Küçüklerime Öneriler
Ey ahali…
“Yazıcam bundan böyle düzenli yazıcammm” diye çıkışlar yapan ama sonra yazmayan dengesiz Biyolokumunuz, uzun bir aradan sonra yine (çoğunuzun ilgisini çekmeyecek, ama en azından iki kişiyi sevindirecek, dar spektrumlu bir yazıyla) karşınızda. Haberler çok, belki yazarım bigün, üstüme gelmeyin. Ama bugün kendimden bahsetmeyeceğim, başka bir amaçla bu yazının başına oturdum. (Hayır ya yine yalanlarla doluyum. Kendinden bahsetmeyecekmiş… Kandırmaca bunlar. Bakın aşağıdaki iki küçüğümün bana yazdıkları mektuplara cevap veriyorum kisvesi altında nasıl da yine kendimden bahsedeceğim).

Konumuzla alakası olmayan, geçen ay Türkiye’deyken çektiğim bir fotoğraf.
Konu şu: geçtiğimiz birkaç ayda, aşağıdaki iki mektubu aldım. Okuduktan sonra ne yalan söyleyeyim içimden cevap vermek gelmedi. Bunun sebebi mektupların kötü filan olması değildi. Bilakis, ne tatlılar bakın, oturup yazmışlar, benim fikrimi soruyor, bilinçli, hayatını güzelce planlayan öğrenciler olma yolunda sağlam adımlar atıyorlar. (İsimlerini buradan açıklamayacağım bu iki küçüğüme dostane bir güzelce sarılıyorum bu yüzden). Fakat içimden cevap vermek gelmedi, çünkü, her iki mektupta da, sanki cevaplanması çok kolaymış gibi ardı ardına sıralanmış bir sürü ahret sorusu var. İnsan böyle sorularla karşılaşınca çok ciddi bir sorumluluk duygusu altında eziliyor. Bir yandan gerçekçi bir tablo çizmek istiyorsun, ama yavruları ürkütüp çok karanlık bir psikolojiye sokmaman lazım, onlara ilham vermen, iyi dozda umut vermen filan lazım. Bir yandan egon şişiyor, bak senin fikirlerine önem verip yazmışlar, ama bir yandan sen kimsin ki, çogafedersin. Hakikaten… Yani sırf şu meslekte bir süredir tutunuyorum diye “sizin gibi yurt dışında başarılara imza atmış kişiler”den biri oluvermişim. Oysa benim iç dünyamda ne fırtınalar kopuyor. Bunun ne kadarını yansıtmalıyım? Ne kadarını kendime saklamalıyım? Akademik dünya ile içinde bulunduğum aşk-nefret ilişkisinin detaylarına girmeli miyim? Oooofff…
Kafamda neler dönüyor ben bu mektupları okuyunca bir bilseniz. O kadar karmaşık hal alıyor ki bu, içinden çıkamıyorum. Ama bir yandan cevap vermesem çok fena, baksanıza ya, daha eğitimlerinin, akademik kariyerlerinin baharındalar. Ben şimdi cevap yazmasam üzerlerine alınacak “çok aptalca şeyler yazdım, ondan cevap vermediğğğğ” diye kendilerine pay çıkaracaklar. Oysa alaksı yok. Siz çok güzelsiniz. Problem bende. Geçiştirmeye de gönlüm el vermedi. İğrenç bir yağmurun, karanlık Paris kışının habercisi olarak durmadan yağdığı şu Ekim’in bir Pazartesi’nde, baktım ki bilgisayar başında boş boş vakit harcıyorum. “Otur bari şu yavrucağızlara cevap yaz hayvan” dedim kendime. Farketmiş olabileceğiniz gibi, bugün optimizmin yaylalarında piknik havasında değilim. Ama bunun da aslında bu cevapları yazmak için daha doğru bir zaman olduğuna kanaat getirdim. Böylece Amerikalıların dediği gibi “I will not sugar-coat it” (Sırf keyifli olduğumdan lezzetsiz bir şeyi şekere banıp lezzetliymiş gibi önünüze sunacağım bir günümde değilim yani).
NOT: Diğer akademisyen arkadaşlar da dilerlerse yorumlar aracılığıyla benim alele acele yazdığım bu önerilere eklemelerde bulunmaktan çekinmesinler lütfen.
