Domates fidelerim ve doğmamış çocuklarım
Üniversitenin ilk yıllarıydı. Burdur’da anneannemin göl evindeydik. Her sabah hepimizden önce uyanır, kahvaltıyı hazırlar, sonra ince ve melodik bir sesle ”kahvaltıya buyruuuuuğğğğnnn” diye aşağı kattan merdiven aralığına doğru bağırarak bizi uyandırırdı. Böyle tatlı serin bir göl evi sabahında, anneannemin ”kahvaltıya buyrun” çağrısındaki beklenmedik hüzünlü minör tınının merakıyla, pijamalarım üzerimde merdivenden indim. Bir baktım bahçedeki kahvaltı masasının kenarında oturuyor. Elinde kırılmış bir biber fidesi, anneannem, gözyaşları pıtır pıtır pazen eteğinin çiçekli desenine düşerek, ağlıyor.
- Annanecim n’oldu?
- Bahçenin kapısı açık kalmış a yavrum, biber fideleeem hep gırılmış. Kim etti ki bunu, vicdansızlar ühühüh.
- Ayyy, ağlama annanecim, yine büyür…
O anda anneannemin kırılmış bir biber fidesi için döktüğü gözyaşlarına hiç ama hiç anlam verememiştim. Netekim, o yaşlarda (ve devamındaki uzun yıllar boyunca da) anneannemin bahçede domates biber nane vesair yetiştirme, bahçeye meyve ağacı dikip senelerce bekleme sevdasını az biraz anlasam da (yani taze sebze meyve lezzetli oluyordu kahvaltıda hakikaten), bu hobisine beni de zorla alet etmesinden dolayı sıkıntılanırdım. ”Hadi yavrum, bahçeyi bi sulayıveee”. Ne kadar sıkıcı bir işti bitki büyütmek. Çok uzun zaman alıyordu, bir sürü emek… Çok uzun yıllar, seyahate çıkan arkadaşlarımın bana bakmam için bıraktıkları bitkileri de bir şekilde mutsuz etmeyi, soldurmayı başardım.
Ne zaman ki geçen sene kendi fesleğenimi ektim tohumdan, o vakit bu işin büyüsüne ben de kaptırdım kendimi. Belki 30 yaşın hormonlarıydı sebep, biyolojik saatim ”annelik” diye tıklamaya başlamıştı, belki de sebep bilmediğim başka bir şeydi. Ama tohumdan diktiğim o fesleğen filizlerinin topraktan kafalarını uzattıklarını, gün be gün büyüdüklerini izlemek, bende acayip hislere sebep oldu. Annelik duyguları yaşamaya başladım.
Bu sene, fesleğenden aldığım güçle, oturduğum evin de imkanları olduğundan, arka bahçeye bir sebze bahçesi yapmaya karar verdim. İşi büyüttüm. Domates, marul, biber, fesleğen, kekik… Bunların arasında en çok domates fidelerimin tohumdan büyüyüşlerine şahit olmak etkiledi beni. Sıcak koşullar gerektiğinden önce evde büyütmeye başladım. Minicik kafalarını topraktan çıkardılar, günden güne dallandılar, gövdeleri kalınlaştı ve mini mini kılsı yapılarla kaplandı. Yapraklarına her dokunduğumda ellerim taze domates kokuyordu. Bir de baktım, telefonumdaki fotoğrafları orada burada arkadaşlarıma gösteriyorum, bakın nasıl da büyüdüler, nasıl da güzeller!
Sonra fideleri bahçeye geçirme, dış dünyaya çıkarma zamanı geldi. Bende bir endişe… Ya rüzgardan kırılırlarsa, ya bir hayvan gelip yaprakları kemirirse, ya toprağı sevmezlerse? Nasıl çıkaracağım minik yavrularımı o tehlikeli dünyaya ve orada bırakacağım!!!??
İşte o an, anneannemin biber fidesi için döktüğü gözyaşları geldi aklıma. Bunca sene sonunda onun bir bitkiye beslediği annelik hislerine gark olmuştum. Evren yine benim için laflar hazırlamış, yüzüme çarpı çarpıveriyordu. İşte anlıyordum olan biteni.
