olmama gibi yüzbin tane artısı var. Fakat kişisel gelişimi, ilerlemeyi şart koşan her durumda olduğu gibi, ÇOK SANCILI bir süreç.

    Aman senelerin hayat deneyimini iki satıra sığdıraya zorladın beni, boş boş konuşuyorum gibi hissettim kendimi :)

  3. B. Duygu Ozpolat said,

    Eylül 1, 2009 @ 00:13

    Bir de yukarıdaki insan örneklerinin benzer çeşitleri dünyanın her ülkesinde mevcut bence. İki ucu boglu değnek.

  4. faruk said,

    Eylül 1, 2009 @ 02:57

    bence avrupa yada amerika gibi gelişmiş toplumlarda değneğin 2. ucundaki insanın bulunduğu konumlarda bulunan insanların bu şahıs kadar tartışılAmaz (çok zor buldum bu kelimeyi) olmuyorlardır. değneğin 1. ucundaki tipteki insan oranı aynı olabilir ama..

    aydın teyzenin ikinci mesajındaki cümleler sanki bir torbadan rastgele seçilmiş içinde bulunduğu diyalogla sadece ana konu (evrim) bağlamında alakası olan cümleler..yani muhatabının kendisine yönelttiği ifadelerle alakası olmadığı gibi, son derece beylik, bayağı, alışılagelmiş ifadeler..bence aslında problem ifadelerin alışılageldik olması değil kalitesizce kullanılıyor olması.

    daha da kötüsü “türkiyenin sorunu bu zaten” gibi bir söyleme sahip olması. bence türkiyenin önemli sorunlarından biri de bu..türkiyenin sorunlarından bir tanesi haline gelmiş insanların bile tutup “türkiyenin sorunu bu zaten” diyebiliyor olması ve bu ifadenin muteber bir ifade olabilmesi..sonuç olarak; herkesin birbirini türkiyenin sorunu olmakla, vatan haini olmakla suçladığı bir ülke. ne çıkabilir ki böyle bir ülkeden…

    türkiye bu insanlarla dolu…heryerde var bunlardan..sokakta, devlet dairelerinde, bilmem ne kapısında bekçi, bilmem ne şirketinde bilmem ne departmanının müdürü, bilmem ne üniversitesinde araştırma görevlisi -geleceğin odtüden doktora almışı-, ev sahibi, kiracı, milletvekili, bakan..herbişey…oturup bir konuyu konuşmaktan aciz, “ben filancanın öğrencisiyim” diyerek işin içinden çıkabileceğini sanan..yada astıyla telefonda kavga ederken “senin maaşın kaç para lan” diyen bir devlet memuru…vs..vs..

    bence eğer filistin, afganistan, ırak vs gibi bir ülkede yaşıyor olMAmayı bir teselli olarak görmüyorsak, gerçekçi tek teselli; bu boktanlıklarla savaşabilme gücümüz -tabi varsa- ve -yine varsa- bu gücü destekleyecek hayatımızdaki yan unsurlardır.

  5. Berfu said,

    Eylül 1, 2009 @ 06:37

    Duygu, yaziyi okuduktan sonra sizi bir kez daha tebrik etmek istedim. Evrimi Anlamak’ta cok kiymetli birsey yapiyorsunuz bence. Ustelik, daha onceki bir yazinda bahsettigin gibi, bu isi tamamen gonulluluk esasina dayandirdiginiz icin ayrica takdir edilesi.

    Degnegin birinci ucundakilerin yorumlarina sasirmadim. Artik bu tur seylere sasirmamayi ogrendik sanirim. Onlar ‘evrim’ lafini duyunca zaten ezberden siralamaya baslayanlar…Bazisiyla Ataturk’u tartisamazsin ya hani, hemen vatan haini ilan edilirsin falan, onun gibi bisi.

    Fakat beni asil sasirtan aydin teyze oldu. ‘Turkiye’nin sorunu bu zaten, tek tip insan vs.’ dedigi cumlesi ile savundugu diger seylerin catistigini bile goremiyor. Daha da acisi kendisinin de aslinda farkliliga/cesitlilige ne kadar kapali oldugundan habersiz. (‘Aydin’ lafindan da zaten oldum olasi hazzetmem, icinde tuhaf bir elitistlik barindirir gibi gelir bana).

    Evrimi anlamanin yolu tabi ki dinden gecmiyor. Ama sosyal psikoloji ve sosyolojiyle az bucuk hasir nesir biri olarak sunu soyleyebilirim: din biyolojik evrimin olmasa bile sosyal evrimin sonucu yaratilmistir. Biyolojik evrim icin gecerli olan temel yasalarin hepsini sosyal evrim icin de kabul etmek mumkundur. Bu vesileyle islevi olan herseyin bir gun islevini yitirene kadar orada kalmasi tuhaf degildir. Din de toplumlar/insanlar icin demek ki hala birseye tekabul etmektedir.

    Cevremde hem Tanri’ya hem de evrime inanan bircok arkadasim var. Bazilari bunun ikiyuzluluk/zayiflik oldugunu dusunuyorlar ama ben oyle dusunmuyorum. Ikisi yan yana barinamaz diyenlere tek cevabim: yok guzel kardesim, gayet de barinabilir. Evrimin mujdeledigi cesitliligin sosyal yansimasi iste tam olarak boyle birseydir hatta.
    Berfu

  6. meren said,

    Eylül 1, 2009 @ 11:51

    Faruk ve Berfu pek güzel demişler. İkisini de öpüyorum.

    Evrim Çalışkanları’ndan ise Allah razı olsun bence. Açlıktan kurumuş dimağların önüne bir parça yemek koyuyorlar. Kimileri FUBAR‘lığından çanağa sıçmaya çalışıyor olsa da, karnını doyurup sessiz sedasız uzaklaşanın da çok olduğunu düşünüyorum.

