Okyanus suyu damlasında harikalar diyarı

 (Aşağıda kaynayıp gitmesin diye en önemli bağlantıyı şuraya bir koyayım. İsterseniz oradan başlayın. Buradan da hikayesini ve dahasını okursunuz, ey sevgili okurlar).

Anlatacak tonla şey var. O kadar çok ve o kadar yoğun şeyler ki, bir türlü oturup yazamıyorum, olmuyor. Ben de kıyısından köşesinden başlayayım madem, şu lanet durgunluk sona ersin dedim. Bir kısmınız diğer sosyal medya ortamlarından görmüş olabilir. Bu yaz bilimsel çizimler yapmaya başladım. Bu çizim aşkı, gittiğim mesleki bir kursta daha önce embriyolarını ya da kendilerini hiç görmediğim canlıları görüp çok etkilenmemle birlikte üzerime hasıl olan ilham sonucu ortaya çıktı. Kurstaki arkadaşlarımın da yüreklendirmesiyle, öğrenciler için her sene o yıla özel bir tasarımla basılan kurs tişörtünün ön tarafını ben çizdim. İşte şu:

 

6 haftalık bu kursta her hafta farklı canlı gruplarının embriyoları üzerinde deneyler yapıyor, o alandaki teknikleri öğreniyorduk. Eklembacaklılardan deniz kestanesine, halkları solucanlardan tavuk, fare gibi omurgalılara pek çoğumuz için ilk defa bu kadar çeşitlilik barındıran bilimsel bir ortamda bulunuyorduk. Yukarıdaki resimde de kurs boyunca karşımıza çıkan bu canlıların ya da önemli dokuların, embriyo evrelerinin  çoğunu temsil eden bir desen çıkarmaya çalıştım. (Aldığım tepkilere bakılırsa başarılı oldum).

Sonra birden aklımda başka başka desenler canlanmaya başladı bunun gibi. Bir yandan deney yaptım bir yandan onları karaladım. Hayatımda geçirdiğim en üretken en şahane günler miydi bilmiyorum. (Sırf biraz daha uzak geçmişte kaldılar ve silikleştiler diye hayatımın başka güzel günlerine haksızlık etmek de istemiyorum ama, bana hakikaten, en azından bilimsel ve sanatsal anlamda kendimi biraz daha bulmama sebep olduğu için, bu günler hayatımın en güzel günleriymiş gibi geldiler). Şurası kesin ki, çoğu zaman yaratıcı bir işle meşgul olduğumda sonucundan bu kadar rahat ve kesin biçimde memnun olmuyorum. Ama bu sefer memnunum. Bakıp bakıp yaratığım şeyi seviyorum. Bu harika bir his.

Söz konusu kurs esnasında birgün “plankton toplama” ve “okyanus tabanı tırtıklama” (Türkçe terimler nedir bilmiyorum, plankton tow ve ocean dredging olarak geçiyor) için bizi Marine Biological Laboratory’nin Gemma isimli teknesi ile okyanusa çıkardılar.

Bu bölgenin ekolojik yapısı nedeniyle okyanusta pek çok plankton var. (Plankton ne ola ki derseniz: suda yüzen ya da kendisi etkin olarak yüzmese de suda asılı kalan, sürüklenen mikroskopik ve/veya çok küçük canlıların tamamına plankton deniyor. Yani bu tek hücreli algler filan olabilir, ya da minnacık yengeç, solucan, deniz anası vesair larvaları olabilir. Belki biliyorsunuzdur, balinalar planktonlu suyu filtreleyerek, planktonla besleniyorlar). İlk önce okyanusun yüzeyine yakın bir bölgesinden içinde bolca plankton bulunan okyanus suyu çıkardık, laboratuvarda incelemek üzere kovalara koyduk.

Sonra taban tırtıklama işine geçildi ve okyanusun derinliklerinden ilk bakışta göze çer çöp gibi görünen, renksiz bir yığın “şey” çıkarıldı. Bilmiyorduk ki bunların içinde ne dünyalar gizliydi. (Nitekim bu geziden sonra laboratuvara dönülünce, normalde sabahın 2-3′lerine kadar süren çalışmalarımız, 4-5′e kadar uzadı, insanlar mikroskopların başından kalkamadı).

Hoş bu yığının içinden gözle görülebilir büyüklükte, sevimli, ilginç, güzel şeyler de çıkmadı değil. Mesela deniz yıldızları ya da yengeçler filan gibi.

Ama beni asıl etkileyen kısım laboratuvara döndükten sonra başladı. Bu yığından iki parça okyanus şeysi getirdim laba. Birisi, içine bir sürü başka canlı konuşlanmış olan bir midye kapakçığıydı.

Diğeri de oradaki hocalardan birinin elime “bak bunun içinde bazen bi solucan türü olabiliyor laboratuvarda açar bakarsın” diyerek tutuşturduğu parmak büyüklüğünde ve yine üzerine başka binbir çeşit canlı konuşlanmış bir parça tüpçük gibi bir şeydi. (Aşağıdaki resimde petri kabının içinde artık biraz parçalanmış bir halini görüyorsunuz.

Yani o koskoca yığından ala ala bu iki şeyi, kovadan da içinde yüzen mini mini hayvanlarıyla bir tüp planktonlu okyanus suyunu aldım. Sonra da bunlara mikroskop altında bakarak saatler ve günler geçirdim. İnanılmazdı.

