Gönüllü olmak üzerine… (paylaşmazsan vatan hainisin)
Geçenlerde, labda benimle (gönüllü olarakbeni böyle kandırmış arkadaş, baya notlu ders olarak alıyormuş) çalışan Chris isimli lisans öğrencimle sohbet ediyorduk. Chris çenesi çok düşük heyecanlı bir gencimiz olduğundan, üstüne bir de her Amerikalı gencin rüyası “Medical School” yani tıp okuluna gitmek istediğinden (Grey’s Anatomy sağolsun), hayatının bu konudaki bütün ayrıntılarını bana -kulağımda kulaklık varmış yokmuş umursamadan- anlatıyor. (Bu anlamda aslında sohbet dediğimiz şeylerin çoğunlukla birer monolog olarak vuku bulduğunu söylesem yalan olmaz). Her neyse, geçen günkü konuşmamızda Chris bana tıp okuluna başvuru için zorunlu kıldıkları gönüllü çalışma ve deneyim edinmeler kapsamında “hospice center” (hospis sentır) denilen bir yerde gönüllü çalışmaya başladığından bahsetti.
Fakat, “hospice center” aman tanrım ne kadar depresyona sokucu bir yerdi, yine de oradakilere yardım etmenin manevi doyumu çok fazlaydı, merkezin başındaki adam aslında bir zamanlar satış temsilcisiymişti, ama ne anlamsız bi hayat yaşıyorum ulen, en iyisi “hospice center” kurayım başına geçeyim demişti, bu arada adam yahudiymişti, bik bik bik bik bik bik bik bikmişti… Chris gibilere bizim Burdur’da “dur akıtçeğim var” derler, ama ben haliyle bu harika sözün güzel Türkçe’mizden İngilizce’ye çevirisi sırasında tüm büyüsünü kaybedeceğine ve Chris’in bana deli gözüyle bakacağına karar verip:
“Chrisçim”, dedim (ayda yılda bir anlattıkların ilgimi çekti), “bi dur nefeslen, hem söyle bana nedir ki bu ‘hospice center’ evladım? Ben ilk defa duyuyorum.” (Öğrencilerim üzerinde baskı kurmak için onlara “evladım” diye seslendiğim iddiaları yalandır.)
http://canonhospice.com/
Efendim meğer burası, doktorların “senin 6 aydan az ömrün kaldı, bu durumun tedavisi yok” dediği insanlara ve onların ailelerine hizmet veren bir yer imiş. Bu merkezin hizmetinden, ancak doktor raporu ile, size 6 ay ya da daha az bir süre ömür biçilmişse başvurabiliyormuşsunuz. Merkez hastayı kabul ettikten sonra, hasta eğer evinde bakılabilecek durumdaysa ve kendisine bakacak bir aile bireyi bulunmuyorsa eve hemşire gönderiyor, alışverişinin yapılması, faturaların ödenmesi, gidip sohbet edilmesi, arkadaş olunması gibi hizmetler veriyor. Eğer hastanın kendisine bakan bir ailesi varsa, aileye de psikolojik destek sağlıyor. Bir de merkezin içinde ev ortamında bakılamayacak hastalar için bir bakımevi var.
Fotoğraf: http://www.dancinwoofs.com
Chris ofisteki işlere yardımcı oluyor, merkeze yeni kayıt olanların ailelerine bilgi paketleri gönderiyormuş. (Benim ilgilendiğimi görünce yine nefes almadan anlatmaya başlamıştı bile). Gönüllü yapılabilecek diğer işler arasında ailenin alışveriş gibi işlerini görme, periyodik aralıklarla telefon açıp nasıl olduklarını kontrol etme, ev ziyaretine gidip arkadaşlık etme, bu esnada bakıcı hemşireye de çok ihtiyacı olan bir “ara verme” olanağı sağlama, herhangi bir aile bireyinin içini dökeceği dinleyecek biri olma, bağış etkinliklerinin organizasyonunda çalışma gibi şeyler var. (Anladığım kadarıyla bu hizmet bu insanlara ücretsiz veriliyor).
ABD’nin en sevdiğim yanlarından biri, bu tip yerlerde gönüllü çalışabiliyor olmanız. Hayvanat bahçesi için, yerel müzik festivalleri için, modern sanat müzesi için, ulusal doğa parkları için, Habitat for Humanity bünyesinde kasırgada yıkılmış hasar görmüş evlerin yapımında… Aklınıza ne gelirse. Bu sayede bir iş öğreniyor, insanlarla tanışıyorsunuz, iletişiyorsunuz ve topluma SOMUT katkısı olmuş, aktif bir bireye dönüşüyorsunuz.
