“Gerçek hayatta ne işimize yarayacak?”

Geçtiğimiz haftalarda Society for Integrative and Comparative Biology konferansına gittim. Akademik olarak kendimi en ait hissettiğim ve en keyif aldığım konferans buydu. (Sebepleri uzun, bambaşka bir konunun yazısı).

Konferansa dair en sevdiğim şeylerden biri, çok farklı alanlarda, çok farklı organizmalar üzerinde yapılan araştırmalarla ilgili bir sürü mini-sempozyumun aynı anda gerçekleşiyor olmasıydı. Benim alanım olan evo-devo konuşmaları beni uyutmaya başlayınca, aralarında “hayvanların hareket fizyolojisi ve modellemesi”, “sucul canlıların yayılımı”, “yapı ve işlev”, “uçmak: kuşlar ve böcekler” gibi rasgele mini-sempozyumlara girdim, hiç bilmediğim konularda bilimsel konuşmaları dinledim.

Heyecanla Vaşingtın’a döndüğümde, akademik dünyadan olmayan buradaki yakın bir arkadaşım sordu “Eee anlat bakalım nasıldı konferans? En sevdiğin konuşma hangisiydi?”

Gel de cevapla. Cevap vermek zor çünkü, en sevdiğim konuşmalardan biri, benim alanımla ilgili, nükleotid dizilimiyle ilgili yeni gelişen teknolojiler ve elde edilen verilerin analizine dair bir konuşmaydı. Bu konuşmanın benim için neden en favoriler arasında olduğunu biraz ayrıntılı anlatmak istesem, önce Biyoloj 101 dersi ile başlayıp bir sürü temel bilgiyi arkadaşımın anladığından ve bildiğinden emin olmam lazım… Daha önceki konuşmalarımızdan, 5 dakika içinde dikkati dağılan bir insan olduğunu bildiğimden, anlatmanın daha keyifli ve kolay olacağını düşündüğüm başka bir favori konuşmadan bahsetmeye karar verdim:

Mavi yengeçlerin eş seçme davranışı…

Düşündüm, işin içinde yengeç var, üstelik mavi yengeç, bizim buralardaki Çesapik Koyu’nun en ünlü deniz mahsülü. Arkadaş da denizden babası çıksa yiyen bir insan olduğundan, haliyle mavi yengeç yemeyi de çok seviyor. 5 dakikalik dikkat limitini zorlayarak 10 dakikaya çıkarma ihtimalim bile var. Üstüne eş seçme davranışı, yani yengeç seksapelindeki son gelişmelerden bahsedeceğim. Seks, aşk, entrika, kin… Bunlar kimin ilgisini çekmez ki. Bilimsel reyting rekorları bile kırmam mümkün.

Böyle optimizz bir ruh haliyle “Şimdi bu yengeçlerin kıskaçları, erkek veya dişide farklı renk oluyomuş (sexual dimorphism). Erkekler mavi, dişilerinkisi farklı sarı, turuncu, kırmızı tonları olabiliyormuş. İşte bu benim gittiğim konuşmayı yapan araştırmacı, erkeklerin en çok hangi rengi tercih ettiklerine bakmış.”

Tamam, basit bi giriş yaptım, her şey yolunda olmalı, şimdi asıl eğlenceli kısmını anlatıcam, o erkek yengeçler böyle haydi eller havaya diye dans ediyolar filan ehuehe, diye düşünürken, arkadaşım daha maçın 2. dakikasında, rövaşata ile golü çakıverdi:

“İyi de bunu bilmek ne işimize yarayacak ki???”

Neyse ki arkadaş soruyu “Peki bu gerçek hayatta ne işimize yarayacak?” diye sormadı. Kendisi istatistikçi/ekonomist karması olduğundan, hayata pragmatik bir bakış açısı var, bir şey doğrudan karın doyurmuyorsa, ya da “markıtıbıl” değilse onu niye araştırıyoruz, anlamakta zorlanması doğal. Ama en azından “gerçek hayat” gibi sanki bilimi bir fantazi dünyasıymışçasına dışarıda bırakan kafalarda değil. Yani orta noktada buluşmamız için kilometrelerce yol kat etmek zorunda kalmayacağız, belki. Öte yandan, öyle de olabilirdi, “gerçek hayat” ifadesini de kullanabilirdi ve bu da beni hiç şaşırtmazdı, zira ben bile zamanında sormuş olmalıyım bu soruyu.

