Not an outlier

Bu yazıyı birkaç hafta önce, aynen yazıdaki hisler içindeyken yazmış (daha doğrusu bu satırlar bir arkadaşıma mesaj yazarken vuku bulmuş), o anın verdiği bir acelecilik duygusuyla paylaşıp, paylaştıktan yaklaşık 5 dakika sonra pişman olmuş ve blogdan kaldırmıştım. Paylaşmak istemediğimden değildi de, o anda gelecek tepkileri kaldıramayacaktım. Bir de annem üzülmesindi. Şimdi, kendimi son derece iyi hissettiğim şu anda, yine de paylaşmak istiyorum bunları. Daha anlatacaklarım da var, ama onları yazar mıyım, vakit bulur muyum, ne zaman olur bilmiyorum. Sadece, depresyon benim hayatımın bir parçası olduğundan ve depresyonu yenmek için sürekli bir çaba halinde olduğumdan, içimde bir şeyler beni bunu paylaşmaya itiyor. Nedenini sorgulamamaya karar verdim.

Resimler daha önceki bir depresyon periyodundan. Hayatta her konuda kendi kaydını tutma saplantısında olan bir insan olarak, depresyondayım demeyip kendi fotoğrafımı çekmiştim. Onunla da yetinmeyip karakalem kopyasını yaptım. (Çünkü, her şeye rağmen, içinde bulunduğum bu durum beni şaşırtıyor, kendi kendimi bir gözlem öğesi olarak görmeden duramıyordum). Şimdi – ikinci bir emre kadar – çok iyiyim.

İlacı bırakınca tekrarlama olasılığı çok yüksek, dedi, yüzü duygusuz, ifadesiz.

İçimden “Bana olmayacak” dedim, ona “Olsun ne yapalım kullanırım ne kadar gerekirse” dedim.
Aslında hiç de istemiyordum kullanmayı başlarda ama bir şekilde ikna oldum.

Tabi bilmiyordum ki, nüksederse eskisinden beter nüksedecek. Üstelik kullanırken beni öyle bir vurdumduymaz yapacak ki, ilişkiler bitecek, şehirler değişecek, ben öyle sakince bakacağım.

Sonra kabuslar görmeye başladım. Gündüzleri hiçbir şey umrumda değil, geceleri bastırılmış bütün korkularım endişelerim üzerime geliyor, ama 100 kat, 300 kat fenalaşarak.

Zamanı geldi, dedim. Artık iyiyim, düzeldim. Başkaları gibi oldum, endişelerimden arındım. Sakin bir insan olmayı öğrendim. Şimdi bu kabusları çekmenin anlamı yok. Bırakayım.

Yavaş yavaş bırakmak gerekiyordu. Her konuda olduğu gibi bu konuda da uslu bir çocuğun ve bilinçli, dikkatli bir bireyin yapacağı gibi, çok yavaş bıraktım.

Başkalarına olan bana olmayacaktı. Evet belki istatistik çok kuvvetliydi. Ama işte ben o yüzde 5′lik özel kesimden olacaktım. Çünkü bana hep çok özel biri olduğumu söylüyorlardı, o zaman bu konuda da özel olabilirdim. Üstelik çok güçlü hissediyordum.

Olmadı. İstatistiğin gücü karşısında çıtır çıtır kabuğu kırılarak terlik altında can veren bir hamamböceğinden farklı değildim. Bana bi sağdan çaktı, bi soldan, bi daha sağdan, bi daha soldan…

Tamam, dedim, dur, ağzım yüzüm dağıldı, başladığımız yere geri döndük işte yetmez mi?

Hayır, dedi, dalga mı geçiyorsun? Şu gördüğün çoğunluğa katılıp bu muazzam yüzdenin bir parçası olabilmen için, baştakinden daha da kötü olman lazım.

Ama, bana böyle dememişlerdi!

Şaşkınlığımdan faydalanarak iki tane daha geçirdi, kırılan dişlerimi ve ağzıma dolan kanı hissederek bir yandan ve “Ama dişlerim kırıldı” diye düşünürken içimden, yüzündeki ifadeden anladım bu bile daha neydi ki…

Koşup kaçmaya çalışırken gördüm ki nereye koşsam vardığım yer o kalabalık, o yüzde 95 idi. Mücadele etmeyi bıraktım.

Ve işte bir kez daha, gözlerim şişlikten kapanana kadar ağladım. Uykuya daha çok vardı.

  • Share/Bookmark

20 Yorum »

  1. bedia said,

    Aralık 11, 2012 @ 01:25

    Sizi birebir tanımıyorum ama blogunuzu takip ediyorum.
    Yaşadığımız duygular o kadar benzer ki!
    Yazıyı okuduğumda kendi blogumu okumuş gibi hissettim.
    İyi ki uyku diye bir bekleme modumuz var!