Her annenin, içi gide gide evladını yuvadan salıverdiği gibi, korkarak ama yaşadığım deneyimden yine de memnun, domates fidelerimi bahçeye diktim. Her şeyin yolunda gideceğine inandırdım kendimi. Her şey de yolunda gitti bakın:
Kendime bir sebze bahçesi yaptığım bu günlerde, bu 2012 senesinde ben, en nihayet bir çocuk sahibi olma fikrine de hayatımda ilk kez sıcak bakmaya başladım. Sebze bahçesi bir tesadüf değil. Kendimi her geçen gün, anne olmaya daha yakın ve daha hazır hissediyorum. Oysa ki benim senelerim, ergenlik yıllarım, 20li yaşlarım, hepsi ”çocuk yapmanın ne kadar saçma, ne kadar büyük dert, insanın kendisine atacağı en büyük kazık” filan olduğunu düşünmekle, hatta bunu bu kadar sert olmasa da ifade etmekle geçti. Yani aslında kimseyi çocuk yaptı diye eleştiriyor değildim o zamanlar tam olarak da, ödüm kopuyordu kendim çocuk sahibi olmaktan.
Ödümün kopmasında da hakkım vardı çünkü ne ekonomik ne de psikolojik olarak bir çocuk dünyaya getirip ona adam gibi bakabilecek durumda değildim. O yaşlarda çocuk sahibi olsaydım, bir bahçenin niye emek emek sulanıp, çapalanıp meyvelerinin alınacağını zerre kadar anlamadığım, kendimi zerre kadar sevmediğim, netekim kronik depresyonda olduğum (bunun da teşhisinin konması için taaa 29 yaşımı beklemem gerekecekti) bir genç, bir aklı karışık, bir stres yumağı olarak çocuk sahibi olacaktım. O yaşlarda çocuk sahibi olsaydım, o çocuk benim bunalımlı bir anne oluşumdan nasibini alacaktı, hayatı boyunca taşıyacağı psikolojik yaralar alacaktı. Bahçesinde keyifle domates yetiştiren bir annesi değil, yatağından çıkamayıp gözleri patlayana kadar ağlayan ve bunu neden yaptığını bile bilmeyen bir annesi olacaktı.
Ben 20li yaşlarımda (korunmaya dikkat ettiğim halde, bir şekilde) hamile kaldım ve kürtaj oldum. Bunun, hayatımda aldığım en doğru kararlardan biri olduğunu şimdi daha iyi görüyorum, o zaman da biliyordum zaten. Ama bu olayın beni etkilemediğini söylersem yalan olur. O zamanlar o kadar çocuk istemediğim halde, bu konu zerre kadar umrumda olmadığı halde, yine de bu doğmamış çocukla ilgili zaman zaman kabuslar gördüm.
Kürtajın kararı bana ait, ardından yaşayacağım duygular ve üzüntüler de. Bunların hepsi benim (ve bir de ortak kararı aldığım babasının) ama başka kimsenin değil. Başka kimseyi ilgilendirmiyor. Henüz yetişkinlik hayatının başında, bunalımlar içinde, ne yapacağını bilmeyen, daha kendisi çocuk biri olarak, o çocuğu dünyaya getirmediğim için hiç ama hiç pişman değilim. Eğer o bebeğe bu durumu açıklayabilseydim, eminim o da kendisine iyi bakacak, kendisini sevecek ve ”hayatım bu bebek yüzünden mahvoldu, hiçbir özgürlüğüm kalmadı” diye onu (elinde olmadan) suçlamayacak bir anneyi tercih ederdi.
Oysa ki şimdi hazırım! Şimdi ben, kendim seçtiğim bu zaman diliminde, çocuk sahibi olduğum zaman, elbette hayat önümüze zorluklar çıkaracak, elbette her şey güllük gülistanlık olmayacak. Ben o zaman yatağımda ağlayıp hayata karşı kendimi güçsüz hissetmek ve lanet etmek yerine, yavruma sarılıp onu öpeceğim ve ona diyeceğim ki ”hayat zorluklarıyla güzel, her şeyin üstesinden birlikte geleceğiz korkma e mi!”. Ve bahçemize gidip birlikte tohumlar ekeceğiz.
antennaped ia said,
Mayıs 31, 2012 @ 13:26
hücreye -embriyoya- ‘insan’ etiketi takmaya hevesli olmamısdan ötürü müdür, bilmem ama, ki toplumun da bize şu ya da bu şekilde seslenmekte ısrarcı olmasından ötürü hani -adlandırma alışkanlığımıs- konu ‘speciesist’ bi düzlemde, çok yüzeyi ile kışkırtılmaya uygun gibi. Metin, bilimin; etik ile ilgili sorunları deyerlendirecek metodları olup-olmaması sorunsalından öte, bireysel tercih ya da kafa karışıklığımısı gidermeye çalışmakta ya da ‘anlamaya çalışma’ sürecimisde etkili olduğu üzerine birşeyler çağrıştırdı bende. son olarak, aslında özetle çok cici buldum ve keyifle okudum, -devrik, ve imla hatalarıyla dolu yorumum için şimdiden özür-
Zuhal Sağdıç said,
Mayıs 31, 2012 @ 13:27
Başlığı okuyunca nasıl bağlayacağını merak etmiştim çok güzel olmuş.Şu günlerde okuduğum en mantıklı ve anlamlı yazılardan :)
Deniz B Temel said,
Mayıs 31, 2012 @ 14:04
Keske herkes bu kadar mantikli ve anlamli bakabilse sevgili Duygu. Umarim ulkemizde bir cig gibi buyuyen sacmaliklar zinciri bir yerde bir gun kirilir ve derin bir nefes alir uzun zamandir zedelenmis karanlikla icinde kalmis beyinler…
Kürtajı yasaklamak nasıl bir nesil yaratır? | Kaan Öztürk Blog said,
Mayıs 31, 2012 @ 15:12
[...] Bir kadının neden kürtaj yaptırabileceğini çok daha güzel bir biçimde, kadın gözünden anlatan bir yazıyı özellikle tavsiye ederim: Domates fidelerim ve doğmamış çocuklarım. [...]