İşte bir bilim insanın en zorlandığı anlardan biri. İçinde kendini kaybettiği bilimin harikalar dünyasında, artık her şeyi bir bütün olarak gördüğü, doğanın her ayrıntısını anlamanın önemli olduğunu fark ettiği (yani bambaşka bir kafayı yaşadığı) o dünyada, merakını gıdı gıdı gıdıklayan o ilginç araştırmalar için neden ve niçün vakit harcanıyor? Baaam! Gel de bilimle öyle iç içe olmayan birine anlat.

Ama aslında birilerinin size bu soruyu sorması çok önemli, dahası sizin kendinize bu soruyu soruyor olmanız çok önemli. İlle de insanlığa faydası olacak diye insanmerkezci yaklaşmamız gerekmiyor. Sadece, her bilgi kırıntısı niye önemlidir, herhangi bir konuda doğayla ilgili edindiğimiz bilgi neden gün gelip karmaşık meseleleri çözmekte filan acayip önemli olabilir, bunun üzerinde biraz kafa yormuş olmak ve soru çattadanak suratınıza çarpıverdiğinde apışıp kalmamak önemli…

Arkadaşıma şöyle acemice bir senaryo uydurdum:

- Mesela sen şimdi bu yengeçleri çok seviyorsun, hapur hupur yiyorsun di mi?

- Evet. Offf olsa da yesek şimdi.

- Diyelim, erkek yengeçlerin kırmızı kıskaçlı dişileri seçmeye eğilimi olsun. Biz bunu artık bu araştırma sayesinde biliyor olalım.

- Peki.

- Gün gelsin, Çesapik Koyu’nun oraya bi fabrika yapsınlar, fabrikanın -tüm regülasyonlara rağmen- sızdırdığı bir kimyasal yüzünden, dişi yengeçler kırmızı pigment oluşturamamaya başlasınlar ve hepsinin sadece sarı kıskacı olsun. Bir bakmışız, bizim yengeçler eskiye göre çok daha az ürüyorlar, ve senin bugün tanesini 1 dolardan lüplettiğin yengeç, oluyor mu 20 dolar.

- Aman deme!

- İşte biz bu hayvanların davranışını hiç anlamıyor bilmiyor olsak, ortada ölü yengeç de görmeyeceğimizden ne olduğunu bir türlü anlayamazdık (çünkü fabrika atıkları yüzünden sadece kıskaç renkleri değişiyor, yoksa hayvanlar görece sağlıklı, ama bu durum onların üreme davranışını etkiliyor). Ama şimdi biliyoruz ki erkek yengeçler kırmızı kıskaçlı kadınlardan hoşlanıyor.Yani ilk bakışta araştırmanın pek manası olmadığını düşünebileceğin bir bilgi, sonradan çok işimize yarayabilir.

- Saygı duydum.

- Efendi ol şöyle.

İşte size mavi yengeçten “haydi şimdi bütün eller havaya” videosu:

Merak edenler için söz konusu araştırmanın makalesi burada.

Son olarak bu aralar sürekli aklımdan geçen şeyi neden buradan da söylemeyeyim ki: Bilim çok güzel be!

  • Share/Bookmark

10 Yorum »

  1. Onur said,

    Ocak 18, 2012 @ 02:22

    Merhaba,
    Güzel senaryo olmuş, ama şahsi kanaatimce hiç fayda sağlamayacak birşey olsaydı bile, sadece merak duygusu yeterli bir sebep olurdu. Bence her türlü bilimsel çalışmanın birinci itici gücü merak duygusu olmalıdır ya da fizikçi Feynmann’ın dediği gibi keşfetme hazzı…

  2. Aziz Saltık said,

    Ocak 18, 2012 @ 02:33

    Aslında kırmızı – sarı -turuncu tonları dişinin görünebilirliğini arttırdığından dolayı da olabilir bu renk tercihi. Belki erkek mavi yengeçler bu sayede görüyorlardır dişilerini. Çok güzel yazı olmuş elinize sağlık.