  7. özge said,

    Eylül 4, 2009 @ 05:16

    merabalar duygu hanım kargamecmua dergisinde evrim üzerine olan yazınızdan tanıdım sizi ;ilgimi çekti çünkü bende biyoloj adayıyım bildiğiniz gibi türkiyede bilimsel arastırma ve bunun gibi bircok durumda ülke olarak eksik kalmış durumdayız.şu an okumakta oldugum halde ilerisi için iş kaygılarım giderek büyüyor.ilerisi için yurtdışında çalışmak bana fayda sağlarmı yada yapabilmesi kolay bişi mi?sizin doktora programınız cok etkileyici =)

  8. Murat E. said,

    Eylül 4, 2009 @ 05:59

    Merhaba,

    Gereksiz bi tartışma çıkartmak istemiyorum aslında ama nacizane düşüncemi belirtmeden geçemeyeceğim. 1. Tip arkadaşlar için pek yapılabilecek birşey yok gibi gözüküyor. Gerçi bunların çoğunun paralı asker olarak çalışıp evrim lafını gördükleri heryere ne yazdıklarını çok da bilmeden çatır çatır yorum yazdıklarını (copy/paste) düşünüyorum.
    2. Tip arkadaşımızın da üslubu biraz komik olmuş ama içinde bi çaresizlik ve özellikle Türkiye’deki gelişmelere karşı bi isyan barındırıyor bence..
    Bahsi geçen videonun ne olduğunu bilmiyorum o yüzden çok boş konuşuyor olabilir. Ama evrimi aman dindar kardeşlerimizin de kabul edebileceği bir hale getirmeye çalışmayı anlamsız buluyorum. Biyoloji bilgim normal okumuş bi insan seviyesindedir heralde. Siz benden daha iyi bilirsiniz ama nihayetinde evrim diye birşey 100% var diyebiliyormuyuz? Bildiğim kadarıyla diyebiliyoruz. Darwin’s Theory of Evolution bir bilimsel teoridir derken biz evrimin nasıl gerçekleştiği (survival of the fittest) üzerine bir teoriden bahsediyoruz, evrimin olup olmadığı ile ilgili değil. Bütün dinler de canlı cansız herşeyi bir tanrı, tanrılar grubu ya da güç yarattı diyor mu? Bildiğim kadarıyla diyor. O zaman dinler ve evrim uyumsuzdur diyebilirmiyiz? Bence diyebiliriz.
    Bi tarafta gözlemleyebildiğimiz deneylerle kanıtlayabildiğimiz gerçekler var. Diğer tarafta 1800 ila 1400 yıl önce yazılmış kimler tarafından ne şartlarda yazıldığı çok da net olmayan bazı yazıtlar/kitaplar var. Özellikle Roma’nın hıristiyanlığı imparatorluğun dini olarak kabul etmesinden sonra diğer dinlerle ilgili bütün kanıtların sistematik bir şekilde yok edildiğini de düşünürsek, şu andaki haliyle dinleri ne kadar ciddiye almamız gerektiğini sayın okuyucunun taktirine bırakıyorum.
    Tamam isteyen istediğine inansın, sonuçta bir kişinin belli bir dinsel görüşü benimseyip ona göre yaşaması psikolojisi için çok sağlıklı olabilir kendini çok daha huzurlu hissedebilir. Hatta dinlerin büyük çoğunluğu özünde (kurumsallaşmamış hallerinden bahsediyorum) insanlığın iyiliğini ve kendisini geliştirmesini amaçlayan düşüncelerden doğmuştur. Dolayısıyla kültürel zenginlik sağlarlar, insanlar arasında ait olma duygusunu geliştirirler, faydalı şeylerdir.
    Ama en az 1684 yıldır süren bir savaş (ağır olduysa çekişme de diyebiliriz) var. Bazı grup (Blog’a ulaşım mankeme kararıyla engellenmesin diye kimler olduğunu yazamıyorum :) ) ve kurumlar (vatikan), din işinden ekmek yedikleri için, modern eğitimi ve nihayetinde modern düşünceyi yok etmeye çalışıyorlar ve bunu da çok planlı bir şekilde hiçbir etik kaygı gözetmeden saf ve inançlı insanların paralarıyla yapıyorlar. Daha birkaç hafta önce HaberTürk’de Sansürsüz diye bir programda insanların gözünün içine baka baka bol yalan destekli propagandalar yapıldı.
    Daha önce dünyanın yuvarlak olmasıydı, güneşin çevresinde dönmesiydi gibi konularda bu savaşı bilim kazandı. Şu anda en önemli çatışma evrim ekseninde dönüyor. Bunu da en nihayetinde bilim ve akıl kazanacak.
    Neyse diyeceğim şu, isteyen istediği yorumu yazsın, siz de işinizi (ve gönüllü çalışmalarınızı) yapmaya devam edin. Nasıl olsa ister 10 sene sonra olsun ister 1000 sene, eninde sonunda incil de kur’an da evrimin varlığına dair ipuçları barındırır hale gelecek…

  9. meren said,

    Eylül 4, 2009 @ 13:04

    Murat E.,

    İşi boşuna zora sokuyorsun :) Kolayı ve doğru olanı şu:

    “Bilimin bulgularını dinler içinde, dinlerin öğretilerini bilim içinde değerlendirmek aptallıktır”.

    Bitti. Ayrı düşünce sistemleri bunlar. Ergo, dinler ve evrimin uygunsuzluğunu filan tartışmak kesinlikle abes. İnsanlar bunu görebilseler, bütün problemler birden anlamsız hale gelip yok olacak. Kimileri göremiyor, kimileri de gördüğü halde bu işten rant elde etme gayesiyle göremiyor gibi davranıyor.

    Dinin eğilip bükülüp bilimsel bulgulara benzetilmeye çalışması da din alimlerinin dinlere karşı işlediği en büyük suçtur bence.