MEKTUP 1
Merhabalar. Oncelikle kendimi tanitiyim ben biyoloji bölümüne yeni başlayan bir biyolog adayıyım. Işinizin çok yoğun olduğunu tahmin edebiliyorum yine de bana yardımcı olabilirseniz çok sevinirim :) Blogunuzu takip ediyorum fakat daha çok yüksek lisansla alakali konular var ve ileride işime yariyacagina eminim. Fakat yeni lisansa başlayan biri için önerileriniz nelerdir? Kendimi nasıl gelistirebilir, nerelerde staj yapabilirim? Meslekte bilgisayar kullanımının yeri nedir, neleri ögrenmeliyim? Kisacasi mezun olduktan sonra pişman olmamak icin neleri yapmam gerek, 4 senemi ne şekilde gecirmeliyim? Uzun yazdim kusura bakmayin ama bu dönemleri yasamis birinden ogrenmem iyi olur diye dusundum. Tesekkurler :)
Sevgili Çiçek (gerçek ismi değil),
Mektubunu okur okumaz düşündüğüm ilk öneri şu oldu (ki bunu sadece sana ve senin gibi üniversiteye yeni başlayanlara değil, herkese – her yaşın insanına – öneriyorum): İngilizce’yi sular seller gibi öğrenmek. Bu çok önemli. Belki sana çok bariz bir şeymiş gibi gelebilir, belki zaten hazırlık okuyacağın/okuduğun yerlerdesin. Farketmez. Kastettiğim şey şu: kendini sürekli İngilizce yazmaya, konuşmaya (bu çok önemli, utanmadan, kafasını gözünü yara yara, mümkünse seyahat ederek, internetten arkadaşlar edinip onlarla Skype’ta konuşarak vs), videolar izlemeye vesaire zorlamalısın. Çünkü bir kez İngilizce işini çözdükten sonra, önünde o kadar çok kapı açılıyor ki. Bence bunun en önemli örneklerinden biri, artık bilgisayar başından pek çok konuyu öğrenme imkanımızın olması. Bir sürü üniversitenin dersleri online olarak yayınlanıyor. Coursera ve benzeri web sitelerinden ücretsiz ders alabiliyorsun: Biyoinformatik mi öğrenmek istiyorsun? Beatles’ın müziğinin teorisine mi inmek istiyorsun? Proje yöneticiliği nasıl olur anlaman mı lazım? Hepsi internette. Ama bunun için İngilizce’yi sökmüş olman gerekiyor.
Diğer bir önerim, bol bol “review” makale okuman. Şimdi, bilimsel makale okumaya alışmak hakikaten zor bir iş. İnsana önce Çince gibi geliyor. Ama elinden geldiğince erkenden, ilgini çeken herhangi bir konuyu “Pubmed”de araştırıp, “Review”leri göster diyip (bunun nasıl yapılacağını öğrenme işini sana bırakıyorum, hocalarına filan sorabilirsin, Google’a sorabilirsin :)) o konu hakkında yazılmış review’leri oku. Belki bir review okuman ilk aşamada bir hafta sürecek, bir sürü yeni kelime ve terimi öğrenmen, her cümleyi tekrar tekrar okuman gerekecek. Ama “bilimsel makale okurluğu”na ne kadar erken başlarsan o kadar iyi, ki bu sadece akademiye atılacaksan değil, ileride biyolojinin hangi alanında çalışacak olursan ol, çok işine yarayacak.
Staj konusuna ben girmeyeceğim, mezun olalı çok zaman oldu. Bu işler değişiyor hep. Şimdi Erasmus’lar filan var, bunlar bizim zamanımızda yoktu (“bizim zamanımızda”lı laflar etme yaşına gelmek, vay bana vaylar bana). Ben IASTE diye bir programla (girdiğim İngilizce sınavında en yüksek puanı aldığım için bölümümden seçilen kişi olup) Almanya’ya gitmiştim staj için. Ama bu program şu anda Türkiye’de hala işliyor mu, nasıl işliyor vs bilmem.
Meslekte bilgisayar kullanımının yeri nedir diye sormuşsun. Tahmin edeceğim gibi bilgisayar kullanımı biyolojide çok önemli. “Meslek” derken akademiyi kastediyor olduğunu varsayacağım. SEVGİLİ GENÇLER, işte size dev hizmet bir liste!