Fotoğraf: http://blog.mlive.com/
Gönüllü çalışmanın çok önemli bir şey olduğuna inanıyorum. Öyle ki, bana kalırsa herkes ama herkes (yaşına, eğitim durumuna vs bakılmaksızın) hayatta sürekli gönüllü bir işin parçası olmalı. Şimdiye kadar yaptığım gönüllü işlerin bana verdikleri manevi tatmin bir yana, hayatıma dolaylı yoldan o kadar güzel etkileri oldu ki, gönüllü çalışmayı artık “çalışmak” olarak değil (kimi zaman zorluklarına rağmen) bir hobi gibi görmeye başladım. Sadece Evrim Çalışkanları, ya da bir zamanlar üniversitede uğraştığım havanat bahçesi projesi sayesinde tanıştığım harika insanlar hayatıma hiç girmeselerdi, bana kattıkları olmasaydı ne kadar çok şey kaçırıyor olacaktım, bazen düşünüyorum da aklım almıyor. Üstelik bütün bu işler sırasında öğrendiklerim ve birilerine öğrettiklerim, karşıma çıkan başka fırsatlar, kişisel gelişimime olan katkıları da cabası. Fakat bu işin bireysel boyutu. Asıl güzel olan, küçük veya büyük, sürekli somut olarak bir şeylerin daha iyiye gitmesine, dünyada bu kadar korkunç bir sürü şey olurken, kocaman iğrenç bir çark gıcır gıcır dönerken onu belki yavaşlatabilecek, ya da ona bakıp bakıp umutsuzluğa düşen insanların yüzüne bir parça gülümseme, içlerine umut kondurabilecek, birilerinin erişemediği olanakları onlara verecek, yaralı bir hayvanın yeniden uçmasını sağlayacak filan bir şeyler yapıyor olmak.
resim: http://www.move.org.sg/ebook.gif
Sürekli ülke elden gidiyor diye şikayet eden, ama hiçbir sivil toplum kuruluşunun, gönüllü organizasyonun üyesi olmayan ve buralarda aktif rol almayan insanlara çok kızıyorum. Hayatlarının konforundan en ufak ödün vermek istemiyorlar. Bir saat daha az televizyon izleyip o bir saati İnternet üzerinden dahi olsa faydalı bir proje için bir şeyler yapmaya ayırmaya üşeniyorlar. Sonra dünyanın, ülkenin haline, YouTube’ün kapalı olmasına filan sızlanıyorlar. Reality şov haberlerinde, bakımevinde dayak atılarak işkenceye maruz bırakılarak bakılan yaşlı insanları, esirgeme kurumlarında sevgiye ilgilye aç ama ilgiyi taciz edilerek gören çocukları izleyip “işte böyle bir milletiz biz, cık cık cık, işte böyle kokuştuk” diyorlar. “Böyle eğitimsiz, berbat bir milletiz biz…” Sonra o cumartesi gününü alışveriş merkezinde geçiriyorlar. Birileri kafalarına zorla başörtüsü takacak paranoyasıyla Facebook’tan bol askerli, Türk bayraklı, propagandalı videoları “paylaşmazsan vatan hainisin, sonuna kadar izlemediğini anlarsam kafana sıkarım” ibareleri ile (ya da o ibareleri görüp silmeye tenezzül etmeden) paylaşarak insanları bilinçlendirdiklerini, üzerlerine düşeni yaptıklarını sanıp rahatlatıyorlar kendilerini.
Aslında buradan böyle kime gittiği belli olmayan (ya da mesajı asıl alması gerekene hiç bir zaman mesajı vermeyecek) sinirsek cümleler sarfetmeyi sevmiyorum. Hatta aslında, kimselere kızmayı sevmiyorum. Özünde demek istediğim, sevgili okur, işte budur:
Herkes gönüllü olarak bir organizasyona dahil olmalı, somut bir katkı koymalı, gönüllü olma olanağı yoksa yaratmalı, projelendirmeli, girişimci olmalı, ben yapamam nasıl yapayım dememeli. HERKES AMA HERKES. (Bunu yapmıyorsa ağzından bir kelam sızlanma dökülmemeli, kaderine efendi gibi razı olmalı). GÖnüllü OLMAzsan VATAN HAiniSİNİZ, lütfen bunu paylaş, YAZININ HEPSİNİ OKU, e-postanDAKİ herkese gönderin LÜTFEN, yoksa çok kötü oLUR… UYUMA, ulan. OKTHXbye.