nurvenur said,
Haziran 1, 2012 @ 00:07
Ah be biyolokum, ne guzel yazmissin. Benim de postdoc yillarim, benim de birdenbire domates yetistirmeye basladigim yillar (bu arada topsy-turvy denilen saksilarda inanilmaz buyuyorlar), bir de tatli bir kopecigi evlat edindigim bir donem. Bebek dusuncesi iyice yerlesiyor. Ama bir yandan is-guc, gelecek kaygisi. Ahh ahh.
Adam, cumhuriyetcilerin tum sacma ideolojilerini alip Turkiye’ye enjekte ediyor:(( Bakalim nereye kadar goturecek..
yiğit said,
Haziran 1, 2012 @ 02:29
Kürtajla ilgili atlanan noktalardan biri bunun aslında çok zor bir karar olduğu. Öyle her önüne gelen kürtaj olmuyor. Durum böyleyken bunu keyfi birşey gibi görmeleri de, ki öyle olsa bile herhangi birşey demeye hakları yokken, ayrı bir duyarsızlık. O açıdan çok anlamlı buldum ben bu yazıyı.
seda said,
Haziran 1, 2012 @ 09:29
düygü,
kürtajla ilgili benim en çok kafayı taktığım nokta şu: bu adamların sevgili karıları ve kendileri kürtaja karşı iseler, aldırmasınlar. down sendromlu, spastik, mongol, zihinsel engelli olacağını bilseler de aldırmak istemiyorlarsa aldırmasınlar. kimse onlara doğuramazsın demiyor. e onlar da aldırmak isteyene karışmasın. devlet, “bahçede fesleğen yetiştiremezsin” demek için mi var?
şimdi bu konuşuldu bitti gibi görünüyor. fakat 2-3 hafta içinde kürtaj yasası için taslağı çıkaracaklarmış. muhtemelen bizim sölediklerimize zerre kulak asmadan, otoriterce, totaliterce, saygısızca.
sahi, şurayı imzalamış mıydınız?: http://www.ipetitions.com/petition/kamuoyuna-cagrimizdir-kurtaj-tartismasina-tepkisiz/
tümay said,
Haziran 1, 2012 @ 10:02
Daha on yaşındayken annemin “aslında iki çocuk bize yetiyordu ama ramazan gibi bir aya denk geldin aldıramadım” şeklindeki saçma sapan bir lafına maruz kaldım zamanında. Sanki istemeyen bir misafirdim anlayacağın. Her neyse annemin öğretmen olduğu halde çalışmaması babamın tek maaşla üç çocuk bakması elbette zordu. İstediğim liseyi, istediğim üniversite/bölümünü kazanamadım, ortalama bir bölümde okumayı seçtim. Parasızlık yüzünden üniversitede yurtta, evde bir ton sorun yaşadım, yaşıyorum. Annem hiçbir zaman mükemmel bir anne olmadı, kişilik olarak çok çektirdi. Kendisi şu an aklının başında olmadığı bir hastalıkta (yaklaşık on beş senedir hungtington koresi) ailece bakımında bayağı zor anlar yaşadığımız oluyor. Ama ergenlik dönemlerim dışında hiçbir zaman keşke doğurmasaymış, aldırsaymış demedim. Arada çok mutlu olduğum zamanlar var, ayrı şehirlerde de olsak iyi bir sevgilim var ve bölümümü ilk başta sevmeyerek gitsem de (fizik) ilerde başarılı olacağıma inandığım bir mesleğim olacak. Sadece çocuğa iyi anne olamayacağım diye kürtaj olunması bence o çocuğun yaşama hakkına müdahaledir. Hayatta bir çocuğun iyi,sevecen, aklı başında bir annesi olmayacak diye tamamen başarısız, hayatta küskün olacak diye kaide yok elbette. Kötü anne yönünden hayatımın elimden alınması yaşayacağım tonla güzel anıdan mahrum olmak demektir. Annem yönünden güzel anılarım olmadı ama kendimce çok mutlu olduğum zamanlar, güzel anılarım da oldu ve bu o kötü anıları geçersiz kılıyor.
