Karagöl’e çıkış

Meren’le evlendiğimizden beri bana sürekli Barhal’dan bahsediyor. New Orleans’ın, aslında genel olarak Louisiana’nın, doğası Türkiye’de alışageldiğimiz herhangi bir doğa örtüsünden o kadar farklı, engebesiz, düz ve bataklıklarla dolu ki, insan -bataklıkların tüm kendine has güzelliğine rağmen- “burada değişik bişey var ama ne?” diye hissediyor.

Birgün Meren “Evet buldum burada hiç dağ yok! Ah o Barhal’ın dağları yok mu, ah o kadar özlüyorum ki o dağları…” diye çıkageldi. Kazara belgesel kanallarında filan dağ manzaraları görsek televizyona sarılıp “canım o dağlar benim, canımlarım, ahhhh” diye kendinden geçiyordu. Ben galiba Ankara’nın bozkırından filan da çok alışkın değilmişim. Öyle bakakalıyordum bu aşk ile coşma anlarında, tam olarak anlam veremiyordum ama böyle zamanlarda hep yaptığım gibi “bizim beyin bir bildiği var kesin” diye geçiriyordum içimden. Ne zaman ki Barhal’a gittik, o vakit anladım meğer neden delişmenmiş bizim “efendi”. Şimdi aynı saplantı bana da bulaşmış gibi, zaman zaman gözlerimi kapatıp birbirinin arkası boyunca kat kat uzanan o dağları tepeleri hayal ediyorum.

Bir karşılaştırma olması bakımından bakınız Barhal, bakınız altta da New Orleans:

Artvin seyahatimizin en harika günlerinden biri Altıparmaklar’daki Karagöl’e çıktığımız gündü. Ailenizin Biyolokum Cevat Kelle’si olarak, bu harika günü acemice de olsa kayıtlara geçirdim. Bu videoyu aslında geçen hafta montajlamıştım. Fakat yoğunluktan paylaşmaya fırsat olmadı.

Karagöl 2600 metrede ve çıkış aslında oldukça kolay. Kolay derken, kaya tırmanışı gibi dağcılık yetenekleri ve ekipman gerektirmiyor, patikalardan bir şekilde çıkılıyor diye… Yoksa o kadar dik bir çıkış ki, inerken “buraları biz mi çıktık” diye şaşırıp durduk. Yanımızda Meren’in kardeşi Gülşan, benim kardeşim Fatih, pansiyonda tanıştığımız İsrail’li Gilad ve en kralından bir insan olan Mustafa Aygün Abi’miz vardı, bize rehberlik etti.

Çıkarken havada çok tatlı bir serinlik vardı. Aşağıdan çıkacağımız yere bakınca parça parça kar birikmiş olduğunu görebiliyorduk. Ara sıra durup yanımızda getirdiğimiz kaynamış papatesleri ve dut pestilini yedik. Her yerden fışkıran sulara kafamızı sokup içtik. Dut pestili ne kadar “elf işi” bir şey bu arada. ABD’de plastik pakette satılan hazır “doğa yürüyüşü barlarını” düşünüp ağzımda yumuşatmaya çalıştığım dut pestilini daha bir sevdim. Yukarı nihayet çıktığımızda bile hava tatlı serinliğini korudu, etrafta bir türlü erimemekten dolayı kahverengiye çalmış kar olmasına rağmen çok soğumadı.

Fakat gölün suyu çok soğuktu. Ne kadar soğuk olduğunu videoyu izlediğinizde anlayacaksınız. Süpriz :)

Daha çok uzatmadan sizleri video ile başbaşa bırakıyorum. Fakat bitirmeden önce, bir önceki kelebek videosunu izledikten sonra son derece faydalı eleştirilerini benden esirgemeyen Lökerciğim sayesinde görüntüleri fondaki seslere özellikle dikkat ederek montajladığımı ve çok keyif aldığımı belirtmeliyim. Onun e-postası olmasa belki de bu videoya fon müziği koymak gibi korkunç bir hataya düşecektim. Bundan sonra çekimleri yaparken de nelere dikkat etmem gerektiğine dair biraz fikrim oldu sanırım.

