Övropasyon Çökomastique

Üniversite yıllarında hep çantamı sırtlanıp İnterrail ile Avrupa’yı gezmeyi hayal etmiştim, fakat hem memur çocuğu hem de endişeli olan bütçem/bünyem bu işe el vermemişti. O yılları, mezuniyet sonrası hayatın bütün hayallerimi gerçekleştirebileceğim bir özgürlükler mecrası olacağına inanarak, ama yine de çevremdeki insanların İnterrail anılarını kıskanarak dinlemekle geçirdim. Geliniz görünüz ki, özgürlükler ülkesi Amarigha’ya açtığım yelkenli, Amarigha içinde özerk bir bölge olan Zoliberya Diktatörlüğü’nün kıyılarına çıkmasın mı? Bu diktatörlüğün başındaki adam, Türkiye’ye ailemi görmeye gitmek gibi en temel ihtiyaçlarımı bile yüzünde limon ekşisi bir ifade ile karşılamasın mı? Mezuniyet sonrası için hayalini kurduğum o gezme tozma planlarını, ne de kişisel gelişim deryalarında yüzme isteklerimi dile getirmem dahi idama mahkumiyet sebebi olmasın mı bu diktatörlükte? Olsun. Çok mutsuzdum.

En nihayet, beyaz atlı prensimin yardımları ile o diktatörlüğün bir köşesinden tünel kazıp Mineokya Özgürlükler Ülkesi‘ne kaçtım. Bu ülkede insanlara insan gibi davranılıyor, kimse kimseye karışmıyor, kimse saçma kaprisler yapmıyordu. Fazlasıyla özgür olması sebebiyle biraz kaotikti, eşyalar sürekli yer değiştiriyor, ortadan kayboluyor, yapılan işler biraz daha uzun sürüyordu, ama olsundu. İnsanlar mutlu ve çalışkandı. Ve iyi niyetliydi. Üstelik kopan kol ve bacakları, kertenkelenin kopan kuyruğu misali yeniden uzatabileceklerine inanıyorlardı.

Birgün ülkenin muhteşem başbakanı, İspanya’da bilimsel bir konferans olduğunu ve isteyenlerin gidebileceğini söyledi. Önce utandım ama sonra “sorayım bir ne çıkar” dedim. O ulu insan bana “tabiy ki gidebilirsin, al sana yol parası, al sana cep harçlığı” dedi. Ben de “yeeppppppppaaaaa!!! size çok kanım kaynadı, baba diyebilir miyim” dedim :)

Sonra düşündüm, yahu ben bu geziye giderken kocamı da bavula koysam götürsem. Ya da daha iyisi, biz bu konferanstan iki hafta önce gitsek şu Espanyol diyarına. Sırt çantamızla gezsek tozsak, olmadık yerlerde kamp kursak, otostop filan çeksek, bilmediğimiz insanların evinde kalsak, güzel sohbetler etsek bu gezimizin adına da “övropasyon çökomastique” desek vre!

YANİ: Bu ayın sonunda Meren ile İspanya’ya gidiyoruz. Gezip tozmak için toplam 2 haftamız var (3. hafta konferans var). İlk haftayı Fransa’da ikinci haftayı da İspanya’da geçirmeye karar verdik. Aşağıda olası rotalarımız mevcut. İkinci hafta Meren’in Türkiye’den arkadaşları Faruk, Serdar ve Mevzun’un bizimle aynı tarihlerde Barselona’dan İspanya gezisine başlayacak olmaları müthiş bir rastlantı oldu. O yüzden hepbirlikte araba kiralayıp gezmeyi planlıyoruz. Fakat ilk hafta nasıl bir yol izlesek hala pek karar verebilmiş değiliz. Aşağıda bazı olasılıkları görebilirsiniz :) Madrid’e iniş yapacağız. Oradan rüzgar nereye eserse. (Kesik çizgiler, ucuz uçak bileti olasılıklarını gösteriyor, yani Madrid’den oralara uçulup geziye başlanabilir belki.)