Biyolokum said,
Haziran 1, 2012 @ 10:18
Tümay, annen seni iyi ki doğurmuş. Annem beni de iyi ki doğurmuş. Bütün anneler, doğurdukları çocukları iyi ki doğurmuşlar. Elbette bu hayata gelince, bir şekilde büyüyoruz, bir şekilde mutlu olmanın yolunu buluyoruz elbet.
Fakat senin ortaya koyduğun bu tartışmaya karşılık şunu diyeceğim ve yalan söylemiyorum: Eğer ben kürtajın yasak olduğu bir ülkede, o bunalımlı halimle çocuk doğurmak zorunda bırakılsaydım, herhalde kendi canıma kıyardım. Kimi kadınlar, canlarına kıymasalar da, kürtaj olmaya illegal yollardan çalıştıkları için hastalanıp ölüyorlar.
Belli ki, çocuk sahibi olmamak için bu derece ileri giden bir kadın, o çocuğu istemiyor işte. Yani canına mı kıysın? Tercih bu mu olacak?
Yasaklamak niye? Yukarıdaki argümanını, kürtaj olmayı seçen kadınları eleştirmek, onlara yapacakları/yaptıkları şeyi sorgulatmak için kullan. Ama devletin bize yasaklar koyması için değil. İnsanların seçim haklarının olması çok önemli. Sen, annen, tanıdıkların, koşullar ne olursa olsun bir bebeği doğurmayı seçebilirler ve ben bu konuda sizleri sonuna kadar desteklerim. Ama bir başka kadın, kaldıramayacağını, yapamayacağını düşünüyorsa, o bebeği doğurmamayı seçebilir.
Önemli olan, seçme hakkımızın elimizden alınmaması.
İyi ki doğdun.
Biyolokum said,
Haziran 1, 2012 @ 10:50
Şurada daha uzunca cevap yazdım: http://www.biyolokum.com/2012/06/kurtaja-karsiysaniz-bile-neden-kurtaji-yasaklayan-bir-yasanin-karsisinda-olmalisiniz/
Şükran Tunur said,
Haziran 1, 2012 @ 17:35
Duygucuğum yazını çok beyendim.Konuya fazla kafanızı takmayın sadece bazı şeyleri örtmek için gündem yaratılıyor.öpüyorum.
Biyolokum said,
Haziran 1, 2012 @ 20:01
Ama biz kafamızı takmaz sesimizi çıkarmazsak bu yasa Haziran’da geçecek :( Nasıl kafamızı takmayalım Şükran Teyzeciğim?
Deniz said,
Haziran 1, 2012 @ 23:26
Bugün Radikal’in birinci sayfasına çıkmışsın, oradan haberdar oldum sitenden ve yazından. Kendimce düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Ben, annesi çok ciddi bir şekilde kürtaj yaptırmayı düşünen ama bu kararından “operasyon” günü vazgeçmiş biriyim.
Her ne sebeple olursa olsun, kürtaj yaptırmak manevi anlamda çok zor bir deneyim olmalı. Bu nedenle anılarını deşmek istemiyorum. Ama demişsin ki: “Eğer o bebeğe bu durumu açıklayabilseydim, eminim o da kendisine iyi bakacak, kendisini sevecek ve ”hayatım bu bebek yüzünden mahvoldu, hiçbir özgürlüğüm kalmadı” diye onu (elinde olmadan) suçlamayacak bir anneyi tercih ederdi.” Bunu anlayamıyorum… Bilemiyorum, belki benim içinde bulunduğum “kürtajdan yırtmışlık” durumumun duygusallığıyla da ilgilidir ama yeterince derinlemesine bir vicdan muhasebesi yapmadığını düşünüyorum. Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ve senin oğlun ya da kızın olabilecek biri yerine nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsun? Doğuracak erişkinliğe ulaşmış bir kadın, çocuk büyütebilecek erişkinliğe de sahiptir. Öyle ya da böyle… Hangi bir anne mükemmel ki? Bence sen de o bebeğe en iyi şekilde annelik yapabilirdin. Sen ona yaşama şansı tanımadın.
Öte yandan kürtajın tamamen yasaklanmasına karşıyım. Çünkü kürtaj yaptırmak isteyen kadınlar var olmaya devam edecek ve ne yazık ki bu istekleri karşılamak için uygunsuz ve yasadışı kürtaj platformları oluşacak. Kürtajda -mevcut düzenlemede olduğu gibi- makul bir süre sınırlaması olmalıdır.