Midye kapağının üzerinde yaşayan sakinlerden bir kısmı şunlardı. (Stereo mikroskopla çekildi):

Sanırım mini mini bir karides bu yukarıdaki. (Crustacea)

Bir tür istiridye/midye gibicesine. (Mollusca, Bivalvia)

Halkalı solucanlardan bir tür polychaeta, tüplü kurt. (Annelida, Polychaeta)

Getirdiğim tüpçüğün içinden bir şey çıkmadı ama üzerinde yaşayan bir sürü solucan, eklembacaklı vesaire vardı:

Bu da bir çeşit halkalı solucan, ama türünü bilmiyorum malesef. (Annelida)

Soldaki bir tür kabuklu (karides, yengeç vesair gibi. Crustacea) Sağdaki de bir Nemertea türü (ilginç bir solucansı hayvan grubu).

Bu da bir tür Nematod kurdu. (Nematoda)

Gel gelelim, bütün bunlar arasında beni en çok şaşırtan ve kendisine hasta eden şey, bir toplu iğne başından daha büyük değildi.

Mikroskopla iyice yakından bakınca karşıma şöyle bir manzara çıktı:

Vücudundan uzanan minik bebekleri olan bir halkalı solucan! Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim.

Tavşan gibiler, değil mi? :)

Yandan görünüm.

Bu Sylldae gillerden bir halkalı solucanmış efem. Şizogami denilen garip bir üreme tarzı varmış. Üremek için tetikleyici bir etken olduğu zaman, vücudundan bu yeni bireyleri eşeysiz üreme yoluyla yaparak bir noktada bırakıveriyormuş. Ne garip garip canlılar var! Hayır ben bu acayip eşeysiz üreme şekillerine de artık iyice aşina oldum, neticede kendim üzerinde çalıştığım solucanları hep görüyorum, ikiye üçe beşe ona bölünmeler filan. Ama böylesini görmemiştim.

İşte böyle böyle geçen 6 haftanın (üzerine 15 gün daha “ben biraz daha kalıp bağımsız araştırmalarıma devam edebilir miyim???” bursu alıp tamamen keyfime göre takılmanın) sonucunda, kafamda çizim fikirleri havai fişekler gibi patlıyordu. O çizimlerden bir tanesini tişört olarak basılması için Threadless denilen siteye gönderdim. Yazının başındaki bağlantı o tasarıma ve oylama için gerekli bağlantının olduğu yazıya gidiyor. Eğer tasarım yeterince yüksek bir puan alırsa bana telif ödeniyor ve Threadless tişörtleri basıp satışa sunuyor :) Puan verirseniz çok sevinirim.

Benim kursla ilgili anılarım bitmek bilmeyeceğinden, daha bissürü yazarım diye umuyorum. Ama sağım solum belli olmadığından ne zaman olur kestiremiyorum. Bu arada bir süreliğine Türkiye’deyim. Zorunlu izin devam ediyor. O esnada Şirince’deki Matematiksel Evrim Çalıştayı‘nın sempozyum kısmına gitme fırsatım oldu. Şahane bir organizasyondu. Bunun dışında günlerim genel olarak Burdur’da çalışmaya çalışarak geçiyor. Bu yüzden önümüzdeki ay bir iki yazı daha yazmasam sizden azar işitmeyi çok hakedecek bir insanım. Son olarak, bu yazın getirdiği bütün şahaneliklere rağmen (gerçi hayatın getirdiği zorlukları da unutmuyorum, bi kenara yazdım) geçtiğimiz haftalarda bünye yine kendini depresyona verdi. Ama hepsi sonbahar depresyonuna girmek bir vatandaşlık görevi olduğundan. 

 

  • Share/Bookmark

9 Yorum »

  1. Biyolokum said,

    Eylül 29, 2013 @ 06:48

    Kendime not: bi kere yazmaya başlayınca, çorap söküğü gibi geliyormuş.

  2. Burak Sezer said,

    Eylül 29, 2013 @ 06:51

    Bloguna takıldıkça keşke mühendis değil de biyolog olsaydım senin gibi diyorum, zaten evvelden beri derin bir sevgim var. :)

  3. hatiice said,

    Eylül 29, 2013 @ 07:04

    Ohh sonunda beklenen yazi geldi :) bugün mutlu olmak için yeter sebep :)

  4. fatocan said,

    Eylül 29, 2013 @ 08:03

    turunu bilmedigini belirttigin halkali solucan baba tarafindan deniz atiymisti bence…evit

  5. Nilay İlcebay said,

    Eylül 30, 2013 @ 02:26

    merhaba,

    puan vermek istedim ama sanırım üyelik gerekiyor. :( ing.cem de yok ki…

    ama tasarım harika olmuş. o tshirtünde üzerine çok yakışmış. ellerine sağlık…

  6. Aydın said,

    Eylül 30, 2013 @ 11:06

    Son cümleyi okur okumaz linkindeki haber aklıma gelmişti, zaten linki koymuşsun hoş olmuş:)
    O t-shortleri bulup giymek için biyoloji diploması gerekiyor mu yoksa bizi cool göstereceğini düşünmemiz yeterli mi ?:)

  7. Biyolokum said,

    Eylül 30, 2013 @ 12:48

    Hayır efenim ne demek diploma gerekmesi, beğenen alır giyer! :)

  8. anıl said,

    Kasım 3, 2013 @ 10:21

    Çizim müthiş! Yazı da öyle sürükleyici ki… Tebrik ederim.

  9. Hilal said,

    Şubat 4, 2014 @ 13:03

    Uzun zamandır uğramamıştım sitene Burdur bisiklet turundan sonra arada bir bakmıştım. Şimdi tekrar bir bakayım dedim ve bingo 3 yazı . Yine çok güzel yazmışsın. Benim gibi biyolojiden sadece lise düzeyinde anlayan biri bile çok büyük keyif alıyor.
    Sevgiler..
    Çizimler ayrıca harika olmuş

RSS feed for comments on this post · TrackBack URI

Yorum yapın