Anonimizm said,
Ağustos 25, 2009 @ 03:18
İnsanlar nelerle uğraşıyorlar ne dertleri var şanslıyız vesselam
Öğrencinizi dinlemenizi tavsiye ederim efem ara sıra ilginç şeyler yumurtluyo bu chris.
Doktor olmak istiyosa, Scrubs izlesin daha iyi motive olur hem daha eğlenceli :)
Bi de bizim nesil ne kadar tembel arkadaş meydanlara çıkmak,protesto falan eskisi gibi yok onu bırak dilekçe yazıp derdini anlatan dahi yok.Aç facebooktan bi grup topla milleti şöyle olursa böyle olur olmadı mı yaz bi mail fwd fwd kurtar vatanı
Vurulma,coplanma olasılığı 0 beleşçilere bak o kadar kolay mı bi de ciddiye almıyorlar mı deli oluyorum :)
Kaç senedir okuyorum şurayı blog işine bende girsem mi aslında ilginç olabilir hmmm
Kitaplar nasıldı bu arada
Mekanik said,
Ağustos 25, 2009 @ 03:40
yazıyı okuyunca ister istemez hospice’ın sözlük anlamına baktım:
1. darülaceze, düşkünler evi.
2. özellikle rahip veya rahibeler tarafından idare edilen misafirhane veya yurt.
3. ölümcül hastaların ölene kadar bakıldığı bakımevi.
açıkçası sonuçlar beni hiç memnun etmedi. zaten fiziksel olarak zor durumda olan birinin son günlerini geçirmesi için (“politically correct” dedikleri şekilde olacaksa da) daha iyi bir isim bulunamaz mıydı?
bir de amerika’daki “hospice center” adı verilen yapılar şimdilerde türkiye’de de açılmaya başlandı. en azından hacettepe’de bir tane var.
http://www.onkoloji.hacettepe.edu.tr/umutevi.shtml
bence hacettepe’nin kullandığı “umut evi” ismi en azından getirdiği psikolojik yük açısından “hospice center”dan daha iyi bir isim.
***
tabii bu güzel yazının asıl güzel kısmı “gönüllülük” müessesesiyle ilgili kısım. ben de uzun zamandır şikayet eden ancak kendisine faydası dokunan işler dışında hiçbir iş yapmayanlardandım. bunu idrak edebilmemi sağlayan ise EVRİM ÇALIŞKANLARI oldu.
kendi kendime düşündüm. dünyadaki canlı yaşamının kökenini açıklayan, 150 yıldır her gün yeni kanıtlarla sürekli doğrulanan bir teori var. Öylesine muhteşem ki! Aslında en güzel şekilde ifade eden kişiden dinlemek gerekir, kısa ve öz: “Herhangi birisinin aklına gelmiş en iyi fikir için bir ödül verecek olsaydım Darwin’e verirdim, Newton’un, Einstein’in ve herkesin önünde.”
Ancak tüm muhteşemliğine karşın bu dahiyane düşünce tüm dünyada ama özellikle de benim ülkemde “yalan, yanlış, ateizm propagandası” ya da en iyi ihtimalle “henüz kanıtlanmamış ve asla kanıtlanamayacak sadece bir teori” muamelesi görüyor.
Bu durumu düzeltmek için bir insanın şikayet etmekten daha fazlasını yapması gerekmez mi? Kesinlikle gerekir.
Ben tam da şu günlerde “gönüllülük” üzerine düşünürken -tesadüfen de olsa- bu yazıyı yazdığınız için teşekkür ederim. Elinize sağlık…
Bezis said,
Ağustos 25, 2009 @ 08:34
TRT’de radyo kisminda yayinlanan “yasliların hayati, yaslilar ne gibi zorluklarla karsilasiyorlar” konsepti altinda hazirlanan bir programin desifresini yapiyorum senelerdir. O programda aslinda Turkiye’de sadece yaslilar icin olusturulmus sayisiz STK oldugunu fark ettim. Bu STK’lardan biri Amerika’da verilen bu hizmetin bir benzerini veriyordu. Bakima muhtac olan yaslilari muhtarlardan ogrenip, gonulluler araciligi ile fatura islerini, alisveris hizmetlerini yapiyorlardi. Cok cuzzi bir para karsiliginda da, aylik 10 tl idi 4 sene once, bir temizlik sirketine ev temizligini yaptiriyorlardi.
