Bir manati gördüm sanki
- Biliyor musunuz manati de görebiliriz bugün nehirde!
- Manati mi! Nehirde yaşıyor mu ki onlar?
- Bu nehrin suları yıl boyu sıcak kaldığı için soğuklarda okyanustan nehre göç ediyorlar.
(yukarıdaki iki foto için Google’a teşekkür ederiz)
Herhangi bir yabani (havuz, akvaryum olmayan) su ortamında yakından gördüğüm en heyecan verici hayvanın “deniz hıyarı” olduğunu göz önünde bulundurursak, bir manati görmek ihtimali beni benden alıverdi. Daha önce Mississippi nehri üzerindeki kano maceralarımızdan dolayı vahşi ortamında ufak tefek veya eciş bücüş heyvanat dışında bir şey görmenin mümkün olmaması durumuna alışmıştım. Alışık olduğum şeylerden bir diğeri de, Mississippi nehrinin sularının çamura karışıp sütlü veya kızıl kahve renklerde aktığı idi. Bakınız aşağıdaki fotoğraflar 2008′de gittiğimiz Black Creek kano gezimizden. Mississippi’mizin lağım renkli sularında cesurca çimmiştik.
© A. Murat Eren - 2008
© A. Murat Eren - 2008
O yüzden, bu defa da ne hayvan görmeye ne de berrak sulara dair hiçbir beklentim yoktu. Arabayla kanoları kiralayan yere varıp, ağır güneyli aksanıyla bize “tekli kanolar devriliyor, fotoğraf makinasıyla binemezsiniz” diyen adamı çıtçıtlı buzdolabı poşetine koyduğum video kameramı arkama saklamış vaziyette içimden “vay bee ne aksan var” diyerek dinlerken, az sonra üzerinde kanoyla süzülerek gideceğim suyun ne kadar berrak olacağına dair zerre kadar fikrim yoktu işte. Türkiye’de tatil beldelerinde bulunacak cinsten, eski ve bana kendimi Amerika’dan çok Türkiye’de hissettiren, römorkunda kanolar yüklü bir dolmuşa binip sallana sallana nehir kenarına vardık. Adam her birimize bir canyeleği verip kanoları indirmemize yardım ettikten sonra, saat 4′te çıkış noktasından bizi alacağını söyleyip ayrıldı.
Şubat ayında buralar aslında daha sıcak oluyormuş, bizimkiler havanın normalden çok daha soğuk olduğunu söylediler. Kanoya binip diğerlerinin de yerleşmesini beklerken, suyun berraklığına, suda doğa ananın saçları gibi salınan yemyeşil otlara, kıpır kıpır balıklara bakıp şaştım. Bir de elimi suya sokunca, bir deniz memelisinin Kuzey Yarım Küre’nin soğuk kış okyanusundan bu nefis ılık nehir sularına neden göçtüğünün ampulü yanıverdi kafamda. Biraz sonra suya ayağımı soktuğum bir esnada ise, bir kara memelisi olan insan kişisinin neden kanosunda kalmak isteyeceğini anladım (su değil ama dışarısı biraz soğuktu).

© Arpat Özgül - 2010

© Arpat Özgül - 2010
Bir süre birbirimizin kanolarına tutunup, nehir üzerinde absürd bir kütle olarak ilerledik. Zaman zaman akıntı yüzünden kenarlarda birikmiş dallara çarpıyor ve gittiğimiz yöne sırtımızı dönüyorduk. Mississippi’de yazları yaşadığımız kano/tubing maceralarında Louisiana’nın sıcağından ve neminden bunalıp kendini çamur timsah demeden sulara atmış kalabalığa, nehire teyp getirip bangır bangır müzik dinleyen kırolara alışık olduğumdan, soğuk havalarda kimsenin gelmeye tenezzül etmediği dolayısıyla bizden başka hiçbir insanın ortalarda görünmediği nehirde ilerlemenin tadı bambaşkaydı. Bu sessizlik sayesinde hayvanlar korkup kaçmadığından, nehir kenarında bir şeyler atıştıran bir su samuru, pek çok balıkçıl, balık kartalı, ufak tefek kuş, yalıçapkını, balık, nehre düşmüş kütükler üzerinde güneşlenmekte olan kaplumbağalar gördük. Arada bir minik kafalarını suyun dışında tutarak yüzmekte olanlarına da rastlıyorduk kaplumbağaların. Yanımdan geçerken “Selamün aleyküm yenge, gel buyur nehre alalım, bi çayımızı iç” diye davet ettiler ama kibarca reddettim.

© Arpat Özgül - 2010
Ben tam elimden geldiğince sessiz, güneşlenen bir grup kaplumbağaya doğru yaklaşmış onları kameraya almaya çalışırken, hemen yakınımdaki Hüseyin ve Meryem’in şapada şupada, çok daha geride bağrışan Meren ve Arpat’a doğru (neyse ki hiç de kuvvetli olmayan akıntıya karşı) hızla ilerlemeye başlamasıyla kaplumbağaların hepsi panikle suya dalıverdiler. Belli ki önemli bir durum vardı. İçgüdüsel bir şekilde Hüseyin’le Meryem’i takibe başladığım sırada onlar da bana dönüp “manati görmüşler galiba!” diye açıklayınca, gürültünün sebebini anlamış oldum.