1) Bilgisayar kodlama dilleri: Gözünüz korkmasın, gidin Python ile kod yazmayı öğrenin, R denilen bir istatistik programı/kodlama dili var. Onu öğrenin. Coursera’da bir sürü Biyoinformatik dersi var. Data Management dersleri var. Bunlara “ben anlamam, zor” demeyin, dalın bodoslama. Şu anda biyolojik bilimlerin içinde bulunduğu devrim niteliğindeki süreç, genomik, transkriptomik vesaireler, hep çok büyük veri setlerinin analizini gerektiriyor. Ya da ekolog vesaire olacaksanız da, bunlar illa ki karşınıza çıkıyor. Benim “keşke ODTÜ’deyken birkaç programlama dili öğrenseydim, keşke kendime güvenip, o derslerden alacağım notu da çok kafama takmadan kendimi bu konularda geliştirseydim” demediğim gün geçmiyor. Şu da var ki, bunlar biraz ürkünç konular olduğu için, her yiğidin gözü yemediğinden, biyoloji okumuş ama kodlamaktan da anlayan insanlar çok değerli insanlar oluyorlar, sırtları yere gelmiyor (diye büyük konuşayım, vereyim gazı).
2) Photosop ve Illustrator (veya Gimp ve Inkscape): Bunlar bir akademisyenin eninde sonunda öğrenmesi gereken programlar. Çünkü her akademisyen aynı zamanda biraz da grafik tasarımcı olmak zorunda efendim. Zira vereceği konuşmalar dersler olsun, yazacağı makaleler, hazırlayacağı posterler filan olsun, bunlara hep cici figürler, verileri güzelce özetleyen tablolar, şemalar filan koymak gerektiğinden, bu programları ne kadar çabuk öğrenirseniz o kadar iyi. YouTube’de filan bir sürü tutorial var (İngilizce’yi niye bu kadar önemsiyoruz, işte bak yine karşımıza çıktı). Photoshop ve Illustrator ücretli yazılımlar (ama Türkiye’de korsan olarak kullanımları yaygın diye tahmin ediyorum). Fakat “ben korsan yazılım kullanmak istemiyorum” derseniz, o zaman Gimp (Photosop’a alternatif) ve Inkscape (Illustrator’a alternatif) ile de başlayabilirsiniz. Hatta bunun uzun vadede şöyle bir avantajı olabilir, ücretli diğer programlara bağımlılığınız olmaz. Zira bu yazılımları öğrenmek biraz acılı bir süreç olduğundan, ben mesela Photoshop ve Illustrator’a alıştığım için, şimdi yoğunluk yüzünden diğer yazılımları öğrenmeye çalışmaya üşeniyorum/vaktim yok.
3) Yani diğer basit Word, Powerpoint gibi konulara girmiyorum bile. Bunların zaten “efendisi” haline gelmeniz lazım. Excel filan tablo yapmak, kimi istatistiki analizler için iyi. Ama daha profesyonel istatistik analizler için, R öğrenebilirseniz şahane olur. (Okuduğunuz okulda size muhtemelen başka dandik bir program öğretecekler, ücretli Matlab filan gibi bişi. Onları boşverin. Zor da olsa R öğrenin canlaRRRRRRRR!).
4) “Google it moron”. Çiçek kardeşim sakın darılma. Sana moron demiyorum tabi ki. Fakat bu, benimsemen gereken çok önemli bir slogan. Hangi işi yapıyor olursan ol, ne çalışıyorsan çalış, aklına gelen bir soruyu, karşılaştığın teknik bir problemi başkalarından yardım isteyip onlara sormadan önce HER ZAMAN Google’a bir sor. (İngilizce bilmek çok önemli demiş miydim?) “Yok ya bunun da cevabı yoktur ama Google”da dediğin şeylerin cevaplarını bul, kendinle gurur duy. Kendi kendine yetebilen insan ol. Ama tabi ki kimseye hiç soru sorma demiyorum. Fakat, ben hala kendimi hep önce cevabı bulmaya, hakikaten bulamıyorsam o zaman çevremdekilere sormaya zorluyorum.
Son olarak “Kisacasi mezun olduktan sonra pişman olmamak icin neleri yapmam gerek, 4 senemi ne şekilde gecirmeliyim?” diye sormuşsun. Pişman olmamak için yapman gereken şey şu: elinden geleni yapan, vaktini boşa geçirmeyen, içinden geleni yapmaya çaba gösteren (kalbinin sesini dinlemek) bir insan OL; geriye dönüp verdiği kararları didik didik analiz edip, “aslında şöyle olaydı daha iyiydi, keşke böyle edeydim ordan sonra şu olurdu, o da daha mı iyi olurdu ki ne?” şeklinde sürekli kendini sorgulayan bir insan OLMA. Her zaman geriye dönüp pişmanlık duymak mümkün. Mesela ben eşşekler gibi çalıştım, sürekli notlarım düşmesin diye endişelerle uyudum uyandım, şimdi dönüp bakınca “ya keşke hobilerime daha çok vakit ayırsaymışım” diyorum. Fakat derslerini boşlamış (ve sonucunda bir şekilde dezavantaja uğramış) biri de “keşke daha çok çalışsaydım” diyor olabilir. Şu 34 senelik yaşamımda gördüğüm bir şey var ki, pişmanlık ve “keşke”lerle yaşamak, olaylardan bağımsız, insanın huyu olan bir şey. Gerekmedikçe pişman olmamak lazım :) Kendini affedebilmek ve “elimden geleni yaptım ama olmadı, gelecek maçlara bakaceğiz” diyebilmek lazım.