Vicdani açıdan bakarsam ise, bebeğin anne sağlığını tehdit ettiği durumlar haricinde kürtaj yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Nasıl bir dünyaya ve çevreye doğacak olursa olsun, o insan müsveddesinin oluşmasına vesile olunduysa, onun insan olmasına da şans verilmelidir. Hiçbir sorun yokken kürtaj yaptırmak, yaşama hakkını elinden almaktır.
İncitmek istemedim, umarım incitmemişimdir.
Sevgi ve saygılar.
Paletleme Amirliği, 2 Haziran 2012 « Emrah Göker'in İstifhanesi said,
Haziran 2, 2012 @ 01:59
[...] Dr. Duygu Özpolat’a bir kulak verin: “Domates Fidelerim ve Doğmamış Çocuklarım“. [...]
yasin said,
Haziran 2, 2012 @ 05:03
Fidelerle kafayı bozduğum şu günlerde bir erkek olarak “acaba anneliğe mi hazırlanıyorum” diye kendimi sorgulamadan edemedim yazınızı okurken; yüreğinize sağlık…
ahmet molu said,
Haziran 2, 2012 @ 07:47
sizin gibi bir bilim kadını nasıl olduysa bi şekilde hamile kalabiliyor şaşıyorum zira eğitimli kadınlar böyleyse kırsal kesimde yaşayan aile planlaması nedir bilmeyen kadınlar ne yapsın?nasıl böyle bir riske girersiniz?bana hiç mantıklı gelmiyor açıkçası..
Meren said,
Haziran 2, 2012 @ 09:01
ahmet molu,
Bir araştırmaya göre [1] Türkiye’de sırf 1993 yılında kürtajla sonuçlanan hamileliklerin %63′ü kadın ya da erkek ‘aktif bir şekilde doğum kontrol yöntemlerinden faydalanıyor olmalarına rağmen gerçekleşen hamileliklermiş.
Yani doğrum kontrol yöntemi gebelikten korunmak için 100% çözüm değil. Her yöntemin küçük de olsa bir hata payı var.
[1] http://pdf.usaid.gov/pdf_docs/PNACA069.pdf
Burcu Dogan said,
Haziran 2, 2012 @ 16:36
Bu hassasiyet seviyesinde her regl doneminizde kaybettiginiz cocuklariniz icin de aglamalisiniz. Bahsedilen kisi bir insan degil. Beyin aktivitesi baslamis olsa da herhangi bir bilinci yok. Olmayan kisilerin sizinle ilgili ne dusundugunu hayal edip uzuntu cekmek, empatisi yuksek insan turunun sikca rastlanan bir problemi.
Umarim hayvanlari ya da bitkileri sadece beslenmek icin uretip oldururken de ayni hassasiyeti paylasabiliyorsunuzdur.
tumay tunur said,
Haziran 2, 2012 @ 19:13
Yukarida ki tumay ben deilim, sadece belirteyim dedim. :)
tayfun said,
Haziran 3, 2012 @ 15:22
@duygu kisisi: uzgunum. ama hayat boyle sanirim, hersey gecer. blogunu uzun zamandir takip ediyorum. 4 ve 2. yurtta kaldim, seni sahsen tanimasam da yaptiklarin icin tebrikler, blogun cok guzel.
@burcudogan: bilincinin olmadigini nereden biliyorsun ki? Ve bilinc ne, nasil olculur? http://en.wikipedia.org/wiki/Consciousness#Scientific_approaches Bilmiyorum ama bu konularda fazla guvenli olan insanlara cok gicik oluyorum. Bilinc’ten bahsediyoruz ya; ve insan ile hayvan/bitkilerin de bir farki olmali. herkes ve vejeteryan veya vegan olmak zorunda degil.
Bu konuda diyecegim sey, insanlarin gunahsa gunah isleme haklari olmali. devlet bu kadar insanlarin hayatlarina karismamali. Bir de bakan utanmadan “devlet bakar” diyor. Devletin baktigi cocuklar ortadayken. Tamamen bir gundem degistirme meselesi. Dindar birisi olarak goruyorum kendimi ama bu gundem beni utandiriyor. En iyisi gazete okumamak, tv izlememek bence.
Duygu Yaman said,
Haziran 4, 2012 @ 06:39
Çocuğun oluşuna anne ve babası karar verecek,kürtaj için kaçınılmaz durumlar elbette vardır, ama ben sizin yazınızdan her durumda ver her zaman kürtajın yapılabileceği anlamını çıkarıyorum.