© Arpat Özgül - 2010
Sevgili okur, burada bir duralım çünkü sana şunu söylemek istiyorum, bu az sonra göreceğimiz hayvan “nesli tükenmekte olan” hayvanlardan biri. Üstelik öyle her yerde rastlanmayan bir deniz memelisi. Kalbimizde evrimsel bir yeri filan da var. Şimdi sen bu bilgiyi al, benim hayvanları ne kadar sevdiğim ile çarp, bir artı işareti koy oraya şimdi, sonra aç bir parantez, içine ne çok soğuk ne çok sıcak, ama nefis mi nefis ve de güneşli bir günde, berrak suları sakin sakin akan iki kenarı ağaçlarla kaplı cennet gibi bir nehrin üzerinde olma duygusu ile bu duyguyu kendileriyle manyaklar gibi özlediğin bir ahengi, aynı fazda mutlu mutlu titreşen dalgalar olma halini yakalayıp hastalıklı sevdiğin insanlarla birlikte yaşamanın keyfini katıver, kapa o parantezi şimdi ve parantezin sağ üstüne doğru, bu kıyağın sana geçildiği şu ortalama 70 yıllık standart insan ömrü için kısa ama senin için önemi büyük bir anı deneyimleme hali sabiti olan o haşmetli rakkamı parantezin kuvveti olarak koy. Elde ettiğin sayı çok büyük çıkarsa ürkme, doğal bir durum bu. Şimdi bu denklem hakkında mutabık isek devam ediyorum.

Manatinin dünyadaki dağılımı. (Resim Wikipedia'dan)
Heyecandan suratları yamulmuş Meren ve Arpat’a doğru yaklaşınca “bak bak burada, burnunu çıkardı nefes alıyor” diye işaret ettikleri yerde önce tam olarak bir şey göremedim. “Amanın şimdi de o tarafa gidiyor” dedi biri, hepbirlikte gösterdiği yöne doğru kürek çektik. “İşte Duygu tam altından geçiyor” dedikleri esnada bir baktım ki, nedense (deniz ineğigillerden olduğunu bilmeme rağmen) fok boyutlarında hayal ettiğim manati kardeşimiz, küt burun, inek tombulu vücut, denizkızı yassısı kuyruk ile tam altımdan geçivermekte.

© Arpat Özgül - 2010
Hayranlık, şaşkınlık, bu sırada yüzeye çıkıp nefes almak isterse devrilir miyim ürpertisi gibi hislerle o sırada vücutta neler salgılanıyorsa, her şeyi öyle bir kayda alıyor ki beyin, o an hala gözlerimin önünde. Manati sakin sakin yüzerek ne yöne giderse biz peşinden kürek çekip etrafını sarmamıza kızmaksızın arada bir bununu sudan çıkarıp nefes aldı.

© Arpat Özgül - 2010

© Arpat Özgül - 2010
Nihayet hiç istemesek de, hayvanı daha fazla rahatsız etmemek için oradan ayrıldık. Şimdi şu fotoğraflarına bakınca nasıl oldu da atlayıp onunla yüzmedik inanamıyorum. Bu sevimli tombulun kime ne zararı olabilirdi ki, üşüyeceğiz diye korktuk (oysa ki bir zamanlar vermiş olduğum soğuk duş alma sözümü tutmuş olsaydım, üşümekten filan korkmaz atlayıverirdim, işte sözünde durmayanın cezası budur).