Çiçek’e biyoloji eğitiminde başarı ve çok keyifli vakitler, hayatta zen dileklerimizle.
MEKTUP 2
İyi akşamlar Duygu Hanım, [...] Ben tıp fakültesi 3. sınıf öğrencisiyim uzun zamandır sosyal medya aracılığı ile özellikle sizin gibi yurt dışında başarılara imza atmış kişileri takip ediyordum. Özellikle arayıp bulmamın sebebi çok ama çok uzun zamandır içimdeki bilim aşkı ve bilim adamı olabilme hevesi. [...][...] Yurt dışında akademik kariyer yapan biri olarak. Yurt dışında akademik hayata başlamak için ne gerekli, siz nasıl başladınız, memnun musunuz ? Yani tıp fakültesi olunca sanki temel bilim olmadığı için bilim kategorisinde değilmiş gibi görünüyor Türkiye’de. Ancak ben bu işin daha çok klink değil de bilim kısmıyla çok daha fazla ilgileniyorum. Bu durumlar yurt dışında nasıl ? Ve son olarak sizin izinizden gidebilmek için neler yapmayı önerirsiniz ?
Çok soru sordum gerçekten değerli vaktinizden çaldığım için çok çok özür dilerim. Cevaplarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Sevgili Tırtıl (gerçek ismi değil),
Öncelikle, bilim insanı olmak istiyorsan, seni hiçbir şey tutamaz, merak etme. Hatta tıp okumuş olman bir avantaj bile olabilir duruma göre. Zira klinik pratik yapmayacak da olsan, tıp fakültesinde öğrendiğin bilgiler çok değerli.
—— 7 Ekim 2015 itibariyle Türkiye doğumlu ve İstanbul Tıp Fakültesi mezunu Prof. Dr. Aziz Sancar’ın Nobel Kimya Ödülü’nün bu seneki sahiplerinden biri olması, tıp okuyanların da babalar gibi bilimci olabileceklerinin en güzel örneklerinden biri değil midir? Şurada Sancar’ın bilimsel macerası çok güzel anlatılmış (İngilizce). ———–
Fakat şunu hemen belirteyim ki ben tıp okumadığımdan, aslında bu konuda tıp okumuş birilerini bulup onlara sorabilsen daha iyi olur tahmin ediyorum (malesef benim böyle bir tanıdığım yok). Diğer bir seçenek de, rasgele bir doktora programı bulup (bu işler Avrupa ve ABD’ye mi gitmek istediğine göre de biraz değişiyor) onlara mail atıp bana yazdığın gibi durumu açıklamak, “ne yapmam gerekli” diye sormak olabilir. (“Ama İngilizcem bu mailleri yazmaya yeterli değil” diyorsan, bütün işi gücü bırakıp İngilizce öğreneceksin, yoksa zaten yurt dışına niye gidiyorsun a be tırtılım? Ayrıca bakınız yukarıdaki mektuba cevabım).
Şimdi aklıma gelen bir problem şu, ABD’deki doktora programlarına kabul edilebilmen için, lisans seviyesinde almış olman gereken bazı dersler oluryo (Calculus filan gibi). Bunların listesini bir araştır bul. Bildiğim kadarıyla Türkiye’de tıp fakültelerinde Calculus ve Fizik öğretilmiyor, ama yanılıyor olabilirim. Eksiklerini belirledikten sonra, bulduğun/ilgini çeken doktora programının sekreterine e-mail atıp “ben Türkiye’de tıp okuyorum, ama şu şu derslerim eksik, bu konudaki kurallarınız çok mu sıkı? Bu dersleri almadan başvurmam mümkün mü, ya da değilse ne yapabilirim” filan gibi sorular sorup durumu biraz daha anlamaya çalış. Sanırım, buna bir çözüm Türkiye’de master yapıp ondan sonra doktora programlarına başvurmak olabilir. Kusura bakma tam bir bilgi veremiyorum ama işte yani durum bu. Böyle bi problemle karşılaşabilirsin, haberin ola.
Master demişken….