  10. Duygu said,

    Eylül 4, 2009 @ 13:43

    Özge, seninkine benzer çok soru geliyor bana, bir ara bununla ilgili bir yazı yazacağım umuyorum.

    Murat E., söz konusu seminerin öyle din ile evrimi birleştirme gibi bir amacı yoktu bana kalırsa. Gerçi semineri veren akademisyen kendisini deist olarak tanımlıyor (ve evrimin tanrının işi olduğunu söylüyor) ama bu seminer bence işin islam açısından felsefesine bir bakış gibi. Yani buradaki teyzenin semineri izlediğini bile sanmıyorum.

    “O zaman dinler ve evrim uyumsuzdur diyebilirmiyiz? Bence diyebiliriz.” demişsin.

    Dinlerin evrim (ya da genel olarak bilim) ile uyuşmazlığı aslında birkaç sebepten kaynaklanıyor. (Ki bu konuyu da içeren bir Cogito yazısı yazdık, aman pek güzel oldu, Cogito yayınlar işallah tabi, neyse bu vesileyle biraz bi okudum bu konuda) Birincisi kutsal kitapları kelimesi kelimesine (literal) yorumlamak. Yani her yazanı o şekilde oldu diye algılamak. (Bunun alternatifi, yazanların farklı manalarda yorumlanabilecek olması, mesela tanrı 6 günde yarattı deniyorsa, 6 gün aslında insanların ölçüsü ile gün değildir, milyarlarca yılı kastetmektedir, tanrısal 6 gündür denilebilir). Kitapları “literal” yorumlayanlar için bilimsel bulgular hep sorun teşkil ediyor (senin dediğin gibi eninde sonunda, baktılar bilim doğruyu söylüyor, kitaptan ilgili bir pasajı, zaten kitap dünyanın yuvarlak olduğunu söylüyodu kiiii diye göstermeye başlıyorlar bu tip insanlar). Evrimle ilgili ikinci problem daha derinde. Kitabı literal algılamasan bile, evrim kuramının doğayı açıklayışı kimi din adamlarına çok “amaçsız, yönsüz” görünüyor. Bunun da dini inançlarla örtüşmeyeceğini düşünüyorlar, çünkü dinlere göre doğanın varolma amacı var, insanların varolma amacı var (tanrı?). Buna teleoloji deniyor (Uygar’a teşekkür ederim, bu konuyu ondan duydum da araştırdım). Teoloji değil dikkat TELEoloji! (Aynı uyarıyı Uygar da bana yapmıştı :)

    Bu arada, bu konuştuğumuz konulara değinen nefiz bi yazı yazdık, daha önce bahsetmiştim. O yazı önümüzdeki ay umuyoruz o dergide yayınlanır, hemen haber vereceğim sizlere buradan, alınız okuyunuz. Ben çok şeyler öğrendim yazarken.

  11. Murat E. said,

    Eylül 5, 2009 @ 05:31

    Meren Bey kardeşim,

    İşi ben veya benim gibi düşünenler zora sokmuyor ki :) Bilim ile dinin alakasız olduğunun ben de gayet farkındayım aslında uyumsuz derken de tam bunu kastetmek istemiştim. Ama böyle olduğunun tekrar tekrar insanlara anlatılması lazım.
    Adamın biri çıkıp 700 tane birbirinin kopyası evrim karşıtı sayfa yapıp bunları birbirine linkleyerek google’da evrim yazınca sadece bu sayfaların çıkmasını sağlayınca birinin de buna karşı bir tavır göstermesi gerekiyor. Evrim çalışkanları gibi çalışmalar bu yüzden çok önemli ama tek başlarına yeterli olmaları zor. “Bilimin bulgularını dinler içinde, dinlerin öğretilerini bilim içinde değerlendirmek aptallıktır” diyince karşındaki adam (medikal dr. title’ı olan bir insandan bahsediyoruz) “Artık bilimsellikten konuşalım, bir kere allah var onu biliyoruz.” diye cevap verebiliyor. Sadece parmakla gösterip “apptaaall apptaaal” diye kendi kendimize dalga geçmek yeterli değil. Bu adamlar da zaten aptal falan değil. Doğruyu yanlışı bizim kadar iyi biliyorlar, genelde dinle alakaları da kendilerini Mehdi ilan etmek seviyesinde olduğu için din alimi hatta “saf” anlamda dindar olduklarını bile iddia edemeyiz. Bilinçli ve organize bir çalışma var ortada.
    Ben şahsen Richard Dawkins’in bu tür çıkışlarda bulunan cingözleri amiyane tabiri ile itin totosuna sokma yöntemlerinin medyada da yer bulmasından dolayı çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Böylece aslında bu konuları fazla merak etmeyen ya da bu güne kadar sadece anne babasından duyduklarına inanıp hiçbirşeyi sorgulamamış insanların da medyadan etkilenerek araştırma yapmaları doğruyu yanlışı kendileri bulmaya çalışmaları sağlanıyor(dur diye umuyorum). Işte o noktada da Evrim Çalışkanları gibi siteler ya da bizim burda yaptığımız tartışmalar falan devreye giriyor.
    Biraz fight fire with fire durumu var ama kendi haline bırakınca adamlar cadı diye yakaladıklarını şehir meydanlarında yakmaya başlıyorlar. İşler o raddeye gelmeden aslında çok da bu işleri önemsemeyen kendi halindeki insanların bir şekilde bilinçlendirilmesi lazım ki asıl kaybedilmemesi gereken modern ve düzgün eğitimin önü tıkanmasın. Yoksa evrim tartışması geçici bir süreç sadece, bugün bütün biyologlar katledilse evrimin okullarda öğretilmesi yasaklansa evrim diye birşeyin olmadığı ispatlanmış falan olmayacak. Tam tersi olsa evrimi kabul etse bütün din alimleri bir şekilde bu sefer başka birşey bulup oradan vurmaya başlayacaklar. Tıpkı tarih boyunca yaşandığı gibi.
    Diyip yorumun ilk bölümünü tamamlıyorum.