Aslinda bu tip olusumlar Turkiye’de de var. Ancak insanlarin haberi olmuyor. Belki ilginizi ceker diye bir STK’dan bahsetmek istedim:
İzmir’de emeklilerin kurdugu “İzmir Gorme Ozurluler Kitapligini Kurma ve Yasatma Dernegi” var mesela. 2004 yılında Türkiye’deki ilk “gorme ozurluler kitapligini” ortaya cıkarmistir bu dernek. Gonulluler araciligi ile her kitap bir CD’ye basilmaya başlanmıştır. Gorme Ozurluler kitaba ulasmak istedikleri takdirde de hicbir ucret karsiligi olmadan ses kaydı olarak (bir CD’de) bu kitaplar ellerine gitmektedir. Gorme sorunu olan yaşlılara da bu hizmet verilmektedir.
16 kişinin kurdugu bu STK tam anlamiyla gonulluluk esasina dayali, okuma becerisi ve diksiyonu belli bir seviyede olan gonullu arkadaslari beklemektedir!!!!
Link icin buyurun:
http://www.turgok.org/
B. Duygu Ozpolat said,
Ağustos 25, 2009 @ 10:22
Anonim kardeş, öğrencime çok iyi davranıyorum aslında. Ama o kadar çok konuşluyor ki, o labdayken iş yapamıyorum (bir ara üşenmezsem öğrencilerle ilgili deneyimlerimi ve hislerimi anlatacağım).
Kitaplara şöyle bir göz atabildim malesef. Hafta sonunun bir kısmını Meren’in Evrim Çalışkanları blogunda yayınlanan “Bir Problem Çözüm Metodu Olarak Evrim” yazısını tartışarak, editleyerek geçirdik :) Okumadıysanız burada. Biraz ağır ama çok güzel bir yazı oldu.
Bu arada, ben açıkçası bir şeyler yapmaktan bahsederken sokaklarda protesto, sinirli dilekçelerden de bahsetmiyorum (bunlar da lazım tabi, Facebook grupları üzerinden hiçbir yere varılamaz çünkü). Ben eğer olumsuz bir şey görüp bundan rahatsız oluyorsak, yerine olumlu ve somut bir şey koymak için harekete geçmekten bashediyorum. Mesela evrim kuramı örneğinde, gidip Eğitim Bakanlığı önünde protesto yapılabilirdi, o gece “ne eylem oldu beaa” diye uykular rahat uyunurdu. Yapılsın da, mesela ben bu aşamda ÜKD’nin biyoloji kitaplarında yaradılışçılığın okutulması ile ilgili Eğitim Bakanlığına açtığı davayı daha somut ve anlamlı buluyorum. (Ya da Evrim Çalışkanları kapsamında ortaya herkesin faydalanabileceği bir kaynak çıkarmayı).
Mekanik, “umut evi” demek de biraz abes kaçıyor aslında sanki değil mi? Yani iyileşmesine dair umut kalmamış, bir kaç ay içinde ölecek hastalar gidiyor ne de olsa bu merkezlere. Türkçe karşılığına ben de bakmıştım ama bizdeki darülaceze filan karşılamıyor tam olarak. Evrim Çalışkanları’na katkıda bulunmak isterseniz bekleriz :) (Bana ya da evrimcaliskanlari [at] evrimianlamak.org adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Beziş, verdiğin bilgiler için çoook teşekkürler. Belki yorumları okuyan ve bu STK’lardan haberi olmayan birileri ilgilenir. Dediğin gibi Türkiye’de STK yok değil, ama özellikle gençler arasında gönüllü çalışma anlayışı sıfır. Bunun için de onlara kızmak çok anlamsız aslında, çünkü böyle şeyler insanların çoğuna kendiliğinden hasıl olmuyor. Okullarda filan gönüllü çalışma teşvik edilse güzel olabilirdi. Bir şekilde bu anlayışın aşılanması lazım.
ABD ile Türkiye arasında bu anlamda en büyük fark, burada tanıdığım bir sürü genç insanın bir ara mutlaka gönüllü bir iş yapmış, ya da halen yapıyor olması.
Mekanik said,
Ağustos 25, 2009 @ 14:14
“umut evi” adının konmasının nedeni aslında biraz da konseptinin farklı olması sanırım.
Örneğin hacettepe’deki evde sadece terminal dönem hastaları değil, uzak illerden gelip hastanede uzun zaman geçirecek hastalar(terminal dönemde olmasalar, hatta gayet iyi durumda olsalar bile) kalabiliyorlar. Gördüğüm kadarıyla bu da hasaların tümü için olumlu bir hava yaratıyor. En azından gözlemim o yönde.
evrimcaliskanlari’na mail gönderdim. Hatta Nazlı Hanım beni mail grubuna da kaydetti, çok teşekkür ederim. Bundan sonra katkı sunabileceğim her çalışmada görev almak isterim.
Son olarak bu güzel blog için de elinize sağlık, okuduğum her yazıda öğrendiğim yeni şeyler oluyor.