1) Eğer imkanın varsa (bu, akademiye atılmak isteyen diğer arkadaşlar için de geçerli), (imkandan kastım, aileden maddi destek ve benzeri lojistik konular)
2) Mezun olmana 1 sene kala, tam olarak hangi alanda uzmanlaşmak/doktora yapmak istediğine dair hala bir fikrin yoksa (doğal bir durum, hemen panikleme, ama yukarıdaki Çiçek arkadaşımıza önerdiğim “review okuma” işine erken başlarsan daha çabuk bir fikir edinebilirsin belki)…..
….Yurt dışında doktoraya başvurmadan önce Türkiye’de, iyi bir hocayla bir master yap derim. Masterda geçirdiğin süreçte, uzun vadede ne yapmak istediğine dair biraz daha vizyon sahibi olabilirsin.
İnsanlar genelde “ama master konuları Türkiye’de çok kısıtlı, sonra o konuyu mu çalışmak zorunda olucam yine doktorada” diye endişeye kapılıyorlar. Cevap: Hayır, o konuya devam etmek istemiyorsanız, devam etmek zorunda değilsiniz. Hatta tamamen alakasız başka bir programa başvurabilirsiniz, sorun değil. Tabi ki ideali, masterda edindiğiniz bilgileri, öğrendiğiniz teknikleri doktorada kullanmanız olabilir, ama kimse sizi “aaa sen Nörobilim çalışmışsın, biz seni Ekoloji programına almayız” diye reddetmeyecek. Hatta gün gelecek, bir bakmışsınız o nöroloji bilgileri ekolojide işinize yarıyor.
Evet sevgili Tırtıl, demişsin ki “Ve son olarak sizin izinizden gidebilmek için neler yapmayı önerirsiniz ?” Canım benim, böyle şeylere boşvermeni öneririm. Bir kere ben ve benim gibileri gözünde çok büyütme. İzimizden filan gitme boşver. Kendine güven, çalış, oku, eğlen, sev, dolaş, gez, kendi yolunu çiz. :) Seninle beni birbirimizden farklı kılan (ve senin matah bir şey sandığın) tek şey, benim senden yaşça büyük olmam, ve hasbelkader kendimi yurt dışına atıp oralarda 10 sene geçirmiş olmam. O kadar. (Tabi deneyim önemli bir şey, tamamen boş ver önemseme demiyorum, ama birileri sırf senden daha deneyimliler diye, senden daha “akıllı, becerikli”ler anlamına gelmiyor bu, kim bilir, belki sen kendine benden, ondan, bundan çok daha güzel bir yol çizeceksin.)
Tırtıl kardeşim, sana da bol şans ve başarılar diliyorum. Yolun açık olsun.
Son olarak, akademi kolay bir kariyer değil. Bu konuda sayfalarca yazabilirim (fakat şu an yazasım yok). Ama zaten son yıllarda bu konuda internette bir sürü şey yazılıp çiziliyor. Google teyzeye bir sorun (İngilizce çok önemli dedim di mi daha önce?). Romantik hayallerle değil, gerçekçi bilgilerle yapmaya çalışın bu seçimi.
Sevgilerimle,
Biyolokum
istem said,
Ekim 5, 2015 @ 13:06
Nacizane bir onerim daha olabilirse belki: Ilgi alanlari dahilinde, alaninda yetkin kisilerin egitmenlik yaptigi yaz/bahar/kis okulu ne bulurlarsa gitmelerini siddetle oneririm. Hem cok sey ogrenirler hem de bilimcilerle ag olusturmak icin birebir (konferanslardan ayri olarak insanlari tanimak ve insanlara kendinizi tanitmak icin bu okullar buyuk firsatlar). Daha sonra burada tanistiklari kisilerin gruplarina staj/master/doktora/postdoc icin gitme sanslari artar. Tabi bunun icin Ingilizce cok onemli! :-)
hia said,
Ekim 5, 2015 @ 13:12
Pubmed ornegine itirazim var hocam! Bitki genetigi ustune staj yaparken pubmed kullanamiyorduk cunku pubmed’in ilgi alani disinda kaliyordu bitkiler (not completely but, oyle). Google scholar daha iyi “herhangi bisey” ararken. Review icin anahtar kelimeymiscesine yazmak lazim, diger turlu siralamiyor kim review kim article diye.