Her şekilde, İspanya ve Fransa için mutlaka gidilmeli görülmeli diyeceğiniz yerler, veya başka önerileriniz var ise bizimle paylaşırsanız çok sevinirim. Belki ucundan İtalya’ya da dokundurabiliriz. Ama zamanımızın çoğu yollarda geçmesin, hem de yol masrafı az olsun diye daha küçük bir alanda gezinelim diye düşünüyoruz.

map1.jpg

map2.jpg

map3.jpg

  • Share/Bookmark

14 Yorum »

  1. ycurl said,

    Temmuz 19, 2008 @ 00:50

    Düygü
    ben oyumu nedense 3. harita icin kullaniyorum. Paris ve Milano’da bulunmus birisi olarak Paris tercih nedeni. Yine de Como golu civari hos. Genelde Italya’nin guneyinin daha guzel oldugunu soylerler o yuzden Milano’yu pas gecebilirsiniz. Ispanya’yi gormedim ama zaten gorulmesi gereken cogu yeri isaretlemissin haritada :)

  2. Murat E. said,

    Temmuz 21, 2008 @ 09:48

    Merhabalar,

    2 kere interrail yapmış ve Fransa’da 2 sene yaşamış biri olarak bazı yardımlarım dokunabilir sanırım.
    Öncelikle yolu fazla uzatmayalım diye düşünmeyin, gece trenleriyle seyahat ederek hem yol, hem kalıcak yer sorununu çözebilirsiniz. Hafif hafif de sallandığı için baya güzel uyunuyor :) Fiyatlar nasıl olur bilemiyorum ama çok ucuz değil trenler Fransa’da. TGV’ler (250-300 kmh’yle gidiyorlar) özellikle pahalı ama gece yavaş trenle giderek hem ucuza getirir hem de yolda rahat rahat uyuyabilirsiniz. Ben aylık bilet kullanmıştım 2 seferinde de ama 27 yaşına kadar alınıyor bildiğim kadarıyla. Haftalık versiyonları da vardır herhalde. Bi de aylık trenle Fransa’da istediğin trene binebiliyorsun ama Ispanya’da ayrıca rezervasyon yaptırman ve para ödemen gerekiyor diye hatırlıyorum. (Yataklı trenlerde Fransada da rez gerekiyor.)
    27 yaşına kadar baya indirimler var avrupada hem kalacak yerlerde hem trenlerde size faydası olur mu bilmem.

    Milano İtalya’nın en çirkin şehirlerinden biri Duomo ve italyan kızları dışında görülecek hiçbirşey yok, ama Como falan çok güzel tabi. Amacınız müze gezmekse Floransa’ya kesin gitmeniz lazım ama saatlerce bekleyebilirsiniz müze girişlerinde. Yok şehir gezelim halkla buluşalım diyorsanız Italya’nın kuzey batısında küçük küçük birsürü çok güzel şehir var insanlarda gerçekten çok yardımsever ve sıcak. Lucca, Bologna, La Spezia ve Lerici’yi gezmiştim ben çeşitli zamanlarda. Lucca ve Bologna’nın eski şehirleri çok güzeldi, La Spezia ve Lerici sayfiye yeri gibiydi. Genova’ya giderseniz kesinlikle Casa Maria denen yerde Pasta con Pesto yemeniz lazım. Ben 98′de gittiğimde şans eseri gitmiştim hala unutamıyorum orda yediğim makarnayı. Hala iyidir herhalde internette şu sayfayı buldum (http://www.virtualtourist.com/travel/Europe/Italy/Liguria/Genoa-150508/Restaurants-Genoa-Maria-BR-1.html) tam hatırlamamakla beraber burası olduğunu tahmin ediyorum.

    Paris’e daha önce gitmediyseniz ve yolunuzu çok uzatmanız gerekmeyecekse bence kesin gidin. Insanlar çok küstah ve turistlerden gerçekten nefret ediyorlar. Yol sorunca falan azar işitmek mümkün ama görülecek yapılacak çok şey var. Paris’e gitmeyi düşünürseniz ayrıca ayrıntılı bilgi verebilirim güzel yemek nerde yenir gece nerelere gidilir falan konusunda. Güney Fransa’da Cote d’Azur denen Monaco, Nice, Cannes parkuru bence içerlerden daha güzel ve enteresan. Marseille’e kadar sahilden gittikten sonra belki içerilere girilebilir. Buralarda ucuza baya iyi şaraplar bulmak mümkün. Nicolas diye bir şarapçı dükkanları zinciri var bütün Fransa’da olan, burada çalışan adamlar genelde çok bilgili oluyor, bütçem budur şöyle bi şarap istiyorum diyince iyi bişeyler verebilirler. Tabi bağ bahçe gezip şarap tatmak da her zaman mümkün. Fransızca bilmeden buralarda baya zorlanılıyor kimse yardım etmiyor, şirin turist moduna girmek falan da pek sökmüyor. Baktınız karşınızdaki fransız dallamalık yapıyor en iyi yöntem aynı şekilde kaba ve küstah bir şekilde herifin üstüne gitmek o zaman daha yardımcı oluyorlar. :)