Murat E. said,
Ağustos 26, 2009 @ 02:29
Merhaba,
En tembelimizin bile vatana millete ve hatta dünyaya faydalı olabileceği SETI@home (Bilgisayarın kullanılmadığı zamanlarda CPU (ve GPU yu) ağır hesaplama işlemlerinde kullandırtan screensaver tarzı şey.) gibi projeler var. Ben şahsen insanlık hayrına projelere destek veren World Community Grid’e üye oldum. Evdeki emektar notebook’u da grip için antivirus araştırmaları, temiz enerji projesi ve dünya için besleyici pirinç (GMO değilmiş amaçları yazdığı kadarıyla) projelerinin kullanımına açtım. Gerçi harcadığım ekstra elektrik faydadan fazla zarar getiriyor olabilir dünyaya ama nihayetinde notebook ne kadar harcayabilirki diyip fazla da üstüne gitmedim.
Düygü said,
Ağustos 26, 2009 @ 08:51
Gönüllü bir iş yapmaktan kastım kesinlikle kişinin hiçbir şey yapmadan elindeki kaynakları paylaşması değil, bu da önemsiz olmayabilir ama yapılan sadece kaynak paylaşımı olup yatağa girmek olmamalı.
Gönüllü bir iş derken adı üstünde “iş yapmak”tan bahsediyorum. Normalde karşılığında para alınacak kadar profesyonelce yaklaşıp, karşılığında hiç para beklemeden yapılan bir iş: yaşlı bir hastanın bakımına yardımcı olmak, bir çeviri projesi için çeviri yapmak, üstelik yapacağımız iş her ne ise o konuda çok donanımlı değilsek kendimizi eğitmek, yani halihazırdaki bilgilerimizle gönüllü olcaz, aa ama yokmuş bize göre bişey deyip vazgeçmemek.
İnternet’in şu hızlı tüketim atmosferinde insanın aklındakileri anlatması ne kadar zor oluyor :(
Murat E. said,
Ağustos 26, 2009 @ 09:51
Tekrar merhaba,
Suç benim asıl ben kendimi anlatamamışım. Dediğim gibi benimkisi tembel işi.
Yoksa senin verdiğin örneklerle alakası olmadığı gibi kişisel gelişime faydası var da diyemeyiz.
Hiç bişey yapmıyosun e bari en azından bunu yap gibi bişey…
Duygu said,
Ağustos 26, 2009 @ 09:57
O zaman ben izninizle kendizine tembel demenize “Estafirullah” diye karşılık vermeme hakkımı kullanıyorum :)
(kim tembel kim değil, belirlemeden sorumlu devlet bakanı Düygü)
Deniz Ural said,
Ağustos 26, 2009 @ 10:21
Beziş’in “Aslinda bu tip olusumlar Turkiye’de de var. Ancak insanlarin haberi olmuyor” sözünden ve verdiği bilgiden hareketle, bu tip oluşumları bilenler bilmeyenlere burada paylaşsa ne kadar güzel olur!
Mesela ben de Birleşmiş Milletler online gönüllülük hizmetinin bağlantısını vereyim:
“Everyone can make a difference. Share your skills, knowledge and ideas from a computer anywhere in the world.”
http://www.onlinevolunteering.org/en/vol/index.html
Duygu said,
Ağustos 26, 2009 @ 12:56
Deniz, harika fikir. Söz konusu yerlerde bizzat deneyiminiz olmuşsa onu da yazarsanız daha bir güzel olur.
Ümit Orhan said,
Ağustos 26, 2009 @ 13:50
merhabalar :)
Geçen yıl üniversitede hemen hemen her hafta bir sivil toplumunda veya bir hayır kuruluşunda gönüllü çalışmanın insana kattıklarına değinen konferanslar düzenleniyordu. Bizzat rektörümüz (Erhan Erkut) her BUS 101 dersinde konuşmasının bir yerinde gönüllü çalışmanın gerekliliğini, bunun ülkemizde eksik olan en önemli şeylerden birisi olduğunu anlatıyordu.
Şimdi son olarak sizin yazınızı da okuyunca kesin olarak kararımı verdim. :) 1 hafta içerisinde bu konuda birşeyler yapmış olmalıyım. Aslında şu an part time bir işte çalışıyorum ama yine de yeterli boş zamanım var.
İstanbulda çalışmalarına haftanın en fazla 3 günü gönüllü olarak katılabileceğim; bir parçası olabileceğim organizasyon var mı acaba bildiğiniz? Deniz Uralın paylaştığı link(United Nations) daha önce de üye olmuştum. Şu an sadece bir “Translation of Newspaper Articles from Turkish to English” işi aktif gözüküyor; ama ingilizceme çeviri yapabilecek kadar güvenemediğimden bu işe gönüllü olamam. :)
Önerilerinizi bekliyorum.
