Popenguine ve yolları

Senegal’e vardığım günü takip eden hafta sonu arkadaşlarım beni Popenguine’e götürdüler. Cuma akşamı dışarı çıkmıştık (ve Dakar’ın görece fakir ve kirli sokaklarıyla tezat oluşturan yeni ve şık bir gece klubünde bir şeyler içip biraz dans etmiş, biraz da dans edenleri izlemiştik. Afrikalı güzellerin bu kulüplere nasıl seksi kılıklarda geldiğini görünce ağzım bir karış açık kaldı). O yüzden planladığımız kadar erken çıkamadık yola. Olabildiğince erken düşmek istiyorduk yollara, çünkü Dakar’dan çıkmak için tek bir ana yol var ve sabahın erken saatleri dışında acayip kalabalık oluyormuş.

Bana Dakar’ı tüm gerçekliği ile deneyimlemek kısmetmiş. Hakikaten çılgın bir trafik vardı (37 kilometrelik yolu 4 saatte filan tamamladık). Ben hergün bir tane içmekte olduğum sıtma engelleyici ilacın verdiği nahoşlukla bir süre arabanın arka koltuğunda elimde torba, ha kustum ha kusucam gittikten sonra, birşeyler atışıtırınca midem kendine geldi (meğersem o ilacı boş karınla içmemek gerekiyormuş, doktor söylememişti). Kendime gelir gelmez bu trafiğin aslında benim için müthiş bir fırsat olduğunu anladım ve gerek arabanın camından, gerekse inip yürüyerek bir sürü fotoğraf çektim (trafik o kadar yavaş ilerliyordu ki, ben fotoğraf çekmeyi bitirdiğimde arabaya geri yürümek zorunda kalıyordum).

Bu fotoğraflar yoldan:

Yukarıdaki fotoğrafta, bilmem farkediliyor mu ama, aslında fotoğrafını çektiğim adam bana çok sinirlendi, yerinden kalkıp bağırdı. Ben de çok korktum ve şaşırdım. Fakat sonra bu durum beni çok düşündürdü. (Daha yeni, Meren blogunda yazdığı şu yazıda değinmiş, benimki de tartışmaya başka bir açıdan bakış). Bir anda yaptığım eşşekliği anladım bu tepki üzerine. Senegalli agresif yol kenarı satıcısına göre ben, arabasının içinde rahat rahat ilerleyen beyaz kadın, bir hayvanat bahçesinde sergilenen hayvanlara yapacağım gibi, bana egzotik gelen bu insanların fotoğraflarını çekiyordum… Çok utandım. Her ne kadar benim motivasyonum bu olmasa da, bir anlamda doğruydu. İnsanlar sürekli fotoğraflandıklarında, bundan çok rahatsız olmaya başlıyorlar belli ki, daha dikkatli olmam gerektiğini anladım. (Bu konu daha çoook uzun uzun ele alınabilir, zira bence bir sürü farklı boyutu var, ama yazıyı insani uzunluklarda tutabilmek adına şimdilik es geçeceğim).

Nihayet Popenguine’e vardığımızda çok acıkmıştık. Kalacağımız evin sahibi aynı zamanda Popenguine’deki 2-3 restorandan bir tanesinde çalışıyormuş, doğruca restorana gittik. Yemek siparişimizi verip sonra eve eşyaları koymak için yollandık. Böylece yerleşip döndüğümüzde yemeklerimiz hemencecik önümüze geliverdi.

Senegal deniz kıyısında olduğundan, Senegal mutfağının tipik yemekleri arasında bir çok balık yemeği var. Bu balıklardan en gözdesi  thiof dedikleri kocaman bir balık. Thiof o kadar değerli ki, Senegal’de paralı ve güçlü erkeklere “thiof” diyormuş kadınlar. Bunu öğrenince, nedense benim aklımda Türkiyeli politikacılar, işadam tiplemeleri filan canlandı, fakat bunun iştahımı kaçırmasına izin vermedim.

Köylüler restorana turistlerin geldiğini duyar duymaz, hemen oraya dükkan kuruyorlar. Bu şekilde iki tane takıcı bezlerini yaydılar ve bizim yemeğimizi bitirip restorandan çıkışımızı beklemeye koyuldular. Gezerken bu tip şeylere para harcamaktan hoşlanan bir insan değilim. O yüzden tam yürüyüp geçiyordum ki, gözüme baobap kolyesi ilişti. Fakat önceki gün Dakar’dayken yaşadığım pazarlık/hediye etme macerasından dolayı temkinli idim. Arkadaşlarım bana yaklaşıp “pazarlık yapman lazım, sakın ilk söylenen fiyattan alma” dediler. Ben de adamla uzun uzadıya bir pazarlığa giriştim. Fakat ben, pazarlık yapmaktan nefret eden bir insan olduğum için mi artık bilmiyorum, işin suyunu çıkarıp verdiğim fiyattan hiç yukarı çıkmıyordum (vur denince öldürengillerden miydim?), adamcağız da bir notkadan sonra fiyatı indirmedi. Zaten alsam mı almasam mı emin olmadığımdan “hadi sağlıcakla” deyip yola devam ettim. Bir baktık 5-10 dakika sonra adam da örtüsünü toplamış, bizim evin önünde belirdi. Ben artık dayanamadım, onun istediği fiyattan kolyeyi aldım, üstüne de “o zaman bu güzel kolyeyi yapan sanatçıyla bir de fotoğraf isterim” dedim. (Kızgın yol satıcısı badiresinden sonra, insanların fotoğraflarını çekerken artık dikkat ediyor, sorabiliyorsam izin istiyordum, bu da bana iyi bir fırsat olmuştu). Pek sevindi. İşte kendisi:

Bundan sonra bakonda oturduğumuz her an, sürekli birileri bir şeyler satmak için geldiler. Biraz yorucu bir durum. Zira çok ısrar ediyorlar. Siz de “beyaz insan” olarak halka destek olma duygusuna kapılmış buluyorsunuz kendinizi. Fakat yani herkesin sattığı her şeyi alamam ki, ben de geldiğim yerde ortasınıfın altı para kazanan kendi halinde bi bilim insanıyım. Bir süre sonra anladım ki, bizim arkadaşlar bu insanlarla sohbet ediyorlar, sabırlı ve kibar bir şekide yok almayacağız diyorlar, şakalaşıyorlar. Satıcılar da kikirdeşip şakalaşmaya tatlı tatlı karşılık veriyor, son bir şans denemek için yine ısrar ediyorlar (hadi ama gülüştük, şakalaştık, arkadaş gibi olduk kontenjanından faydalanacaklarını düşünüyorlar sanırım). 15 dakika sonra döngü yeniden, bu defa bir başka satıcı ile başlıyor. Acayip.

Her şeye rağmen, evin balkonunda denize karşı oturmuş huzurla biramı içip bizimkilerle Settlers of Catan oynarken, yıllardır böyle sakin bir deniz kenarı anı yaşamadığımı hissettim. Küçükken yaz tatillerinde uzun uzun, kalabalık kalabalık gidip kaldığımız Alanya yolu üzerindeki Konyalı sitesini hatırladım. Evleri kiralamak ucuz oluyordu, biz de annemler, kuzenler vesaire toplaşıp gidiyorduk, öğlen sıcağında kağıt, okey oynuyorduk, sabah deniz, akşam deniz… Al işte şimdi de nostaljikgillerden oldum. Oysa ki dünyanın en çirkin mahlukatı olduğumu düşündüğüm, minicik böceklerden korktuğum, artistik yüzmeyi bilmediğim kendimi çok beceriksiz hissettiğim, ergenlik dönemlerimdi. Şimdi gelmişim, Senegal’in deniz kıyısında, artık kendi kendine stilli yüzmeyi öğrenmiş, hatta tüplü dalmış, New Orleans’ın dev gibi kakalaklarıyla aynı evde yaşamayı başarabilmiş, kendini sevmek konusunda ne yollar katetmişim, ama sümüklü ergenlik yıllarımda gittiğim kıytırık bir yazlık siteye özlem duyuyorum. İşte yine size insan olma deneyimi. (Bu paragrafın ana fikri de “ben annemi özledim, ben köyümü özledim” türkü sözlerimizle aynı kıvamda).

Popenguine yolculuğunun ana temalarından biri “Coming soon” idi. Sadece azıcık bir bölümü tamamlanmış Dakar otoyolunun bittiği yerde bir levha vardı: Çalışmalar devam ediyor. (Ama kim bilir ne zaman bitecek).

O noktadan sonra pek çok örneklerini gördük, her defasında “coming soon!” diye bağrıştık. Özellikle bol bol gördüğümüz bir “coming soon” örneği, tamamlanmamış yaya üstgeçitleriydi.

Yer yer, bahçesindeki ağaçlar kocaman olmuş ama kendisi tamamlanmamış evlere de rastlanmıyor değildi.

Bu noktada iki Fransız ve bir Türkün, Senegal’lilerle dalga geçercesine sergiledikleri tavırdan rahatsız olmuş olabilirsiniz. Ama, aslında alay filan etmiyorduk. Fransızlar ömürlerinin son 5-6 senesini burada geçirmiş olduklarından, artık Senegal’li gibi olmuşlardı. Sevdikleri bu memleketin çarpıklıklarına gülüyorlardı sadece. Ben de duruma Türkiye’den aşina idim. Kendimi Senegallilerden ayrı tutmadan gülüyordum ağlanacak halimize. Bu işte beni yine eskilere götüren, ve Amerikalılarla asla deneyimleyemediğim, tanıdık bir his vardı. Bu arada, Dakar’da yaşayan Fransızlarda gözlemlediğim ve çok hoşuma giden bir şey oldu. Sürekli “inşallah” kelimesini kullanıyorlar. Bu kelimenin İngilizce’de veya Fransızca’da tam anlamıyla bir karşılığı yok. Ve ne zaman yeri gelse, “inşallah” deyip gülüşüyorlar. Sevimli bir ayrıntı.

Pazar akşamı görece daha kolay akan bir trafikle Dakar’a döndük. Kalan günlerimi Dakar ve çevresini gezinerek geçirdim. Onu da sonra anlatayım :) Yani “coming soon”, inşallah.

  • Share/Bookmark

3 Yorum »

  1. mormomlati said,

    Mayıs 1, 2012 @ 05:07

    inşaallah

  2. Biyolokum said,

    Mayıs 4, 2012 @ 10:44

    İnşallah deyince hakikaten diğer yazı ardından çabucak geliverdi :)

  3. Jericho! said,

    Eylül 7, 2012 @ 15:53

    Senin sevdiğin YeeYee Hocanın kızları da inşallah hocam maşallah deyip gülüyorlar bol bol :D

RSS feed for comments on this post · TrackBack URI

Yorum yapın