    Ispanya’da sadece Barcelona ve Madrid’e gittim, Madrid’i fazla beğenmemiştim ama çok beğenenler de var. Barcelona bence avrupanın en güzel şehri, Paris kadar tarihi gezilecek yer yok belki ama insanlar çok sıcak kanlı ve şehir çok daha güzel. Barcelona ve Paris’de şehri dolaşmak için bisiklet kiralamanızı tavsiye ederim. Daha önce Barcelona’da görmüştüm ama sistemi tam çözemediğim için anlamamıştım ne olduğunu, eskiden Paris’de yoktu ama bu sene orada da başlamış. Paris’de sistem şöyle işliyor Barcelona’da aynıdır diye tahmin ediyorum. Sağda solda özel bisiklet parkları var bi alete kredi kartıyla kaydolup bi kart alıyosunuz bu karttaki şifreyle 1 günlük ya da 1 haftalık üye olunuyor sisteme. Bisikleti alıp istediğiniz yere gidiyosunuz orda bulduğunuz parka bisikleti birakıyorsunuz. Üyelik bedeli 1 euro, sonra ilk yarım saat bedava 1. saat 1 euro, 2. saat 2 euro, sonra her saat 1 euro şeklindeydi diye hatırlıyorum. Günün sonunda hepsini toplayıp karttan çekiyor. Bisikleti çaldırırsanız falan 140 euro alıyor yannız çaldırmayın yani :) Ben bu sene 21 haziranda gittim, müzik festivali oluyor o gün ve herkez sabaha kadar sarhoş sarhoş sokaklarda dolaşıyor. Cumartesi günü her yerde bisiklet parkları doluydu ve bulmak çok kolay oluyordu, hatta millet parkta yer açılsın da bisikletimi bırakıyım diye bekliyordu. Pazar günü bisiklet bulmak baya zor olmuştu ve her yerde tekerleği patlak bisikletler vardı 1 tane bile bisiklet bulamamıştık. Hep öyle olmuyordur diye tahmin. Özellikle hafta içi giderseniz çok rahat bulursunuz herhalde.Yine Paris’de metro biletlerini tek tek alınca 2.5 euro olmuş eskiden 1 euro’ydu ama 10luk paketler halinde alınca 11 euroya geliyordu galiba.
    Ama dediğim gibi hava da güzel olursa kesinlikle bisikletle gezin çok daha fazla şey görürsünüz.

    Birde önceden gideceğiniz yerlere karar verip iyi bir plan yapmanızı tavsiye ederim yoksa tren istasyonlarında kilise önlerinde perişan olursunuz geceleri. Hosteller çok önceden doluyor ve meraba biz geldik şeklinde gidince yer bulmak baya zor ve pahalı oluyor. Let’s go Europe, Lonely Planet gibi bi guide almanızı ve önceden incelemenizi tavsiye ederim baya faydalı oluyor.

  3. mormomlati said,

    Temmuz 21, 2008 @ 19:12

    türkiye dışına hiç adım atmamış biri olarak yardımcı olamayacağım size
    sadece yolculuğunuz kazasız belasız gönlünüze göre geçmesizi dilerim .

  4. Düygü said,

    Temmuz 21, 2008 @ 21:27

    Ycrul ve Murat E, öneriler için çoooooooook teşekkür ederim.

    Milan fikri oraya Madrid’den ucuz uçak bileti bulmamız sebebiyle çıkmıştı, nitekim biletimizi aldık, yola Milan’dan başlayıp aşağılara inmeye karar verdik, fakat İtalya’da bir günden fazla geçirmeyeceğiz, zira ben Fransa Fransa diye ölüyorum :) (Yani 1. haritayı uygulamaya koyuyoruz).

    Paris’i ömrümüzün daha bol vakitli bir zamanına bırakıp doya doya gezmeye karar verdik, elbet bir daha yolumuzu düşürmeyi başarırız. Cote d’Azur tarafları için sanki çok içerilerden gidecekmişiz gibi görünüyor haritada ama aslında kaba saba çizimimden kaynaklanıyor.

    Ben orta okuldayken 4 sene Fransızca okudum. O zamanlar günlüğüme Fransızca da yazabiliyordum okuyan olursa anlamasın diye :) İngilizce öğrendikten sonra tamamen unuttum sanmıştım ama son birkaç haftadır özellikle FrenchPod.com adresinden olmak üzere sürekli Fransızca dinliyorum. Tamamen olmasa da Fransa’da işe yarayacak kadarını hatırladım sanırım :)

    Hosteller yerine couchsurfing ya da kamp yapmayı düşünüyoruz. Yani hostellerde yer bulamasak dahi yakındaki bir kamp yerine minicik çadırımızı kuracağız. Büyük şehirlerde olmadığımız sürelerde araba kiralamayı düşünüyoruz. Ufak tefek köy kasaba keşifleri için daha elverişli olacak gibi :) Şehirlerde bisiklet tabi ki harika duyuluyor.