    Duygu,

    En sevdiğim şey yazı okumak heyecan içinde bekliyorum :)

  12. Elifin Günlüğü said,

    Eylül 6, 2009 @ 13:17

    Şimdi Yiğit Bulut olsaydı, “sansürsüz” bir şekilde, “açık ve net” olarak, bilmek isterdi ki meren ile murat.e arasında bir ara geçiş formu var mıdır, varsa evrim de var; yoksa, boşa kürek…

  13. kültür mantarı said,

    Eylül 7, 2009 @ 07:49

    @Duygu hanım, evrim çalışkanlarına olan katkılarınızdan dolayı meren’i de senide tebrik ediyorum. Çok güzel bir proje. Umrım hep varolur.

    Türk insanının bilime yaklaşımı tamamen dini yorumlardan ibaret hep. Zaten herşey kuran’da yazıyor seviyesinde. Cern de yapılan deneyle ilgli 1-2 yorum toparlamıştım o zaman, şurada var.

    @Elif hanım, bu Yiğit Bulut nasıl polemikçi bir form’dur, kendisini ne zanneder. Şuradaki haberden sonra da şu herifleri çıkarsa ya tv ye. Nerede kaldı cabbar gözüpek gazetecilik.

  14. Elifin Günlüğü said,

    Eylül 7, 2009 @ 12:26

    @Kültürmantarı, Yiğit Bulut’a dair hissiyatım(!) blogumda bulunmaktadır (“dile dair”). Konu dışı olduğu için buraya link vermem uygun olmayacak. “Polemikçi form” iyiymiş:)

  15. U.Mitat said,

    Eylül 17, 2009 @ 07:10

    Yazık…
    Bir bilim konusunu mistik düşüncelere düşman yaparak çürütmeye çalışan zihniyetin savundukları neler?

    İlkin canlının nasıl oluştuğu konusunda bilimsel – laboratuvar çalışmaları isteyen, buna dayanarakta bütün evrim teorisini kendi kafasında çürüten zihniyet hangi bilimsel çalışmayla ilkin canlının -insan da bir canlıdır- tanrı tarafından gökten indirildiğini savunuyor?

    Evrim teorisine çamur atarak dini kurtaracağını düşünen kişiler din olgusuna zarar verdiklerinin farkında değiller.

    Bilim, dini kitaplar gibi değildir. Çürütülebilir, daha iyisi bulunabilir. Bunu anlamayıpta iyisini bulmak için gece gündüz çalışan insanları hor görmek aptallık değildirde nedir?

    Bir Moleküler Biyolog adayı olarak üzülüyorum. Oysa ki biraz saygı ve hoşgörü olsa bir çok işimiz daha olumlu ilerleyecek.

    (:

  16. riemann said,

    Eylül 19, 2009 @ 18:35

    meren:
    “Bilimin bulgularını dinler içinde, dinlerin öğretilerini bilim içinde değerlendirmek aptallıktır”.

    merenciğim,

    üzülerek reddediyorum bunu, hem de şiddetle.. şöyle ki:

    1- bir dinin “bulguları” içinde “komşunuzu sevin” veya “homoseksüelleri taşlayın” veya “hırsızlık yapmayın” veya “adam olun adam” gibi iddialar varsa, bu iddialar bilimsel sorgulamanın elbette ki dışındadır ve bilim bunlar hakkında hiçbir şey söyleyemez.

    2- bir dinin “bulguları” içinde “dünya karınca dışkısından yaratılmıştır” veya “dünya mö 3 ekim 4004 yılında saat sabah 9′da yaratılmıştır” veya “ilk kadın ilk erkeğin kaburgasından yaratılmıştır” veya “isa parthenogenesis ile doğmuştur” veya “türler birbirlerinden ayrık olarak yaratılmıştır ve yaradanın en favori türü aardvarklardır” gibi ampirik iddialar varsa, bu iddialar bilimsel sorgulamanın elbette ki içindedir ve bilim bunlar hakkında pek çok şey söyleyebilir. yanlışlığını/olasılıksızlığını/tutarsızlığını gösterip ortada bir çelişki olduğunda ısrarcı olabilir.

    bu iki maddenin self-evidently doğru olduğunu düşünüyorum. daha genel ifade edersek, teist (tanrısının evrene, dünyaya, yaşantımıza müdahale ettiği) dinler, bilimin “realm”ine, “turf”üne, metodolojisine yapılmış doğrudan ihlallerdir ve bilimin sorgulamalarından muaf değildirler.

    ha bu noktada “e canım onları alegori, analoji, retorik, çokomastik, ciddiye almıyoruz biz o kısımları” denilirse (ki deniyor), öncelikle, en azından 3 büyük kitap için konuşma gerekirse, dinlerin sadece bir “way of life” veya “code of ethics” olmadığı (öyle olduğu varsayılarak NOMA ortaya atılıyor genelde ki acaba diyorum ben mi paralel evrende yaşıyorum 20 küsür senedir), fiziksel dünyanın bilfiil bir tanımı olduğu, dahası kahir ekseriyetin bilimsel açıdan palpably, manifestly, unequivocally YANLIŞ olan tonlarca önermeyi literally ciddiye aldığını ve vazgeçilmez olduğunu düşündüğünü (hatta en watered-down, sofistike hiristiyan ilahiyatçı için bile virgin birth’ün, dirilişin vazgeçilmez olduğunu.. diriliş ulan! dennett çarpar adamı), en son (ve en genel) olarak da “o zaman iddiamızı “Bilimin bulgularını TEİSTİK OLMAYAN dinler içinde, TEİSTİK OLMAYAN dinlerin öğretilerini bilim içinde değerlendirmek aptallıktır”. diye değiştirmek gerekir” derim, ki o zaman da basit bir truismden başkası olmaz bu tespit, belki uzak galaksilerdeki sofistike dinler için geçerlidir ama teizmin hüküm sürdüğü dünyamız için irrelevant bir tespit olur.

    hızla yazdım, katlettiğim türkçe dilinden özür dilerim.