İnsanların kendi kararlarını verebilme hakkında bahsetmişsiniz, sizin gibi düşünürdüm ta ki gerçekten elleri kolları, bacakları olan bir bedeni kürtaj esnasında paramparça görene kadar.
Geç dönemde yapılan bir kürtajı hiç bir anne, hazır değildim bahanesine sığınarak onaylayamaz, onaylamamalı, hep dindarlar söylüyor gibi algılandı ama dindar olmamama rağmen destekliyorum, bu cinayettir.
Zoraki bir birliktelik olur buna kimse karşı çıkamaz ama insan bir canlı dünyaya gelebileceği bile bile korunmaz ve sonunda hamile kalırsa, sonrasında sudan sebeplerle vazgeçmesi bana çok gayri ahlaki geliyor
birdy said,
Haziran 6, 2012 @ 04:24
Ah Duygu kişisi, son yazılarında iyice belirmişti zaten; sen de büyüdün. Ama bu halin bile çok güzel.
Biyolokum said,
Haziran 6, 2012 @ 06:06
Ben hep böyleydim. Sadece, artık içime atmıyorum :)
Anonim said,
Haziran 6, 2012 @ 07:59
[...] [...]
duygu a. said,
Haziran 7, 2012 @ 16:22
sanırım bu konu üzerine okuduğum onlarca yazı arasında en güzel anlatılmış, ifade edilmiş olan yazı buydu..
ama ben 29 yaşına kadar kronik depresif olup da sonradan bunu nasıl aştığınızı da çok merak ettim, 26 yaşındaki kronik depresif adaşınıza verebilecek bir tavsiyeniz vardır belki :)
Duygu Yaman said,
Haziran 8, 2012 @ 00:52
Bunları bir görmek gerekiyor.
https://www.google.kg/search?q=abortion&hl=tr&prmd=imvnsb&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.r_cp.r_qf.,cf.osb&biw=1366&bih=641&um=1&ie=UTF-8&tbm=isch&source=og&sa=N&tab=vi&ei=MJLRT5LNHdHP4QSyrKTFAw#q=abortion&um=1&hl=tr&sa=N&tbm=isch&prmd=imvnsb&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.r_cp.r_qf.,cf.osb&fp=1&biw=667&bih=649
emre said,
Haziran 8, 2012 @ 05:37
@Duygu Yaman arkadaşım buraya ileri haftalardaki abortion fotoğraflarını link vererek çok yanlış davranıyorsun.bunları herkes biliyor zaten.bence şu soruya cevap versen daha iyi olacak birisi/birileri sana tecavüz etse ve hamile kalsan naparsın??? 9 ay karnında taşırmısın?
Kürtaj hakkı yazıları – bir derleme | Kaan Öztürk Blog said,
Haziran 8, 2012 @ 09:00
[...] Duygu Özpolat, Domates Fidelerim ve Doğmamış Çocuklarım. [...]
Biyolokum said,
Haziran 8, 2012 @ 12:11
Böyle sinsi yorumlar karşısında ne desem bilemiyorum, normalde sussam iyi de, bugün yine hayat bana gıcık tarafından tarafından geliyor. Bende de hoşgörü asgari seviyede.
Duygu Hanım’ın yorumundan bahsediyorum. “Bunların bir görülmesi gerekiyor” diye yazmış, aman hiç ipucu vermemiş ki, görsel duygu sömürüsü daha bir kuvvet kazansın, beraberinde getireceği şok ile. Tam “bebek katilleri” diye demagoji yapma edebiyatının bir ürünü işte. Sizin bu edebiyatınızı, ABD’nin en eğitimsiz, en yobaz, en işsiz güçsüz insanları yapıyor ancak. (Fikir almak, onların izinden gitmek istersiniz belki, kanlı cenin fotoğraflarını boy boy bastırdıkları posterlerle süsledikleri arabalarıyla en kalabalık yerlerde geziyorlar, hemen kopya edin, kaçırmayın).
Bunların bir görülmesi getrekiyormuş. Peki elle tutulamayan, gözle görülemeyen acılar ne olacak be? Büyük harflerle yazacağım! ELLE TUTULMAYAN GÖZLE GÖRÜLMEYEN ACILAR NE OLACAK? O bebeği istemeyen annenin yaşayacağı ruhsal çöküntünün fotoğrafını çekip gözünüze sokamıyoruz, sinsi sinsi bloglarınızda linkler bırakamıyoruz diye işiniz kolay değil mi!