Sevgiler saygilar.
istem said,
Ekim 5, 2015 @ 14:33
bir de yeri gelmisken: R’a kucuk bir baslangic yapmak isterseniz suradaki ders notlarina goz gezdirebilirsiniz https://github.com/istfer/RModulu
emrah said,
Ekim 5, 2015 @ 15:18
Yazdıklarını okuyunca çiçek ve tırtıl olduğum günler aklıma geldi. Ben de ha bire yurtdışındaki insanlara yazıp “oralara nasıl gidilir ki acep?” diye sorar dururdum. Sonra nasıl oldu da kendimi akademiyle karmaşık bir ilişki içerisinde buldum bilmiyorum açıkçası…
Sanırım haklısın, olayı şekere bandırıp servis etmeye gerek yok. Ancak ben sanırım daha karamsar bir günümdeyim. Kendini akademiye adamak isteyen sevgili meslektaşım:
Yüksek lisansını burada yapabilirsin ama doktoranı MÜMKÜNSE yurtdışında yap. Lakin bu ülkede doktora öğrencisinin fazla bir kıymeti yok (birinci ağız bu bak). Ayrıca burada aldığın doktoranın da maalesef yurt dışında rekabet şansı düşük (bu da birinci ağız) (ama iyi bir danışman ve iyi bir projeyle bu açığı kapatman mümkün).
Danışman hocanı iyi seç ve özgeçmişini incele. Projesi/projeleri var mı? Sürekli yayın yapıyor mu? Hangi dergilerde yayın yapıyor? Beğensek de beğenmesek de akademide başarının kantitatif ölçüsü BÜYÜK ORANDA yayın sayısı ve dergi kalitesi (yayın yapılan dergilerin impact faktörü mesela).
İSTATİSİK öğren ama formül değil, mantığını kavraman iyi olacaktır. Unutma hesap kitap yapmak zorunda değilsin çünkü R senin için herşeyi yapıyor aRtık. Ha, yukarıda söylenmiş ama tekrar edeyim, R öğRenmek artık büyük bir meziyet. :)
Mümkünse PROJE yaz. Eğer yurtiçinde doktora yaparım dersen parasal sıkıntılar yaşama ihtimalin yüksek (projeleri olan bir hocan varsa tamam sorun yok). Bu yüzden biraz da kendi paranı bulmaya gayret edebilirsin.
Çok çalış gününü iyi değerlendir gecelere kadar okulda kal ama bırak haftasonların -olabildiğince- senin olsun. Cidden, sonra “bari haftasonları çalışmasaydım” diyebilirsin. Biyolojik varklıların dinlenmeye ihtiyacı var genelde. :)
Son olarak, akademi gerçekten zor bir süreç. Çünkü içinde bol miktarda insan faktörü var. Biraz kendiniz eşelemeniz, didklemeniz, uğraşmanız, sorgulamanız gerek. Ancak sonuçta unutmayın, sizden değerli birşey de yok. Sonuçta parasızlık vs sorunlar yüzünden kötü bir doktora süreci de geçirebilirsiniz. Geriye bakıp pişman olmayın. Duygu güzel demiş, önünüzdeki maçlara bakmak gerek.
Ah unutmuşum, bir tutam da şans…
Sevgiler…
özlem öztürk said,
Ekim 6, 2015 @ 07:19
Yukarıdaki konular pek ilgi alanımda değil. Daha çok artık nasıl şu iş hayatından kurtulsam da aylaklık yapsam, daha çok kitap okusam, saha çok yazsam şeklinde hayal kuruyorum. Hayallerimde gün içinde yürüdüğüm, ara ara koşmaya çalıştığımı falan görüyorum.
Amma velakin sesini duymak çok çok iyi geldi. Özlüyorum yazdıklarını, yazılarındaki lezzeti, esprilerini.
Ne yapayım öyle işte?
Ben de ne kadar sıklıkla vallahi bundan böyle daha çok yazacağım desem de yazamadığım için bir şey de diyemiyorum.
Sevgiler
afacan takipçi said,
Ekim 6, 2015 @ 09:08
yazdıklarınızı burada paylaşmanız çok iyi olmuş zira benim size sormak istediklerimi cevaplamış oldunuz ama bu program ve yazılım konusunda nereden öğrenebilirim ben veterinerlik öğrencisiyim okulda tek öğrendiğimiz programla ilgili biyoistatislik dersiydi..Program ve yazılım için kursa mı gitmem gerekiyor
Aydın said,
Ekim 7, 2015 @ 04:11
Her zamanki gibi, hangi konuda olursa olsun ya da hangi mood da olursan ol yazdıklarını okumak çok zevkli ve eğlenceli. 2. lig maç yorumu yazsan yine eğlenerek okurum sanırım:)
Biyolokum said,
Ekim 8, 2015 @ 17:41
Afacan takipçi, ben daha bugün Code Academy (https://www.codecademy.com/) diye bir site keşfettim. Birazcık Python bile öğrendim :) Hatırladığım kadarıyla Khan Academy’nin de programlama dili dersleri var. Coursera’da (yazıda bahsettiğim) dersler var. Bunların hepsi ücretsiz. Gördüğüm kadarıyla akıllı telefonlar için bir sürü uygulama da var. Çocuklar için olan şeyler var. Ben olsam kursa vesaireye girişmeden önce internetten öğrenmeyi denerdim. Tabi bu kaynakların hepsi İngilizce. (Ne demiştim? İngilizce öğrenmek ilk şart demiş miydim?)