Şimdiden Teşekkürler…
hoşçakalın.
duygunun annesi said,
Ağustos 26, 2009 @ 15:33
Keçiören çocuk yuvasında büyümüş bir arkadaşım vardı.Her hafta sonu Meryem annesine gittiğini söylerdi..Bu aile onun koruyucu ailesiymiş..Her hafta sonu o aileye evci çıkar,aile hasretini giderirdi..Onlar da arkadaşımı yedirir içirir ihtiyaçlarını karşılardı..bu güzel gönüllülük işi benim de aklıma yatmıştı.ancak o sıralar benim çocuklarım küçük ve haylaz oldukları için pek yanaşamamıştım bakıcı aile işine..şimdi eğer bu kış Burdurda kalabilseydim yapardım.Demek ki istanbulda başka bi gönüllülük işi bulmalıyım kendime..Geçen kış Burdurda belediye başkanının eşinin ricasıyla hiç bir ücret almadan geçime muhtaç bir grup hanıma ahşap boyama öğretmiştim..öğretmenlik yaparken de öğrencilerime cep harçlıklarını çıkarabilsinler diye taş boyamayı öğretirdim,bazıları yapar satardı..bunlar da biraz da olsa bu kapsama giriyor mu efendim?:)))
Duygu said,
Ağustos 26, 2009 @ 15:38
Kesinlikle giriyor efenim, siz gönlümün en birinci gönüllü annesi, geniş spektrumlu sanat insanı, öğretmenisiniz.
Zaten siz böyle müthiş bir öğretmen olarak, sabır ve sevginiz, öğrencilerinize yaptığınız iyiliklerle aslında yeterli gönüllülük yapmışsınız sayılır bile, canım validem :)
Duygu said,
Ağustos 26, 2009 @ 16:33
Aklıma gelen gönüllülük olanakları:
-Greenpeace
- İnternette “Türkiye gönüllüleri” yazıp arattım (içimden keşke biri çıkıp Türkiye’de gönüllülük yapılabilecek bütün organizasyonların listelendiği bir websitesi yapmaya gönüllü olsa dedim bu arada :) İlk bakışta şunlara rastladım: TOPLUM GÖNÜLLÜLERİ: http://www.tog.org.tr/index… Türkiye Eğitim Gönüllüleri: http://www.tegv.org/v4/ Sağlık Gönüllüleri: http://www.saglikgonulluleri.org/index2…
-Harika konuşmaların olduğu TED için videolara Türkçe altyazı hazırlayabilirsiniz:
http://www.ted.com/OpenTranslationProject
Mekanik said,
Ağustos 27, 2009 @ 00:51
TED için videolara Türkçe altyazı yazmak tatilimin bitmesine bir hafta kala benim için en uygun iş sanırım. Öneri için teşekkürler :)
Bu arada izninizle, bir Daniel Dennett hayranı olarak şu videoyu henüz izlememiş olanlar için paylaşmak istiyorum:
http://www.ted.com/talks/lang/tur/dan_dennett_cute_sexy_sweet_funny.html
Ne kadar olumlu karşılanır, harcanan emeğe ne kadar değer bilemiyorum ama benim de bir önerim var:
Herkes uzman olduğu alanlarda wikipedia’nın Türkçe versiyonunu geliştirmeye çalışabilir.
A. Murat Eren said,
Ağustos 27, 2009 @ 13:23
Ne yazık ki TED’in çevirmen olarak başvurduğunuz andan, çevirmek istediğiniz videoyu çevirmeye başlamanıza kadar geçen süre bir haftayı bulabiliyormuş :)
Aklınızda bulunsun.