Herkes, daha hisleri, deneyimleri, anıları, sevdikleri, ağladıkları, hiçbir hayat deneyimi, hatta bunları bırakın doğru düzgün bir sinirsel aktivitesi olmayan ceninlerin hakkını savunurken, o cenini bir sebepten taşımak zorunda kalan kadın umrunuzda değil. Ne biçim insaniyet sizinkisi? Ailesi ve kendisi kürtaj olmak istediği halde doğum yapmak zorunda bırakılan kızın öyküsünü okudunuz mu? Canına kıyan, kendini ciddi biçimde sakatlayan kadınların sayısı artıyor kürtaj yasaklanınca diyoruz, yok çok klişe değil mi, bir kulaktan girip ötekinden çıkıyor? İnsanların psikolojik deneyimlerini ne kadar hafife alıyorsunuz. Halihazırda geçim sıkıntısı çeken bir ailenin bir çocukla daha içine gireceği sıkıntı, öksüzler yurdunda yetişen terkedilmiş çocukların hayatta, evlat edinseler bile, diğer insanlara hep güven duyma sıkıntısı çekmeleri… Bunların hiçbiri kanlı cenin fotoğrafları kadar çarpıcı gelmiyor olabilir size, ama insan ruhunun ne kadar ciddi acılar yaşayabileceğini, eğer biraz üzüntü çekmişseniz biliyor olmalısınız. Azıcık empati ama ya!
Vallahi bunaldım. Hoşgörüm tükeniyor.
Duygu Yaman said,
Haziran 8, 2012 @ 12:30
Emre bey hemen bir kac satir ustteki yazimi okur musunuz
Okan Özeren said,
Haziran 8, 2012 @ 14:04
Ya bu insanların, kurban bayramlarında işlenen katliamlar, kan gölüne çevirdikleri yol kenarları çok ahlaki ve sıradan geliyor kendilerine… Sıra cenine gelince hemen, ahlak dedikleri kendilerine yontma huylarının savunucusu neferlere dönüşüveriyorlar.
@Duygu Yaman siz önce bir iki şey okuyun ve daha sonra gelip yorum yapın. Kaldı ki şu anda Türkiye kanunları zaten o fotoğraflarını koyduğunuz dönemdeki ceninlerin kürtajına izin vermiyor. Hatta şu anki haliyle bile oldukça kısıtlayıcı maddeler mevcut.
Kaynak: http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/613.html
Kaynak: http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-462/rg-tarihi27051983–rg-sayisi18059-2827-sayili-nufus-pla-.html
dicle said,
Haziran 10, 2012 @ 05:45
Burada -yalnız burada değil- en çok canımı sıkan şeylerden biri, kadınların, sanki gaspedilmeye çalışılan kendi hakları değilmişçesine mırın kırın etmeleri, yalpalamaları. Ne yazık ki, kadınlarımızın çoğu bilinçsiz; bir kısmı aşırı duygusal ve kafası karışık; bir kısmı “neme lazım”cı; bir ksımı “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cı; bir kısmı “bana birşey olmaz”cı; bir kısmının “tuzu kuru”… Üstlerine varacak değilim… Kadınlarımızın derdi çok, yükü ağır… Öte yandan, bir toplumda kadına tanınan özgürlük, ‘genel olarak tanınan özgürlüğün’ ölçüsü ise, konu salt kadın hakları bağlamında ele alınamaz, alınmamalı… Ve burada söz konusu olan, yaklaşık 30 yıldır yürülükte olan ve ‘sorunsuz’ denilebilecek ölçüde iyi işleyen bir yasa ve onun ‘t o p l u m a’ (yalnız kadınlara değil) tanıdığı hak… Sorunun ‘kadın hakkı’ sorununa indirgenmesi, böyle sunulması da, gözbağcılığın gereklerinden olsa gerek.