  17. riemann said,

    Eylül 19, 2009 @ 19:13

    din ve bilim çelişir mi konusunda popüler bilim düzeyinde okuduğum sanırım en iyi yazı şudur bu arada, altına aynen imzamı atarım:

    http://blogs.discovermagazine.com/cosmicvariance/2009/06/23/science-and-religion-are-not-compatible/

  18. meren said,

    Eylül 20, 2009 @ 17:53

    Riemann’cığım, bu mevzuya gerçekten çok sınırlı bir perspektiften baktığını düşünüyorum. Aynen senin gibi “çok iyi düşündüğünü”, “inkar edilemez şekilde tutarlı bir perspektiften baktığını” ve “bilimin elbette saçmalıklarla dolu olduğunu” söyleyen insanların karşı tarafta da olduğunu söylesem muhtemelen son derece doğal bir şekilde onların aptal olduğunu söyleyeceksin.

    Din de -bilim gibi- kendi içerisinde bir evrim geçiriyor, dinin bahsettiğin çıkıntılarını ise eğitimsizlikten, fakirlikten, açlıktan dökülmekte olan kesimler dışında kimse sallamıyor. Zaten o kesimler kafasını dinden kaldırsa ırka gömüyor, dolayısıyla bu çıkıntıların seçilim faktörünün k sabiti dinden ziyade insanın özündeki dangalaktan güç alıyor. O dangalaklık da bilimle filan çözülecek bir şey değil.

    Her neyse.

    Herkes kendi işine baksa ciddi bir problem çıkacağını sanmıyorum. Birbirine dalaşmak, karşı tarafı provoke etmek için can atan bir kaç mainstream dallama yüzünden herkes anlamsız şekilde silahlanıyor.

    Ben “din de olsun ama çünkü kardeş kardeş ço güzel, hem o da bi kültür, kikirt” diyen birisi de değilim. Nispeten yumuşak görünen bakış açımın temelinde ılımlı oluşum filan da yatmıyor, belki de ılımsızlık konusunda Harun Yahya ile Dawkins’i cebimden çıkarırım insan canlısına dair kafamızda şekillendirdiğimiz manifestonun bazı alt başlıklarında. Ben sadece bilim insanlarına “din de var. stop. get over it. stop”, din insanlarına da “bilim de var. stop. get over it. stop” mesajını ileten kendi çapımda bir deniz feneriyim.

    Ne yapacaksın? Ortadan mı kaldıracaksın dini? Bu güne kadar hangi ilkel insan itkisi kendiliğinden değil de birileri istedi diye, birileri tane tane anlatıp mantıklı şekilde açıkladı diye ortadan kalkmış ki din ortadan kalksın?

    Madem bu şekilde kalkmayacak, tantana çıkarmayın, işimize bakalım.

    Ben de Türkçe’den özür dilerim. Rapor yazıyodum bak gene distrakt oldum.

  19. riemann said,

    Eylül 20, 2009 @ 19:22

    merenciğim,

    kategori hatası yapmıyor musun? ilk mesajında “din ile bilim çelişmez çünkü farklılar” demiştin, şimdi ise “din ile bilim farklı mıdır değil midir sittiret, ne bu asabiyet, kardeş olalım” diyorsun.. ikincisi bak kulağa hoş geliyor, oturup tartışabiliriz, yani gerçekten de “dawkins gibiler HAKLI OLSALAR BİLE böyle tartışma üslubu olmaz, insanları soğutuyosun vs.” ise dediğin, onu ayrı tartışırız, haklı olabileceğin yönler olduğunu kabul ederim. ama sen ilk mesajında “dawkins gibiler haksız, çünkü din ve bilim farklı öğretiler” dedin (hatta ad homineme de kaydın ucundan).

    bu iki iddianin neden farklı argümanlar gerektirdiğini detaylandırmama gerek yok diye umuyorum (appeal to consequences’a düşmeyelim aman). şu haliyle de ilk mesajımda yazdığım herhangi bi argümana cevap vermş olmuyorsun malesef ikinci mesajınla. (ama kısa bir blog yorumun üzerinden genelleme yapmak da istemiyorum fikirlerine dair, sen diyorsan ki “ha evet ilki değil ikincisiydi benim demek istediğim daha çok” direk alakasız kaçar tüm bu yazdıklarım)

    din ile bilim çelişmez demek çok gülünç bir genelleme olmuyor mu? hangi din? ne yani Ra da mı çelişmiyor modern bilimle? (cevap evetse “çelişmek” kelimesini farklı anlamlarda kullandığımızı düşüneceğim)

    yani ben şimdi kıçımdan bir riemannism dini uydursam, ve bu dini kasıtlı olarak bilimin bulgularıyla taban tabana zıt öğretilerle doldursam, aradan 1000 sene geçse ve bu uydurma dinin milyarlarca takipçisi olsa, o zaman birileri kalkıp “riemannizm diniyle bilim uyuşmaz” dediği zaman haksız mı olacak? (“niye böyle bi şey deme ihtiyacı duysun ki o birileri? ne istiyo o milyonlarca insanın içhuzurundan” demiyorsun di mi? onu netleştirdik üst paragrafta). eh bu dawkins gibiler de, huylar kurusun, diyorlar ki “(örneğin) islam’la riemannism arasında elle tutulur bi fark göremiyorum ben, ikisinin içinde de elbette, açıkça, net olarak bilimle (aslında ‘bilimin ortaya çıkardığı kadarıyla fiziksel gerçeklikle’ demek lazım) çelişen ifadeler var”. bunda FACTUAL sorun nedir? (retorik sorunun ne olduğunu düşündüğünü görebiliyorum, dediğim gibi.. ama, yine dediğim gibi, bu olayın politik boyutu, pr boyutu.. bu pr boyutunu iplemeyelim demiyorum, ipleyelim tabi, ama 1) ben o pr boyutu hakkında tek kelime etmedim ne burda, ne üst mesajımda (ve nedense etmişim gibi yazmışsın cevabını), 2) dolayısıyla benim savunduğum şeyle bi alakası yok.