    Fête de la Musique (Faites de la Musique?) hakkında FrenchPod sayesinde bilgi edinmiştim, çok keyifli duyuluyor.

    Barselona için de herkesten o kadar güzel şeyler duyuyorum ki, en azından 3 günümüzü orada mı harcasak acaba diye geçiyor içimden. Bakalım göreceğiz :)

  5. ardamardar said,

    Temmuz 22, 2008 @ 19:24

    Nice te bulunma firsatim oldu benim. Nice bizim Antalya gibi biyer. Gunesli deniz kasabasi. Kumsallari, kayalari var. Kacamak tatil olabilir oralar. Cok ucuzdu ben gittigimde.

    Bordo ve Tulus’a gittim. Onlarin da kendi caplarinda guzellikleri olsa da diger yerlere kiyasla sanirim dandiktirler. Barcelona cok guzel diyo herkes. Orada cok kalin bence. Zaman varsa ve italyaya gidicekseniz klasik turistik yerler gezilebilir: venedik, floransa, roma cok guzeldi.

    Yolunuz kuzeye ingiliz dunyasina duserse bekleriz. Londrada bizde couch degil de sisme yatakta surf yapabilirsiniz.

    Iyi eglenceler.

  6. Düygü said,

    Temmuz 22, 2008 @ 20:32

    Pek güzel, biz de Nice tarafında iki gün geçirmeyi planlıyoruz. Sonra Marseille’e geçeceğiz. Barselona tarafına dönüş yaparken belki Toulouse’a ucundan dokunuruz, ama daha ufak tefek kasabaları, ya da sümüklüböcek çiftliklerini keşfetmek isteği var bende.

    Kuzey Avrupa için bir başka zaman mutlaka vakit (ve para) yaratmak istiyoruz, bakalım ne zaman. :)

    Sizin de New Orleans açık davetiniz duruyor bu arada bir kenarda. Artık couchsurfçülerimizden de alıştık evde misafir bulundurmaya, bu işin inceliklerini öğrendik :P

  7. polente said,

    Temmuz 23, 2008 @ 12:49

    Hazır Madrid’e inmişken mutlaka orda bir süre kalın. Toledo Madrid’e çok yakın harika bir ortaçağ kenti, El Greco tablosu ile ünlü, bence mutlaka görülmeli.
    Madrid’de Reina Sofia ve Prado müzeleri de gezilmeli derim ben. (Miro, Picasso, Goya, Caravaggio bütün ressamlar burada) Her ne kadar sizin planınız dışında kalsa da olur ya belki yolunuz düşer (barcelona’dan Sevilla’ya gece treni var, uykuda süper kolay yolculuk) İspanya’nın güneyi Sevilla, Cordoba ve Granada minik sokakları, tapas barları ve Elhambra Sarayı ile gene çok gezilesi görülesi. (temmuz-ağustos genelde insanlar tatilde ve Sevilla’da Ağustos’ta 46 dereceyi gördüm)

    İspanya içinde hem otobüs hem de tren rahatlıkla kullanılabilir. Güney de çok fazla tren hattı olmadığı için ve ekonomi açısından otobüsler daha rahat olabilir.

    İtalya’da Toskano vadisi, Lucca, San Gimiano, Urbino gibi bıdır bıdır kentler var ben her birinde bir ömür geçirmek isterim – en kolay yöntem araba kiralamak

    İyi eğlenceler

  8. Düygü said,

    Temmuz 23, 2008 @ 18:21

    Madrid’de bol bol vaktimiz olacak. Zira benim katılacağım bir konferans var Madrid’e çok yakın küçük bir şehirde. Toledo’yu bilmiyordum ama. Tavsiyelerin için çok teşekkür ederim :)

    Bi de Barcelona’dan sonra hemen güneye inmeyi düşünüyoruz evet. Fakat havanın sıcaklığı beni de bir ürkütüyor :)

    İtalya’da sadece bir gün geçireceğiz. Saydıkların başka bahara, ama gezi notlarıma kaydediyorum.