    Selamlar,

  3. Biyolokum said,

    Ocak 18, 2012 @ 15:33

    Onur kesinlikle katılıyorum, benim için de bilim tamamen meraktan dolayı yaptığım bir şey. Her ne kadar rejenerasyon çalışıyor olsam da ve bir gün kolları bacakları uzatmak fikri güzel olsa da, beni asıl heyecanlandıran hep başka ufak ayrıntılar ve konular oluyor. İtici gücü tamamen meraktan alıyorum.

    Aziz, ben yazıda kırmızıya dair tercih olduğunu örnek olarak vermiştim, asıl araştırmanın bağlantısını verdim, orada sanırım ayrıntılı olarak var hangi renkleri veya tonları tercih ettikleri. :)

  4. ravza said,

    Ocak 18, 2012 @ 19:45

    Üzülerek söylemeliyim ki yaklaşık 1 hafta önce keşfettim bu blogu. Ama dün tüm gün(okuması pek bi zor oldu) boyunca azim ve kararlılıkla tamamını okudum didik didik ettim ve başarımdan dolayı kendimi , böyle başarılı bir blog hazırladığın için seni tebrik ettim biyolokum.:) Aslında geniş bir zamanda yine okumak istiyorum tamamını şu an finallerime hazırlanmak zorunda olduğum için biraz acele oldu ama meraktan duramadım:) Bu yazı da çok güzel olmuş mümkünse çokça sıkça pekçe paylaş bizimle. :)

  5. emre said,

    Ocak 24, 2012 @ 15:18

    idle curiosity

  6. Kamil said,

    Ocak 26, 2012 @ 16:45

    Öyle soran kişilere “Peki sen gerçek hayatta ne işe yarıyorsun kuzum?” diyorum -.- Çok pis dokunuyor karşıdakine ^_^

    Sanatçılar “Her şey hayal etmekle başladı…” der, bilim inanları da “Her şey merak etmekle başladı…” :]

  7. yiğit said,

    Ocak 31, 2012 @ 09:10

    Merhaba duygu,
    ilgiyle takip ediyorum blogunu – biyoloji ile çok alakam olmasa da (sanırım blogun amaçlarından biri de bu, benim gibilerde konuyla ilgili merak uyandırmak) ve evet kanıma girmeyi başardınız efem. Neyse, gerçek hayatta hiç işimize yaramayacak olsa da şöyle bir soru geldi aklıma çok safça olabilir belki söylileyim de dalga geçilmesin sonradan :) Eğer dünya normalden daha büyük ya da daha küçük olsaydı- coğrafik olarak- bu evrimi ve çeşitliliği nasıl etkilerdi ?

  8. kerem said,

    Şubat 1, 2012 @ 03:25

    tuaf bağlantılar (wired science) adıyla çevrilmiş bir belgesel vardı fare bıyığından, yüz tanıma sistemine şeklinde:)))

    bilimin motivatörü bilimsel bakmayı sevmektir bencede … böyle şeyler ne işe yarar sorusunun cevabıda geçmişte böyle şeylerin yaradığı işlerden örnek verilebilir:)))

    bu arada iktisatçılardan işeyararlık konusunda ne öğrenilebilir bilmiyorum, pek zengin iktisatçı olmadığı söylenir:))))

    güzel toplantıymış…

    duygu size amerikadar eğitim ve yaşamla ilgi birtakım şeyler sormak istiyorum böyle bir zamanın buna cevap verecek enerjin varsa sanırım siz benim e-mailimi görebiliyorsunuz ordan sizinle iletişim kurma yolumu bana iletirseniz sevirim.

  9. bacak said,

    Şubat 20, 2012 @ 04:49

    benim alan en işe yarar haliyle bile bir işe yaramıyor, ya ben ne yapayım :)))))))

  10. yiğit said,

    Temmuz 28, 2012 @ 02:25

    http://www.brainpickings.org/index.php/2012/07/27/the-usefulness-of-useless-knowledge/

RSS feed for comments on this post · TrackBack URI

Yorum yapın