elifcan mehekli said,
Ağustos 27, 2009 @ 17:40
Merhabalar. Ben de Yeditepe Üniversitesi’nde okuyorum. Dediğiniz gibi bu tür işler öyle kendiliğinden olamıyor malesef. Liseyi zaten küçük bir şehirde -Aydın’da- okumuştum, orada bu tür imkanlar zaten hiç yoktu. Arada bir okulda düzenlenen klasik Huzurevi ziyaretleri vardı ama ben onları birşeyler yapmak olarak görmüyorum. O yüzden lisede okuduğum süre boyunca üniversiteye gittiğim zaman ne çok şey yapacağımı, ne çok yere gideceğimi, ne çok yardımlarda bulunacağımı hayal ederek ve içim içime sığmayarak beklemiştim. Üniversiteye geldiğimde ise benim için tam bir hayal kırıklığı olmuştu. Bir kere ilk başta kulüplerin bu tür işler için teşvik edilmesi gerekirken bizim üniversitemizde malesef kulüplere bırakın destek olmayı, önümüze bir sürü bürokratik engel koyup birşeyler yapmamızı önlüyorlar! Diğer üniversiteleri bilemiyorum, belki yanlış seçim, belki şans, ama malesef benim okulumda bu böyle… Dolayısıyla okuldan destek alamayınca tek başına birşeyler yapmak zorlaşıyor. Bir de küçük şehirden kalkıp gelip İstanbul’da yaşamaya alışmak da zor. Yani hayatının hiçbir döneminde bu tür faaliyetlerde bulunmamış, teşvik edilmemiş, girişim ruhu aşılanmamış bir gencin bir anda başka türlü bir hayata alışması da zor oluyor. Tabi ki bunların hiçbiri birşeyler yapmamaya bahane değil. Ama başta dediğim gibi tek başına birşeyler yapabilmek gerçekten azim istiyor. Yine de bahsettiğiniz sitelere göz atmakla bir yerlerden başlanabilir sanırım :) En azından ben artık bir adım atmak istiyorum.
Teşekkürler, iyi çalışmalar.
Hilal said,
Ağustos 28, 2009 @ 09:07
Katılıyorum katılıyorum ve katılıyorum. Okullarımızda, ailemizde hiç bir özendirici çalışma, konuşma yok. aksine baltalama var. Evet birşeyler yapma zamanı.
B. Duygu Ozpolat said,
Ağustos 28, 2009 @ 09:09
Elifcan, Türkiye’de gençleri yüreklendirme konusunda zorlayıcı bir atmosfer olduğunu biliyorum. Üstelik üniversiteye “ne hayallerle” giden her gencin yaşadığı hayal kırıklığı hissini de çok iyi biliyorum, ne kadar iyi bir okula gidersen git, kafanda üniversite ortamı denilen şeyin öyle bir hayalini kurmuş oluyorsun ki, başlangıçta hayal kırıklığı yaşamak kaçınılmaz oluyor.
Sırf yaşça biraz senden büyük olduğum için edindiğim deneyim ile konuşursam, umarım söyleceyeceklerimi ukalalık değil, bir yardım etme amacı ile söylediğimi göz önünde bulundurarak okursun.
Bu kızgınlığı, kırgınlığı “hiçbir şeye izin vermiyorlar” “kimse bizi teşvik etmiyor” haleti ruhiyesini üzerinden ne kadar çabuk atarsan, o kadar çabuk kayda değer bir şeyler yapmaya başlayabilirsin. Zira, gerçekleri kabullenmekte fayda var: büyük ihtimalle sen ömründe göremeyeceksin Türkiye’nin öyle harika bir yere dönüştüğünü. Yani o beklediğin teşvik, anlayış, onaylamalar filan üniversitenin idarelerinden, hatta üniversitede turşusu çıkmış hocalarından filan gelmeyecek, hiçbir zaman.
Şimdi bu sinir bozucu gerçeği kabullenip, buna kızmamayı öğrenir öğrenmez insana ne oluyor biliyor musun? “Kim takar onları ben inandığım şeyi yapacağım” diyorsun. Girişimci oluyorsun. Evet tek başına yola başlamak azim istiyor, ama o azmi göstermeyeceksek bu dünya üzerindeki varlığımızın ne anlamı kalıyor?
Birilerinin seni teşvik etmesini bekleme, çünkü öyle birileri büyük olasılıkla hiçbir zaman olmayacaklar. Ama yaptıklarının değerini, uzun vadede de olsa anlayan birileri mutlaka çıkıyor. O da bu işin ödülü zaten.
elifcan mehekli said,
Ağustos 28, 2009 @ 12:17
yoo asla ukalalık olarak falan algılamam, aksine ben sürekli burayı takip eden nacizane hayranlarınızdan birisiyim :) yaptığınız işleri gerçekten özenerek takip ediyorum. dediğiniz gibi, o azmi göstermeye bir yerden başlamak gerekiyor gerçekten de. özellikle de antropoloji bölümünde okuyan birisi olarak sosyal sorumluluklarımı yerine getirmezsem, hem bölümümün hakkını verememiş, yani antropolog olmaya layık olamamış hem de dediğiniz gibi dünya üzerinde varlığımın pek bir anlamı yokmuş gibi hissedeceğim, bunun da farkındayım. suya sabuna dokunmadan yalnızca kendimizi düşünerek yaşadığımız sürece, ne olacak bu ülkenin hali demeye de hakkımız yok. herkes birşeylerin ucundan tutmalı ki, belki yaşadığımız sürede birşeylerin iyiye gittiğini göremeyecek bile olsak, hatta iyiye gideceğine inanmasak bile, biz elimizden geleni yapmalıyız ki birşeylerin iyiye gitme ihtimali olsun… dediğim gibi ve dediğiniz gibi, artık bu kötümser tutumu bir yana bırakıp bir adım atmamızın zamanı geldi sanıyorum.