    kesinlikle karşı taraf gibi “inkar edilemez şekilde doğru perspektiften baktığımı” da düşünmüyorum, bilim X doğrudur diyorsa, bir din de X doğru değildir diyorsa, burada akılcı tavır radikal agnostik kalmak değil, ikisinin doğru olma olasılıklarını tartıp kıyaslamaktır. bazı fikirler vardır ki, yanlış oldukları tartışmaya yer bırakmayacak şekilde bilimsel olarak gösterilmiştir (ve orta yolcu olmak da, kanımca, hem entellektüel tembelliktir acuk, hem de daha önemlisi dinlerin yol açtığı sorunlara yeterince vakıf olamamış olmak demektir). ve kişinin inandığı din bu hakikatlerden birini inanç sisteminde muhteva ediyorsa, o dinin (ve tanrısının) geçerliliği bilimsel sorgulamadan muaf değildir. örneğin “instant creation” ise dininizin savunduğunuz şey, bilim size “yok öyle bi şey” diyebilir, “her tür birbiriyle akrabadır” diyebilir. bu noktada dinini tekrar yorumlarsan başımla beraber, benim derdim o “yeniden yorumlanmamış” dinle zaten, diyor dawkins (ki bu da örneğin amerikan nüfusunun çok mühim bi kesimini oluşturuyor. kutsal kitabın literal yorumlandığı islam ülkelerine değinmiyorum bile)

    “Herkes kendi işine baksa ciddi bir problem çıkacağını sanmıyorum.” işine bakmayanların ezici çoğunlukla inananlar olduğunu (bilimi distort etmeye çalışanların, aşırı durumlarda karşıt fikirleri olanları öldürenlerin, homoseksüellerin hayatını zindan edenlerin, kadınlara eşya muamelesi yapanların, recm edenlerin vs. vs. vs. vs. vs. vs. vs.) ve inançsızların en fazla kitap yazıp seminer verdiğini, tartışmalarında da her adim uygar olduklarını daha net ve açıkça vurgulamış olsaydın belki sadece wishful thinking olurdu bu cümlen ama şu haliyle sadece kantarın topuzu kaçmış olmuş, acuk, sanki..

    “dinin bahsettiğin çıkıntılarını ise eğitimsizlikten, fakirlikten, açlıktan dökülmekte olan kesimler dışında kimse sallamıyor.” çıkıntı dediğin şey bildiğin iber yarımadası.. hem nicelik olara kutsal metinlerin önemli bölümünü oluşturuyor bu çelişkiler, hem de nitelik olarak bilimsel bulguları acuk değil kökten ihlal ediyorlar (pek çoğu). virgin birth’e, adem ve havva’ya inanmayan (aç veya tok, fakir veya zengin, cahil veya oxford mezunu) bi hiristiyan bulduğun an tekrar konuşalım.

  20. meren said,

    Eylül 20, 2009 @ 21:52

    din ile bilim çelişmez demek çok gülünç bir genelleme olmuyor mu?

    Hiç bir yerde “din ve bilim çelişmez” demedim (diyene laf anlatmak için de parmaklarımı yormam açıkçası).

    Benim dediğim şu: “Bilimsel bir yaklaşım ile din öğretilerini değerlendirmek, dini bir yaklaşım ile bilimin bulgularını irdelemek aptallıktır. Bunu iki taraftan da yapanlar var, hepsi aptallık ediyor”.

    Göründüğünden daha az karmaşık ve daha derin bir şey söylediğime inanıyorum. İkinci yorumum da ilki ile tutarlı aslında.

    Kesinlikle “din ile bilim farklı mıdır değil midir sittiret, ne bu asabiyet, kardeş olalım” demiyorum. Bu kadar saçma şeyler yazacak olursam parmaklarım kırıla, bir daha yazamayayım, iki gözüm çıka, bir daha okuyamayayım.

    Bu tip tartışmalar beni gerçekten bayıyor. Bu tartışmalarda kimseden daha önce duymadığım/düşünmediğim bir şey duymadım, üstüne üstlük sen bile bana, orta yolcu filan olmaktan çok uzak olmama rağmen “orta yolcu olmak da, kanımca, hem entellektüel tembelliktir acuk hem de daha önemlisi dinlerin yol açtığı sorunlara yeterince vakıf olamamış olmak demektir” diyorsun.

    Anlaşmak için uğraşmak zor, anlaşamamayı deneyimlemek ise çok daha zor. Bir gün yüz yüze otursak, sen de dilersen bu konuda konuşuruz uzun uzun; o zamana değin ben ilkinin yüküne katlanayım.

    Öperim.

  21. istemfer said,

    Eylül 21, 2009 @ 00:44

    Meren bu tip tartışmaların kendini baydığını söylemiş ama tartışmak adına değil, zira dediği gibi yüzyüze oturmadan böyle şeyleri ‘biri’yle tartışmak zor ama böyle güzel bir ortam oluşmuşken ben de kendi fikirlerimi belirtmek adına birkaç şey yazayım istedim :)

    ‘Din de -bilim gibi- kendi içerisinde bir evrim geçiriyor, dinin bahsettiğin çıkıntılarını ise eğitimsizlikten, fakirlikten, açlıktan dökülmekte olan kesimler dışında kimse sallamıyor. Zaten o kesimler kafasını dinden kaldırsa ırka gömüyor, dolayısıyla bu çıkıntıların seçilim faktörünün k sabiti dinden ziyade insanın özündeki dangalaktan güç alıyor. O dangalaklık da bilimle filan çözülecek bir şey değil.’