  2. Seda said,

    Aralık 11, 2012 @ 06:41

    Duygu :(

    Şuana kadar senin yazılarının altına hiç yorum yazmadım. Yeri geldi işte herkes gibi “ahanda aynı ben yaee” diye kaypak gibi bir gülümseme oluştu suratımda, yeri geldi kahkahalar attım, yeri geldi gözlerim bile doldu falan filan… Ama işte internetlerin etkisiyle seni, hani olurda, öyle bir yerde yolda görsem falan sarılasım gelir sana heralde, tutamam kendimi. Bence böyle de bir sürü insan vardır. İşte bu internetler bazen böyle de sevgi yumağı yapıyor insanı. Neyse, bu yazdıklarımın fazla da üzerinde durmayacağım yazarken. Öyle olduğu gibi… Senin de bu yazında, belki, yaptığın gibi.

    Sen çok güzel bir insansın Duygu ve ne kadar da “farklı”, “güçlü”, “duyarlı”, “savaşan”, “yaratıcı” bir insan olsan da insansın. Olmasa keşke ama oluyor böyle çok tatsız zamanlar, olaylar, olay zincirleri bu hayatta; sebepleri büyük veya küçük, insanı yıpratıyor da. Tek söylemek istediğim aslında sana şöyle sımsıkı bir sarılsaydımdı, geçer deseydimdi falan. Bilmiyorum ki işe de yarar mı? Keşke yarasaydı :)

    Domates fidanların gibi tatlı bir şeyler büyüse keşke içinde, birden de, gidiverse tüm o mutsuzluktan çıkamama, kaçamama halleri.

  3. Seda said,

    Aralık 11, 2012 @ 06:45

    Pes bana :) Yazının başını okuduğum halde öyle kaptırmışım ki…
    oleyli mutluymuşsun ki zaten :)

  4. ardamardar said,

    Aralık 11, 2012 @ 09:25

    CBT

  5. Biyolokum said,

    Aralık 11, 2012 @ 10:04

    Seda, sen sarıl yine gördüğün yerde, depresyonu bekleme :) Pek gülümseyerek okudum yazdıklarını ve çok teşekkür ediyorum.

    ardamardarcığım, CBT’den kastın cognitive behavioral therapy di mi? Onun sayesinde aslında çok yollar aştım, çok güzel yerlere geldim, ama bazen beynimin kimyasına yeniliyorum. Özellikle bu ilacı bırakma sonrası hakikaten çok acayip bir dönem geçirdim. Ve fekat, yine CBT sayesinde öğrendiklerimi uygulayıp çıktım düze :)

  6. ardamardar said,

    Aralık 11, 2012 @ 12:55

    CBT ile ilgili bir kitap okumustum, cok mantikli gelmisti. bence yardimi oluyordur bircok insana. zamani gelince ben de yapicam. :D

  7. meren said,

    Aralık 11, 2012 @ 14:19

    hasretlen öperim lan.

  8. Özlem Öztürk said,

    Aralık 11, 2012 @ 14:42

    Ben bu yazıyı okumadan, sonrakine takılmışım. Konunun içine limon sıkmışım.:( Depresyonu da pek küçük, şaka gibi bir şey zannetmişim.
    Duyarsız davranmışım, bilmeden olmuş.
    O zaman koş Duygu koş, diyorum.
    …ve öpüyorum.

  9. Biyolokum said,

    Aralık 11, 2012 @ 14:56

    merenciğim! <3

    Özlem, hiç deme öyle, duyarsız filan diye kendine. Depresyon mu yarıştıracağız. Herkesin derdi var kendince işte. Yardım iste çevrenden, bul bir uyandıran! Ya da belki seninle sabah yürüyüşlerine çıkacak biri… Çıkış yok levhasına takılma :)

  10. samime said,

    Aralık 11, 2012 @ 18:03

    ya bir de üstüme vazife değil biliyorum ama MEREN ile tekrar birarada olduğunuzu bilsek sanki yüreğimize su serpilecek . yani şimdi yanlızlık dostudur depresyonun . elbette yanlız değilsin , sana değer veren ve önemseyen fazlasıyla insan var. kimse olmasa bile kendi kendine yetecek insanlarsınız .

    diğer taraftan aynı yastığa 50 yılı aşkın süre baş koymuş yaşlı çiftleri bir düşünün ne kadar sevimli gelirler . hiç mi hayatlarında çalkantı , depresyon , uçurumdan aşağıya bakma merakı olmamıştır . tabiki de olmuş , annem anlattı .

    işte asıl aşılması zor , imkansız görünen ÇIKIŞ YOK tabelası bu olmalı . birbirimizi üzmeden kendi dünyalarımızda çözülüyoruz çözümlüyoruz mazeretli bir kaçış yolu olmasın mı yoksa ?

    birbirinizi yeseniz de güzel değil miydi mesela
    çok saçmaladım , sil yorumumu beğenmezsen

    fazlasıyla gelenekselci görünebilir
    ama ben taş devri insanıyım .
    sevgimle

  11. Biyolokum said,

    Aralık 11, 2012 @ 18:17

    Meren’le biz hep birbirimizin canı ciğeri yoldaşı olacağız ama bir çift olarak değil. Biz de galiba fütürizm insanlarıyız. Ve konuyu burada bırakırsak şahane olur. :)

  12. Melikeadlıkişi said,

    Aralık 12, 2012 @ 15:34

    Seni çok seviyom Düygüm.