Haydi iyi seyirler…

(Barhal fotoğrafları: Meren; New Orleans fotoğrafı: Buradan)

(Not: Mustafa Abi’li çekimler Meren’e ait.)

  • Share/Bookmark

17 Yorum »

  1. Nazim Keven said,

    Ağustos 8, 2009 @ 21:40

    Daha once Meren soylemisti bu ikinci izleyisimde daha cok dikkat ettim, okuzun kameramana dogru ilerleme ani ve kameramanin kaydi kesip aninda tabanlari yaglamasi bomba olmus :) Bir de tabi ‘oha kaymak’ ani harika, Mustafa abi olmasa ne yapicaksiniz valla :) Insanlar dagcilari anlamakda gucluk cekerler, kendinize hic mi acimiyorsunuz o ucsuz bucaksiz daglara tirmanicam diye kendinizi harab ediyorsunuz deger mi buna derler genelde, ama anlamadiklari o guzellikleri bir yana koy, bir de isin kendini en acizane duruma sokup ondan sonra en basit seyden mutluluk patlamalari yasama kismi var. O kaymak ani o iste, istanbulda en luks lokantanda en pahali yemek bile insana o keyfi yasatamaz, parayla alamazsin onu, 2600 metreye karagole tirmanip harap bitap dustugunde Mustafa abi cikarir kaymagi ve film kopar…kaymak yine cok luks kaciyor, 12 saatlik tirmanis sonrasi ayakta zor dururken sucuklu makarna ile mutluluktan kendimden gectigim zamanlari biliyorum :)

  2. vs. vs. / Görülesi yerler said,

    Ağustos 9, 2009 @ 04:12

    [...] proje peşinde ter dökmeye devam ediyoruz. Dolayısıyla benim görülecek yerler önerim meren ve düygü gibi gerçek hayattan değil ancak sanal dünyadan [...]

  3. koray löker said,

    Ağustos 9, 2009 @ 04:15

    Neaaa sucuklu makarna mııııı? Yihuuuu!!! (Evet, ben rakımı 3 -yazıyla üç, ölçüyle metre- olan evimde hala sevinirim buna, hiç şaşırmayın) Yinge utandırma beni, ben epi topu ukelalık içgüdüme yenildim, bir şey demiş, yapmış değilim. Senin güzelliğin bunlar…

  4. koray löker said,

    Ağustos 9, 2009 @ 04:15

    Bu arada rss’ten okumaya ne alışmışsam, sitenin güzel görsel değişiklikleriyle yeni tanıştım, pek tatlı, sevimli olmuş.

  5. Bezis said,

    Ağustos 9, 2009 @ 05:47

    Resmen gitmeliyim, görmeliyim, tiranmaliyim duygusu yaratan fotoğraf ve videolariniz pek bir güzel gitti pazar sabahi.
    Google’dan arastirdim http://www.barhal.org ‘a denk geldim. Meren’in Barhal’la ilgili bir site yapmasi fikri geldi aklima ya da bu siteyi guzellestirmesi. Tabi bu benim onerimdir efendim.

  6. Elifin Günlüğü said,

    Ağustos 9, 2009 @ 06:47

    Ben de Meren’le aynı topraklardan geldiğim için, mesela Erzurum’da Palandöken’i ilk kez gördüğümde, ağaçlarla kaplanmamış bir dağın olamayacağı düşüncesiyle, toprak yığılı tümsek muamelesi yapmıştım da doktora hocam uyarmıştı…