    Demiş örneğin, ben bu çözümlemeye tam olarak katılamayacağım, din insanların cahilliklerini sefaletini besleyerek onları madden ve manen sömüren bir araçtır, insanın özünde artı bir dangalaklık varsa bile bunu iyileştirmenin/azaltmanın tek yolu bilgiden geçer. Kısaca bilim çözümün bir parçası, din ise sorunun -aynı sorunun- bir parçasıdır, maksimum bilim minimum din ile o dangalaklığın anlamlı ölçüde azalacağını düşünüyorum.

    ‘Bilimsel bir yaklaşım ile din öğretilerini değerlendirmek, dini bir yaklaşım ile bilimin bulgularını irdelemek aptallıktır. Bunu iki taraftan da yapanlar var, hepsi aptallık ediyor.’

    da demiş sık sık :) Aslında ideal koşullarda bu dediğine katılıyorum ama bu hataya düşmeyeceğim derken bilgisini kendine saklayan, sokaktaki adamın bilgisizliğini, can çekişmesini kendine dert edinmeyen “elitist aydınlar(!)” (yukarıda bir arkadaş da aydın kelimesinden hazzetmediğini yazmış da ben de gerçek anlamıyla kullanıldığında çok anlamlı bulduğumu; elitist olan, sınıfsal ya da fikirsel bir bütünlük kuramamış kimselere zaten aydın denemeyeceğini belirtmek istedim) haline gelen o kadar çok insan var ki –sizlerin onlardan biri olmadığınız çok açık- dengeyi sağlamak için bilimsel yaklaşımla dini öğretileri yanlışlayan, üstelik bundan tümevaran mainstream bir dallamaya dönüşenlere çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu mainstream dallamalığın arkasındaki felsefeyi herkes benimsemeyebilir, ideal koşullarda doğru da olmayabilir ama ideal bir topluluk olmaktan çok uzağız, bu nedenle yanacak bir şey kalmayana dek sadece insanlara tahliye yolunu göstermekle yetinemeyiz, yangının üstüne gidip söndürmeye de çalışmalıyız.

    ‘..Bu vesileyle islevi olan herseyin bir gün islevini yitirene kadar orada kalmasi tuhaf degildir. Din de toplumlar/insanlar icin demek ki hala birseye tekabul etmektedir.’

    Demiş yine aynı arkadaş, din, (iyi manada gerçekten vardıysa) artık işlevini yitirmiş ve toplumlar/insanlar için sonu iyi olmayan bir şeylere tekabul etmektedir ki kanaatimce düşünebilen eğitilmiş bilgilendirilmiş her insanın kendiliğinden düşünebileceğinden daha fazla (yine iyi manada) birşeye tekabul etmemiştir bugüne kadar da zaten. Açıkçası bu nedenle, kendi fikrim –yukarıda bahsettiğim gibi- dengenin sağlanmasından öte, doğrudan dinin –gerekirse bilimsel bir yaklaşım ile- değerlendirilmesi ve artık insanlığın sosyal evriminin sahnesindeki rolünü tamamlayıp çekilmesi.

    Herkes kendi işine bakmalı, çok doğru; işi başkalarının hayatı üzerinde söz sahibi olmak, bilgiyi saklamak, paylaşımcı görünüp sefaleti beslemek, kendisi altın tokalı kemer takarken iki gündür aç yatan adama manevi doyum vaadetmek değilse tabi..Bu insanlar işine bakmamalı, gerekirse başka bazı insanlar kendi işlerini bırakıp bu insanlarla uğraşmayı iş edinmeli diye düşünüyorum, edinenleri de aptaldan ziyade takdire şayan buluyorum.

  22. Duygu said,

    Eylül 21, 2009 @ 08:38

    Ayyy herkes birbirini yanlış anlayıp satırlarca yorum yazıyo. Kavga etmeyin bakiim!

  23. Ökkeş said,

    Kasım 17, 2009 @ 09:51

    O değil de..

    Hepimiz ölücez..

    Nasıl başladığını ancak o zaman anlıcaz sanırım..

    Saygılar..

  24. mehmet said,

    Aralık 2, 2009 @ 20:30

    siteyi rastgele gezerken buldum az bi dolastım evrimden filan bilgim olmadıgım icin anlamam ama sizin gibi mantıklı düsünen turkleri gormek cok hoş benim icin su anki ulkenin halini gorunce yasayınca hele daha bi manidar oldu allah bu akp den ve feto belasından ulkemızı kurtarsın bidaha da hiç başımıza musallat etmesin

  25. ahmet said,

    Aralık 22, 2009 @ 13:50

    piç misiniz len niye bi şey yazmıyonuz öküzler bana yarın lazım hayvan oğlu hayvan

  26. Amfoes said,

    Nisan 13, 2010 @ 23:51

    Selamlar Duygu,

    Hem seni hem de meren’i cok severim. Firsat buldukca yazdiklarinizi da takip etmeye calisiyorum. Sizlerden ricam Evrimi Anlamak sitesi basta olmak uzere bilimsel icerige sahip siteleri elinizden geldigince sekuler tutmaniz.

    Gorusmek dilegiyle,

    Sevgiler

    Not. Ingilizce klavye kullaniyorum su an. Turkce karakterler kullanamadigim icin ozur dilerim.