  13. tansu açık said,

    Aralık 13, 2012 @ 07:41

    Sevgili Duygu,

    Çok uzun zamanlar daha az şiddetlisinin içinde yaşadım.
    donanımımız karmaşıklığının kaçınılmaz bir ürünü olabilir, maddi nedendi bu. Toplumsal neden toplu olarak mutsuzluk keder yaratan şeyler var bizi kapmaya hazır ama iktidarlar , rahipler psikiyari rahipleri kedere ihtiyaç duyar. ilaç yerine tinsel-maddi egzersiz duygu durumunu kimyayı değiştiriyor hayret verici ölçülerde. Uzun yürüyüşler yaptım, ama o zaman yoga gibi basit çok etkili (sana uygun hoca düzenli yapma koşuluyla)tin teknolojilerinden haberim yoktu. Tietan five desen google’a sabah 10 dakika vericeksin, presto bütün gün dinçsin.
    sevgiler.

  14. tansu açık said,

    Aralık 13, 2012 @ 07:44

    kusura bakma Dıuygucum diyebilir miyim, tibetan five olacaktı, yüzme yoga (boyun fıtığını böyle gerilettim) yapmama rağmen şaşrıtıcı biçimde beni topraladı zaten kimisini yoga da da yapıyoruz, bazen tamamını ama onun yanısıra başka şeyler hareketler de yapılıyor.

  15. Hakan said,

    Aralık 13, 2012 @ 17:53

    Sevgili Duygu,
    Üzüldüğünü öğrenmek biz sevenlerini de üzdü. Galiba duyarlı ve kafası fazlaca çalışan insanlara bu meret daha fazla musallat oluyor, ve maalesef seni doğal olarak ideal hedef hale getiriyor…
    Sevenlerinle yakın zaman geçirmek, koşmak, o da olmazsa tıbbi yardım almak mutlaka sonuç verecektir. Senin de dedigin gibi beyindeki kimyasalların dengesinin kaçması basite indirgersen.. Yenemeyeceğin birşey hiç değil..
    Seninle, sen bilmesen de çok şey paylaşıyoruz ve çok seviyoruz.. Kendine iyi bak..
    HY

  16. felfecir said,

    Aralık 15, 2012 @ 22:45

    Odevlerden bunalmış bi vaziyette bir aydır giymeye fırsat bulamadığım pijamam nihayet üstümdeyken ve yazılarınızı okuyarak tatilde olmama rağmen 5000 kelimelik essayimi yazmak için motivasyon ararken sizi böyle bulmak… Üzgünüm Duygu. Bir daha antidepresan kullanmamaya yemin etmiş biri olarak son zamanlarda bu konuya artık acaba diyerek yaklaşmak benim için de ‘zor’. Biliyorum üç harfle ifade edilen o kelimenin içini dolduran şeyler herkes için çok farklı. Ama her neyse, her ne idiyse bu seferkinin sonu çıkışla biten bir hikaye olması dileğiyle, içtenlikle.

    PS:Koşu iyi fikir galiba, ne dersiniz ayaklar?
    Sabah yataktan çıkarsan biz geliriz seninleee :)
    Eh, ben de kalkarım o zaman, hem Duygu’ya bir selam çakarız uzaklardan ;)

  17. Biyolokum said,

    Aralık 16, 2012 @ 18:39

    Bekliyorum o selamı! :)

  18. “Kriptografi Gördüm”, Wunjo… » P’ye mektuplar: antidepresanlara dair said,

    Aralık 19, 2012 @ 17:00

    [...] sormuş olsaydınız bambaşka bir şey söylüyor olacaktım. Çünkü bırakma süreci gerçekten çok çetrefilliydi. Başlarken bunu bilip ona göre başlamak lazım, ama asıl bırakırken ona göre etrafınızda [...]

  19. hande said,

    Aralık 30, 2013 @ 19:26

    merhaba duygu,
    ben blogunuzu takip eden biri olarak çizimlerinizi çok begendim ve hangi boya kalemini kullandıgınızı merak ettim. tamam konuyla çok ilgisiz ama merakımı mazur görüp yanıtlarsanız çok sevinecegim :)

  20. eloise said,

    Eylül 23, 2014 @ 16:19

    Cook uzun zaman olmus seni okumayali. Ben evlenmis ustune bi de bebe sahibi olmusum sen yeryurt degistirmissin. Ve meren hayatininin baska bi tarafina gecmis. Cok uzuldum buna. Seni ve onu okurken bunlar uremeli cogalmali bunlardan bi suru cocuk dogmali derdim kendi kendime. Offf keske. Neyse kapattim cenemi. Umarim iyi ve mutlusundur. Sevgilerle

RSS feed for comments on this post · TrackBack URI

Yorum yapın