Evet, kadınlara ‘kürtaj hakkı’ tanınabilir, ama dinler bu konuda ne söylüyor, hangi sınırlar çerçevesinde kürtaja izin veriliyor, önce buna bakılmalı! Evet, kadınlara bu hak tanınabilir, ama önce terazinin bir kefesine kadının seçme hakkı, ötekine embriyonun yaşama hakkı konulup, hangisinin ağır basacağına bakılmalı! Evet, kadın kürtaj yaptırabilir, ama önce embriyon canlı mıdır, insan mıdır, kişi midir, buna bakılmalı! Embriyonun yaşama hakkı, insan hakkı, kul hakkı, hatta ruh hakkı konularında durum nedir, bunlara bakılmalı! Kürtaj yaptırmak isteyen kadın tecavüze uğramış mı, tecavüze uğradığını yasal bakımdan kanıtlayabilmiş mi, buna bakılmalı! Toplum vicdanı, ana rahminden koparılmış kanlı embriyon fotoğraflarını kaldırabiliyor mu, buna bakılmalı!… Bunlar ve başkaca koşullar sağlanamıyorsa, kürtaj “cinayet”tir, yasaklanmalıdır…
Oysa, dediğim gibi, burada söz konusu olan, yaklaşık 30 yıldır yürülükte olan bir yasa. Daha önce aklınız neredeydi? Şimdi mi vicdanınız sızlamaya başladı? Şimdi mi, “cinayet”in farkına vardınız? Şimdi mi melekler şeytana galebe çaldı? Yoksa, 30 yıldır “katledilen” embriyonlar için gözyaşı mı döküyordunuz? Görülmedi mi? Hayır. Çünkü yasa, ‘sorunsuz’ denilebilecek ölçüde iyi işliyordu. Toplumda, tanınan kürtaj hakkı ile ilgili bir sorun yoktu. Tartışılan birşey yoktu. Dahası, kimse, kimseyi kürtaja zorlamıyordu. Kimse, kürtaj çok iyidir, her gebe kadın yaptırmalıdır, demiyordu. Kimse, kimseyi kürtaj yaptırmadı, diye kınamıyordu. Kimse, kürtaj konusundaki düşüncesini ya da inancını ötekine zorla kabul ettirmeye kalkışmıyordu…
Evet, bu konu belki “gündem değiştirmek” niyetiyle, toplumun önüne büyük bir sorunmuş gibi kondu. Ve niyet ne olursa olsun, kürtaj ya yasaklanacak ya sınırlanacak gibi görünüyor. Örneğin, süre 4 haftaya çekilerek, pratikte uygulanamaz olacak… Belki, tecavüze uğradığını yasal bakımdan kanıtlayabilenlere de, uygun görülen bir süre içinde olmak koşuluyla hak tanınacak… O zaman ne olacak? Konuyu enine boyuna tartışan, o çok önemli sanılarını, kanılarını, öznel tercihlerini, vb. sıralayan derin ve vicdanlı düşünürler, bu önemli “mevzu”yu karara bağlamış olmanın verdiği gönül rahatlığıyla köşelerine çekilecekler… Kadınlar, özellikle onlar ve özellikle dar gelirli, yoksul kadınlar, ‘kara yazgılarıyla’ başbaşa kalacaklar. Olacak olan bu… Neler yaşanabileceğini sırlamama gerek var mı? Bilinmiyor mu? Ama derin ve vicdanlı düşünürlerin sonraki sorunu, sanırım bu değil. Onlar, “ikincil”, “üçüncül” sorunlarla ilgilenmezler! Önemlidirler. Amenna! Artık, cinayete kurban giden embriyonlar için dikilecek katliam anıtının yerinin neresi olacağını tartışmaya başlayabilirler… Tam zamanı. Dünyaya örnek olunmalı!
——–
Duygu Hanım, sizi buradaki yürekli çıkışınızdan ötürü kutlarım. Hiç de hafife alınacak bir kişi olmadığınızı, ‘çetin ceviz’ olduğunuzu gösterdiniz. Saygı duyuyorum.
İçtenlikle.
bebeklerken said,
Haziran 12, 2012 @ 07:00
Hangi kadın “amaaan hamile kalsamda önemli değil aldırırım gider” diyebilir? İstenmeyen gebelikleri sonlandırabilmek (yasal süre içerisinde) bir haktır, doğurmaya karar vermek hak olduğu gibi… Asla tartışmaya açık bir konu olduğunu düşünmüyorum, doğurmak da doğurmamak da annenin insiyatifindedir. Siyasete malzeme yapılması utanç vericidir.
Sinem said,
Haziran 20, 2012 @ 02:53
Söylemlere bakarsanız çıkarılmak istenen yasanın amacı kürtajın bir doğum kontrol yöntemi olmasını önleme, cenin hakları değil. Çünki %100 engellenemese de kürtajı azaltmanın yöntemleri belli, doğum kontrol yöntemlerini kullanma konusunda bilincin arttırılması, erken yaşta verilmesi gereken cinsellik eğitimi vs. Bu tartışmanın çıktığı nokta ise bunlarda çok farklı, istenen nüfus artışı sağlamak. Yani kadınları istese de istemese de doğuma zorlamak. Arkasından gelecek olan adımın ise doğum kontrol yöntemlerini kullanmayı, yaygınlaştırmayı zorlaştırmak olacağından endişeliyim. Böylece kadın=anne denklemi tamamlanmış oluyor.
“Kriptografi Gördüm”, Wunjo… » P’ye mektuplar: antidepresanlara dair said,
Aralık 19, 2012 @ 17:01
[...] ne oldu biliyor musunuz? Bir gün RTE’yi kürtaj hakkında ileri geri konuşurken gördüm ve bu oldu :) Bir şeyler umrumda olmaya başlamıştı! Üstelik labda daha çok çalışıyor, kendimi çok [...]