  27. Ahmet Faruk said,

    Mayıs 7, 2010 @ 20:57

    Yaratılış ve evrim kavramlarını daha değişik bir şekilde ele alacağım. Bunun için Big Bang’i başlangıç ele alıyorum. Benim anladığım kadarıyla Büyük Patlama bir evrenin evrimi teorisi. Evrenin bir başlangıcı olduğu ve sürekli genişlediği tezine dayanıyor. Bu başlangıçta evren bir çok küçük bir noktada sıkışmış aşırı yoğun ve aşırı sıcak bir durumda. Ve nedeni bilinmiyen bir patlama oluyor. O parçalar büyük bir hızla etrafa yayılmaya başlıyor. Dolayısıyla evrende genişlemeye başlıyor. Enerji maddeye dönüşüyor. Sıcaklık azalıyor. Atomlar, Yıldızlar, galaksiler vs. oluşuyor. Yani bunların hiçbiri ayrı ayrı yaratılmıyor. Fiziksel ve kimyasal bir takım olaylarla oluşuyorlar. Ama buna karşı çıkan hiçbir dindarı daha görmedim. Üstelik evrenin başlangıcı olduğu tezi var diye destekleniyor. Benim görüşüme gelinirse bence o ilk halini tasvir ettiğim ”çok küçük bir noktada sıkışmış aşırı yoğun ve aşırı sıcak” şekilde yaratan Allah. Ve onu harekete geçirende o. (Kuantum dalgaları diyende var ama kanıtlanmış değil hatta çürütüldü.) Ama şimdi ben bunu bilimsel olarak kanıtlanmayan ve bu bilimsel kriterlerle asla kanıtlanamayacak olan Allah kavramı yüzünden bilimsel bir ifade taşımıyacağını biliyorum. Sadece şahsi düşüncem olarak değerlendiririm. Sonuçta ilk maddeyi veya enerjiyi yaratanda, onları harekete geçirende Allah olduğuna göre ve evrendeki herşeyde bu enerji veya maddeden oluştuğuna göre onları yaratanda Allah’tır. Evrim hakkında görüşlerimde aynen böyle. Allah herşeyi bilgiğine göre o başlangıçtaki yarattığı maddeleri tam bu düzeni oluşturacak şekilde yaratmış ve patlama hızınıda ona göre ayarlarsa herşey zaten onun istediği gibi olur. Yani kanunları koyanda o, hareketi sağlıyanda, yaratanda o oluyor bu durumda ilk maddeyi. Yani o başlangıçtaki madde veya enerji topluluğundan herşey oluşuyorsa. O madde veya enerji topluluğunu yaratanda Allah’sa dolayısıyla herşeyi yaratanda Allah oluyor. Evrim Teorisine gelince evrim ilk canlı hücrenin bir şekilde oluşmasından sonra başlıyor. İlk canlı hücrenin, cansız bir maddedenmi (abiyogenez) yoksa tanrı tarafındanmı yaratıldığı soruları hala var. İkinci önermenin bilimsel olmadığını kabul ediyorum. Çünkü Allah bilimsel olarak kanıtlanmadı. Zaten bu bilimsel kritelere göre kanıtlanması imkansız. Sadece felsefe diyorum. Ki bence tanrı yaratsada olur evrenin başlangıcını onu maddesel şekilde oluşturacak şekilde ayarlasada olur. Benim için farketmez. Dawkins bu konu hakkında Kör Saatçi’deki yorumunuda okudum. Özetle diyorki; sen evrenin veya hücrenin aşırı karmaşık ve mükemmel olmasından dolayı maddeden oluşamayacağını düşünüyorsun ancak Tanrı ondan daha karmaşık ve mükemmmel nasıl onun birden oluşabileceğini düşünüyorsun. Ona hep var diyorsun ozaman bende hücreye hep var derim olur biter. Ancak Dawkins amca anlamadığın şey materyalist düşünceye göre zaman diye bir şey var. Madde zamandan etkilenir. Dolayısıyla mutlaka bir başlangıcı olmalıdır. Ancak Tanrı soyuttur yani madde deil ruhtur, ideadır. Maddi kavramları etkileyen zaman ve mekan gibi şeyler ona etki etmez. Dolayısıyla zamanla ilgili kavramlar olan başlangıçta sonda onun için düşünülemez. Her zaman vardır ve olacaktır. Ayrıca Dawkins’in iddia ettiği gibi bilgi boşluklarına falanda sığınmıyorum. Hücre konusunda söylediklerim gibi direkt tanrıda yaratmış olabilir. Evreni başlangıça onun oluşumunu sağlıyacak şekilde yaratmış ve başlamışta olabilir. Ayrıca insanın evrimi konusunda farklı düşüncedeyim. İnsanda dualist (idealist ve materyalist) bir yapıda olduğu düşüncesindeyim. Ancak kuranda hz. Adem’in yaratılışında topraktan yarattık diyor. İlk hücrenin toprak, su, çamur vs.den oluştuğunu varsayarsak beden uzun bir zaman süre sonra insan konumuna gelecek. Yani doğal seçilimli evrimle şekillenecek. Ve geriye Allah’ın ona sadece ruh üflemesi kalacak. Bu düşüncem banada saçma geliyor ayrıca islamla uyumlumu-uyumsuz bilmiyorum. O yüzden bu düşünceyi savunmuyorum. Sadece dile getiriyorum. Ayrıca evrimi destekleyen güçlü kanıtların bulunduğunun farkındayım. Neredeyse tüm bilim adamlarınında Darwin’in evrim teorisini benimsediklerini biliyorum. Ancak şu ana kadar bir türden başka türün evrildiği ya da türediği gözlemlenemedi. Biliyorum evrim belli mekanizmalar (birikimli doğal seçilim, mutasyonlar vs.) sayesinde, uzun zamanlar içinde, azda olsa tesadüfi bir şekilde, kalıtım yoluyla geçen küçük değişiklikler sayesinde oluyor. Bunu gözlemlemek imkansız. Ancak geride evrimi destekleyen çok önemli kanıtlar var. Her ne kadar Darwin’in evrim teorisini mantıklı ve doğru bulsamda bu kanıtlar; tanrının tüm türleri ayrı ayrı yarattığını yada bazı türleri yaratıp bazılarının evrim geçirdiği gibi düşünceleri mantıken yalanlayamaz. Yani isteyen istediğine inanır. Ayrıca 6 gündeki gün kavramı gün değil dönem/devirdir.

RSS feed for comments on this post · TrackBack URI

Yorum yapın