  9. BORA said,

    Temmuz 25, 2008 @ 14:22

    Barcelona süper bir şehir, Valensiya’ya doğru sahil şeridi de fena değil.
    Biz de araba kiralayarak inmiştik güneye, Toredembarra diye güzel bir yer vardı, kampta çadırımızla kaldık, fena değildi.
    Hemen Barselonanın güneyinde de Sitges diye bir kasaba var, Mikonos gibi gay cenneti, gece hayatı vs
    (aklımda tutmak için ahalinin biz sizi sitcez diye dolaştığını varsaymıştım).
    Torregano güzel bir eski kent, Castillon sakin İzmir gibi, limanında güzel ve ucuz balık restoranları var.
    Cenova ile Barcelona arasında konforlu lüks feribotlar var, 70 euro civarı yanlış hatırlamıyorsam.
    Bir de İtalya’da gezmeye karar verirseniz Venedik’i kaçırmayın, çok acayip bir yer.
    esansiyel sözlük:
    Gratis İtalyanca bedava
    Gratuita İspanyolca bedava

  10. Düygü said,

    Temmuz 25, 2008 @ 20:30

    Çok teşekkür ederim :) Ben de sizden bir yorum gelir diye heyecanla bekliyordum :)

  11. hallacpamugu said,

    Temmuz 25, 2008 @ 23:31

    Uzun süredir gezemedim, bari görgüsüzce hava atayım öneride bulunan yardımcı gezgin ayağına. (çok kıskandım, ağlayabilirim şu anda, acım büyük)

    Uğrayabiliyorsanız Fransa’ da Biarritz’ e uğrayın, güzel bir kıyı şehri, mevcut rotalarınızın hepsine baya yakın. Bence Bordeaux’ a gerek yok, zaten korkacaksın böyle ismi uzun yazılıp kısa okunan şehirlerden (hmm yaptım oldu). Lyon’ da tren istasyonundan iner inmez “uyuşturucu mu taşıyonuz gençler, bi gelin baalım” diye bizi kenara çekmişti Türk tipi Fransız Polisi. Aklımda antipatik kaldığı için b.k atıyorum, yoksa gezmedik bile, canımız sıkıldı hemen gittiydik. Marsilya, Nice falan olabilir deniz kıyısı ve ilginç şehir dokuları olması babında. Monaco olabilir, f1 pistinde geziniyorsun, yatlara katlara bakıyorsun falan.

    İspanya’ da çok yer gezememiştik ama Barcelona tek başına baya zaman alıyor. Madrid, eh işte. Valencia ucuz, hostelde kalın (kumsalda uyku tulumunda yatarken hırsızlar çantanız için gecenin köründe gelince, genel kumsalda gezinen koca polis cipleri var anlıyorsunuz).

    Güney İspanya’ yı çok gezmeyin. Biz gezememiştik zaman kalmayınca, kıskanırım şimdi. :) Granada ve Sevilla şart, burada anlatırsınız artık, biz de ağlarız.

    (gören de hardcore gezgin sanacak bizi, benim gibi asosyal biri için özel hatırası var o gezilerimin, o açıdan daha bir imrendim)

  12. hallacpamugu said,

    Temmuz 25, 2008 @ 23:36

    Ha bir de İtalya’ nın şartları: Venedik, Roma, Floransa. Ama Venedik başka yani. Oradan tek şehir seçecekseniz o olmalı bence.

  13. hallacpamugu said,

    Temmuz 25, 2008 @ 23:39

    İlk mesajımdaki “genel kumsalda gezinen koca polis cipleri” cümlesindeki “genel” kelimesi, “neden” olacak, gözümden kaçmış.

    Spamci ruhum kabardı, özür diliyorum.

  14. Düygü said,

    Temmuz 25, 2008 @ 23:45

    Hallaççığım çok tişikür ederim, o Biarritz denen yer çok leziz görünüyor. Madrid’de konferanstan sonra vakit olursa bi gidelim de dönelim Madrid’e bu durumda sanki.

    İşte ben de zamanında üniversitedeyken çevremdeki insanların interrail maeceralarını dinledikçe aynen böyle kıskançlık ilen kavrulmuştum, içimde kalmıştı. Normalde kıskanç bi insan diilim (ya da olmadığımı düşünüyorum) özellikle arkadaşlarımı, sevdiğim insanları herhangi bi konuda kıskanmayı bir nümerolu günah adayı olarak, bir çeşit ihanet olarak görüyorum, ama iş gezmeye tozmaya gelince kıskanırım, hiç acımam :) Ben geçerken nazar boncukları çatır çatır ikiye ayrılır, mazallah (tamam biraz abarttım ay!)

    Fakat sizi kıskandırmak için değil, sık sık yazmaya çalışacağım bloga. Değilse de Moleskin’ime yazıp dönünce döktüreceğim işallah. Fotoğraflı motoğraflı. Amin.

RSS feed for comments on this post · TrackBack URI

Yorum yapın