  7. Düygü said,

    Ağustos 10, 2009 @ 08:31

    Nazım, evet ben de hep kampa filan gidildiğinde sabah küçücük alüminyum bir tavada yapılan mütevazı bir yağda yumurtanın herkesi nasıl mutlu ettiğine bakıp eğlenirim. Doğanın içindeyiz diye tat alma duygumuz mu kabarıyor, yürüdük ettik diye gerçekten acıkıp her türlü yemeği daha bir güzel görmeye mi başlıyoruz bilmem. Sebep ne olursa olsun harika bir “fenomen” :)

  8. Derya Korkmaz said,

    Ağustos 12, 2009 @ 14:24

    Sayenizde işi gücü bıraktım iki gündür blokunuzu okuyorum. Söliyim de vicdan azabından kıvrım kıvrım kıvranınız istedim. Bir de bundan sonra yazılara fazla ara vermeyiniz, lütfen:)

  9. Duygu said,

    Ağustos 12, 2009 @ 14:31

    Ama Derya Hanım, böyle bir yorum bana ancak (bencilce) keyif verebilir, vicdan azabı filan değil! :)

  10. Hilal said,

    Ağustos 14, 2009 @ 02:11

    Tarzınızı çok beğeniyorum.Sevgiler.

  11. Hilal said,

    Ağustos 14, 2009 @ 02:13

    Bu arada hani video ben bişi göremiyorum

  12. Düygü said,

    Ağustos 14, 2009 @ 08:50

    Hilal Hanım çok teşekkür ederim,

    Video aslında bende görünüyor, sizde görünmemesinin sebebi YouTube videosu olması olabilir belki. Ne olur ne olmaz diye aşağı bağlantıyı yapıştırıyorum:
    http://www.youtube.com/watch?v=99MPlpzcccg

  13. kacakkova said,

    Ekim 19, 2009 @ 04:13

    vay be, hey gidi karögöl hey….oralara gitmissiniz bi “peynir eritmesi” de yeseydiniz bari….

  14. Düygü said,

    Ekim 19, 2009 @ 09:49

    “peynir eritmesi” derken “civil”i kastediyorsunuz değil mi? Malesef eskisi gibi peynir yapan çok az kişi kaldığından, peynirler yıllandırılamadan tüketiliyormuş (oysa ki küflüsü makbul) ve bu sebeple yediğimiz civiller tam gerçek civil gibi değilmiş (ben anlamıyorum, bizimkiler öyle dedi). Ama yine de çok güzeldi. Ahhh olsa da yesek şimdi.

  15. Karabey said,

    Kasım 13, 2009 @ 08:19

    Küflüsünü yemekte zaten her yabancının harcı değil diye düşünüyorum. Ben sadece yeni küflüsünü yiyebiliyorum eskisini yiyemiyorum zaten sert oluyor. Önce sobanın üstüne koyup ısıtmak gerekiyor o zaman yumusuyor ve yenebilecek kıvama geliyor. bazıları kurtlu da olabiliyor ama küflendikçe daha makbul oluyormuş.

  16. Gulderen DENIZ said,

    Mart 31, 2010 @ 15:14

    merhabalar;
    Bugun sabah kalktigimda esime ruyamda simit yedigimi gordum dedim, guldu, Turkiyeye gittigimiz ilk sabah kalvaltida simit isterim dedim, neresinden baksan 2-3 ay var, beklicek misin o kadar dedi?Ben de beklememeye karar verdim.Ev cininde simit tarifine bakarken Amerikada yasayanlar icin bakiniz:biyolokum deyincene geldim buralara.Yazinizi okudum cok eglendim,sonra dolanirkene Barhal kelimesini gorunce duygulandim, babacigimi daha bi ozledim, bu yazi da video da Artvinim de hepsi cok guzel.Virginiadayim, kariyer yapmiyorum ama birazdan simit yapiyor olacagim.tesekkurler

  17. Duygu said,

    Mart 31, 2010 @ 15:52

    Gülderen afiyet olsun :)

RSS feed for comments on this post · TrackBack URI

Yorum yapın