Biyolokum said,
Ekim 10, 2015 @ 04:44
Coursera’da yeni başlayan Python programlama dili dersi: https://www.coursera.org/course/interactivepython1
pırpır said,
Ekim 10, 2015 @ 09:55
Ben İngilizceyi çok geç öğrendiğim için dünyada neler olup bittiğinin de yeni farkına vardım mesela arkadaşlar. Yaş da artık 27′ye geldi, bu saatten sonra oturup lisans okuyup bilim insanı da olamam. Yani uzun lafın kısası ingiliççe önemli. Dünya üzerinde üretilip dolaşıma sokulan bilimin, kültürün çoğu bu dilde. Dahası olan bitenden haberdar olmak (dünyanın başka yerlerinde ne oluyor? ) için de çok değerli dediğim gibi. Bize dil önemli derlerdi ama neden öyle olduğunu söylemezlerdi. Lise müdürümüz “öğrenciler boşu boşuna bir yıl kaybediyor, bir önce sınava harılanmaya başlasınlar” diye okulu türkçe yapmış ve hazırlığı kaldırmıştı ki bilim insanı yetiştirmesi gereken bir fen lisesinden bahsediyoruz. Yazılım dilleri meselesinde de durum eskisi gibi değil. Eskiden bir şeyi öğrenmek istiyorsan konu üzerindeki kitaplara erişimin olması gerekiyordu (tabi anadilinde olması gerek- dil demiş miydik) ve bunun dışında internetten kaynağa ulaşmak zordu- benim internetle ilişkim yoktu mesela üniversiteye başlayana kadar. Yani yazılıma mı merak sardın, kitabını buldun buldun bulamadın kaldın durumu var. Zaten sınava çalışmak varken bunları yapman pek istenmez bildiğiniz üzere. Off ben de çok dolmuşum. Hadi biraz da kendime yükleneyim ben de çok gelecek vadeden, çalışkan bir öğrenci değildim evet. Durumu bir de bu taraftan duyun istedim
Mahmut said,
Kasım 2, 2015 @ 16:09
Lisans hayatının sonlarına yaklaşan, daha ne istediğini bulamamış, puanı en yakın hangi bölüme yetiyorsa o bölüme girmiş mühendis adaylarına, özelinde inşaat mühendisliği, yurt dışında akademi ile ilgili önerileriniz ya da yönlendirebileceğiniz kimseler var mı? Herkes için yazılmış önerileriniz hariç. Teşekkürler.
bora said,
Şubat 24, 2016 @ 14:50
yine çok güzel ve bilgilendirici bir yazı,
nitekim ben de google’ın teyze olduğunu öğrendim :)
Denuşka said,
Şubat 26, 2016 @ 18:27
Oldukça yüksek bir puanım varken tıp, moleküler biyoloji yerine biyoloji okusam pişman olur muyum? Elinizde olsaydı moleküler biyoloji mi yazardınız biyoloji mi? Bu iki bölümün farkı nedir? Moleküler biyoloji mezunu olunca biyoloji alanlarında (ekoloji gibi) uzmanlaşabiliyor muyuz? Cevabınız için şimdiden çook teşekkürler
emre said,
Mart 2, 2016 @ 02:57
Fotoğrafı çok sevdim;)
melih said,
Mayıs 18, 2016 @ 11:02
Yukarıdaki yorumlarda bazı arkadaşların sorduklarına cevap ve sizin cevaplarınıza ek olarak;
edx.org = 2010lu yıllarda kurulan online üniversite platformu. MIT, Harvard, Berkeley, Cambridge, Oxford ve daha nice üniversite derslerini sadece video olarak değil, o dersi canlı kanlı alıyormuşsunuz gibi size müfredatla, sınavlarla, ödevlerle sunuyorlar. Programlama öğrenmek istediğini söyleyen arkadaşlar için CS50 dersini şiddetle tavsiye ederim (Hem dersi takip ederken Türkiye’de ne kadar sığ okuduğumuzu da farkedersiniz), Python için de MIT nin dersleri mevcut. Derslere şöyle bir göz gezdirenler, öğrenmek istediğim ne kadar çok ders mevcutmuş burada diyeceklerdir.