(Fotoğrafı Google'dan buldum)
Sonrası, olmayı hayal ettiğin ama türlü sebeple olamadığın insanı, gelecek kaygılarını, yapılması gereken işleri, canını sıkan şeylerin hepsini nehrin sularına bırakıp, o ana dek yaptıklarını yaptığın, olduklarını olduğun ve bu sayede o dakikada orada kendini bulduğun için mutlu olmak -kısa bir süreliğine de olsa- şöyle derin bir nefes alıp huzurlanmak. İnsan denilen varlığın yaşantısı böyle bir şey olmalı, böyle sularda gezinmeli, manatilerle filan yüzmeli, sevdikleriyle amipsi kütleler oluşturmalı ve bunlardan başka da hiçbir şey yapmak zorunda olmamalı evet evet diye tatlı tatlı hüzünlenmek. Ve nihayet, nehir gezintini, sal gibi kullandığı bir odun parçasının üzerinde göğsünü kabartarak ilerleyen bir tilki gibi bitirmek.
Dugong dugong!
Güncelleme: Arpat’ın çektiği bir de video var
(Not: Arpat manatiden korkmadığını, videonun sonundaki endişenin kanonun devrilmesi ile suya düşecek fotoğraf ekipmanı yüzünden olduğunu söylüyor ama bu konuda kendisine inanıp inanmamayı size bırakıyorum değerli okurlar, ha ha ha)
Erkan Tekman said,
Şubat 22, 2010 @ 14:59
sevgili yinge, ne güzel olmuş, biz de bundan iki buçuk kadar yıl önce Marmaris Bördübet’te meşhur Akdeniz fokumuz Badem ile karşılaşmıştık. ertesi sabah sabahın köründe kalkıp aynı sahilde bir saat beklemiş, sonunda avdan dönen Bademcik’in hem de pek özel ve güzel (=insanlarla bozulmamış, kendi halinde) fotoğraflarını çekebilmiştim. bir de karşıdan karşıdan bakışıp birbirimizi incelemiştik. heyhat, şimdilerde kendisi insan eli saye sinde iyice şımarıklaşıp soysuzlaştı… her çiçek dalında güzel!
A. Murat Eren said,
Şubat 22, 2010 @ 17:17
Ah ben Kaçkar’ların Kara Göl’üne atlamış adam, atlayaydım suya, açaydım iki yana kollarımı, GİTME diyeydim, DUR diyeydim, sarılaydım ona :(
arpat said,
Şubat 22, 2010 @ 17:52
hah.. yapaydin da ikimizi birden devireydin.. orda test edeydik taze baslamis dostulugumuzun direncini.. :/
ebru said,
Şubat 22, 2010 @ 18:29
O halde Meren icin Hakan Peker(?)’den gelsin: Diyemedim diyemedim diyemedim, gururum engel oldu gitme kal diyemedim. Bence hayvancegizler de kendi ortamlarinda guzel, atlamayin boyunlarina :)
Moonshine said,
Şubat 22, 2010 @ 18:51
Gercekten cok tombul ve sevimliler. Bu heyecanin cok benzerini Maui’de teknemizin yanina bir anne balina ve yavrusu yaklastiginda ve az da olsa suyun yuzune ciktiklarinda yasamistim! Ne kadar devasa boyutlarda olduklarini gorup hayranlik ve saskinlik icinde kalmistim, anlatilmaz yasanir bir duygu :)
Düygü said,
Şubat 22, 2010 @ 20:43
Erkan Tekmancığım, evet ne yazık ki yaban hayatı aslında bir gözlemci olarak takip etmenin en doğrusu olduğunu bilen bizler bile “keşke yanına atlayıp yüzseydik” diyoruz. Aslında yazdıklarını görünce iyi ki de atlamamışız diye düşünüyorum. Böylesi bir grup bilim insanının kendine yakışanı giymesidir :)
Cigdem Cankara said,
Şubat 23, 2010 @ 03:14
Inanamiyoruum:)) Ne kadar sanslisiniizz. Ne kadar da yaklasmissiniz. Cok muhtemelen ezbere filan biliyorsunuzdur ama Douglas Adams’in bir zoologla birlikte nesli tukenmekte olan hayvanlarin pesine dusmek suretiyle yaptigi gezinin kitap hali Last Chance To See, sonra BBC belgeseli oldu. Onun ilk bolumunde “Amazonian Manatee” pesinde kosuyorlardi. Onu izlerken yasadigim heyecanin daha fazlasini yasadim sanirim ozellikle videoyu izleyince. Cok da kiskandim :))
annesi NUNU said,
Şubat 23, 2010 @ 11:42
iyi ki girmemişsin annem:))o sook sularda “ulu manitu”yu görürdün hafazanallah(ne demekse:))))
fatocan said,
Şubat 23, 2010 @ 14:42
o soğuk suya girip çıkınca da betona oturup arkayı yele vereydiniz işbu esnada da kayısı yiyip üstüne su içeydiniz daha da unutulmaz bir seyahat olurmuştu!
Duygu said,
Şubat 23, 2010 @ 17:29
Ahahaehh, ailemizin birbirinden gomik gadınları ile karşınızdayız :))
özge said,
Şubat 24, 2010 @ 12:19
Çok güzel!
Meren'in Fotoğraf Günlüğü » Blog Archive » Gainesville, Florida said,
Şubat 25, 2010 @ 02:17
[...] Manati gördük. Fakat yanımda sadece 50mm lensim olduğu için fotoğrafını çekemedim. Fakat Duygu’nun Manati ile ilgili yazdığı yazıyı okursanız hem fotoğraflarını görebilir hem de Arpat’ın çektiği kısa videodan ne [...]
Ağlayan Emre Atabilgin said,
Mart 24, 2010 @ 03:30
Videodaki konuşmalar süper Hahahahah ..Gerçekten cok güzel bişey ,bizimle paylaşan arkadaşlara şükraan =)
Meren'in Fotoğraf Günlüğü » Blog Archive » Dostum Petrol Sızıntısı Demiştin Ama Bunlar Yengeç said,
Mayıs 3, 2010 @ 08:07
[...] Gainesville’de yaşadığımız Manati sürprizinin benzerinin burada yunuslarla yaşanabileceğine dair duyumlar aldım, çalışmalarımız devam ediyor. [...]