Memrise = İngilizce öğrenmek için çabalayan arkadaşlar için bir site/mobil uygulama. İşin grammar kısmı burada yok, zaten grammar öğrenmek için zibilyon tane platform mevcut. Memrise harika bir ezberleme metodu. Sadece ingilizce öğrenmek için kullanılmıyor tabi ki, konumuz ingilizce olduğu için bu kısmını anlatıyorum. Platform üzerinde YDS kelimeleri, Orta Seviyede 1000 kelime öğren gibi kurlardan istediklerinizi ekleyin, o kelimeleri kafanıza çivi gibi sokmadan bırakmayacaktır.
Kolay gelsin, teşekkürler biyolokum.
kedi said,
Eylül 22, 2016 @ 03:39
Tırtıl’ın “..sizin izinizden gidebilmek için..” diyerek sorduğu soruya verdiğiniz cevap çok yerinde.
Lise 2 deyken kendimden büyük gördüğüm disiplinli bir lise 3 öğrencisi vardı. Bir şekilde tanıştık kendisiyle. Prensipte, bazı konularda onu örnek aldım. Birebir onun yaptığı şeyi yapmak, onun durumunu başarılı olmak diye tanımlayıp onun bulunduğu yere ulaşmaya çalışmak yerine bazı tutumlarını kendime bir süre prensip olarak kabul ettim.
O geceli gündüzlü çok çalıştı ve Marmara üniversitesinde beğendiğim bir bölümü kazandı. Ertesi yıl hiç zorlanmadan çok daha yüksek bir puanla ODTÜ de aynı bölüme girdim.
O benden daha başarılı olmalıydı ama olmadı, bu durum beni çok şaşırttı. Yıllar sonra merak ettim ve nerelerde ne yapıyor diye araştırdım, gördüm ki toplumda “daha başarılı” denecek bir konumdayım.
Yine de önemli olan toplumun ne dediği değil, bulunduğun yerde mutlu olabilmektir. O bulunduğu konumda mutlu ise ve kendisini “kendisi gibi” hissediyorsa en büyük başarı budur bence. Toplum doktorluğu övüyor diye mizacı doktorluğu kaldıramayan ve her gün daha da mutsuzlaşarak doktorluk yapanlar var malesef.
Başarılı görülen insanlar gibi olmaya çalışmak yerine onların neyi doğru yaptıklarını inceleyip benzer şeyi tamamen kendi yöntemlerinizle yapmak doğru bir yöntem sanırım.
En azından ben bilmeden bu şekilde yaptım ve faydasını gördüm.
mustafa said,
Kasım 13, 2016 @ 14:51
merhaba siteniz son zamanlarda aktif degil eger satmayi veya devretmeyi dusunuyorsaniz bana mailim ile ulasirmisiniz ben ayni sekilde devam etmek isterim tesekkurler
pırpır said,
Kasım 28, 2016 @ 07:13
Bence satmayı veya devretmeyi düşünmeyin. Yazmayı düşünün!! :)) Şaka bir tarafa özledim biyolokumuzu okumayı. Eski yazılanlara yeniden bakmak elzem olacak artık sanırım.
Biyolokum said,
Aralık 3, 2016 @ 07:08
Mümkün değil satmam. Merak etmeyiniz sevgili okurlar.
Fırat said,
Mart 7, 2018 @ 09:24
Duygu demiş ki:
“1) Bilgisayar kodlama dilleri: Gözünüz korkmasın, gidin Python ile kod yazmayı öğrenin, R denilen bir istatistik programı/kodlama dili var. Onu öğrenin. Coursera’da bir sürü Biyoinformatik dersi var. Data Management dersleri var. Bunlara “ben anlamam, zor” demeyin, dalın bodoslama.”
Coursera haricinde internette birçok açıköğretim sitesi mevcut. (edx, udemy vs vs)
Bunlar içerisinde benim tavsiyem http://www.code.org
“Neden”derseniz öncelikle adamların parada pulda gözü yok. (Bütün uygulamalar ücretsiz, büyük firmaların ünlülerin sponsorluğu ile oluşturulmuş) Amaçları herkesin programlamanın mantığını öğrenmesi, program yazması…
Buradaki eğlenceli uygulamaları kullanırsanız kodlamanın mantığını kesinlikle öğrenirsiniz.
Üstelik yakınınızdaki bir ilkokulda, ortaokulda ,lisede, halk eğitim merkezinde vs “Kodlama saati” (Hour of code) etkinliği düzenleyip çoluğa çocuğa hemen herkesin kodlama öğrenmesine vesile olabilirsiniz.