teşekkürler :)
Arif Bayırlı said,
Ağustos 29, 2009 @ 03:14
Güzel bir yazı ve yorumlarla birlikte iyi bir etkileşim olmuş, öncelikle teşekkürler! Gönüllülük kavramı ne yazık ki burda da söylendiği gibi malesef bizzim toplumumuzda içselleştirilmemiş, üzerinde durulmamış bir kavram. Gönüllülük deyip geçmemek lazım, altında yatan çok derin bir toplum felsefesi var bence. Toplumun bireylerinin herbirinin kollarını sıvayarak yine kendi toplumunu var etmesi; etrafındaki sorunlara uzaydan çözümler beklemek yerine kendi çözümlerini getirmeye çalışması; yaşadığı topluma, çevreye yabancılaşmaması vs vs…
Fırsattan istifade ben de kendi içimde bulunduğum bir gönüllü oluşumdan bahsedeyim :) Bu yıl belki duyanlarınız vardır tüm Dünya’da Dünya Astronomi Yılı olarak kutlnıyor(Galileo’nun ilk kez teleskopla gökyüzüne bakışının 400. yılı vesilesiyle) Bu nedenle heryerde gökyüzünü ve astronomi bilimini sevdirmek için çeşitli “outreach” aktiviteler gerçekleştiriliyor. Bu aktivitelerin birinci hedefi çocuklar ve gençler. Onlardaki merak ve bilime yönelik çoşkulu ruh daha körelmediğinden bu şekilde çalışmalar yürütmek çok daha verimli oluyor. Gelelim bütün bunlar arasında bizim konumumuza… Biz de ilk başta astronomi ile amatör olarak ilgilenen, geceleri arka bahçeye küçük teleskoplarımızı kurup Jupiter’in uydularını, Satürn’ün halkalarını seyreden 8 tutkun arkadaş “Gökyüzü Gönüllüleri” adından bir insiyatif kurduk. Amacımız yurt içinde özellikle eğitim olanakları yeterli olmayan fakat tıpkı şehirlerdeki yaşıtları gibi bilgiye aç çocuklara ve gençlere gökyüzünü tanıtalım, onlara bilimi sevdirelim. Bu amaçla yaklaşık 4 ay önce çalışmalarımıza başlayarak şu ana kadar 7 köy okulunda, 1 mahalle derneğinde ve 1 tane de çocuk esirgeme kurumunda sunum ve gökyüzü gözlemleri gerçekleştirdik. İşin güzel tarafı bütün bu yapılan etkinliklerin sıfır maliyetle, sponsorsuz, tamamen gönüllülük esasıyla yapıyor olmamız.
Çalışmalarımız hakkında detaylı bilgiye web sitemizden ulaşabilirsiniz:
http://www.gokyuzugonulluleri.org
Bir de bahsetmeden geçemeyeceğim bu çalışmaların yanında bizim bir de astronomi ile ilgili bir fanzin çalışmamız oldu. 4 sayfalık hazırladığımız bu brosur tipi çalışmada astronomi ile ilgili yanlış bilinenler(UFO, burçlar vs vs) ve ilginç bilgileri paylaştık. Sık sık gittiğimiz kafelerde, üniversite kantinlerinde kalktığımız masalara, halk otobüslerinde kalktığımız koltuklara birer tane bırakıyoruz. Böyle bir anonim dağıtım ağı düşündük. Konu ilgisini çekip katkı sağlamak isteyenler siteden pdf’yi indirip çoğaltabilir, gönüllüler ağımıza katılabilir :) Biraz reklam kokan hareketler oldu ama konu gönüllülük olunca mazur görürsünüz umarım :)
Etrafımızda gördüğümüz sorunlara, eksikliklere “Ben ne yapabilirim?” diye düşünerek ve biraz da özgüvenimizi sırtlayarak yola koyulmamız gerekiyor. Somut birşeyler elde ettiğinizi, topluma bir katkınızın olduğunu gördüğünüzde ivmelenerek devam ediyor zaten…
Düygü said,
Ağustos 29, 2009 @ 10:36
Arif Bey,
Bu gönüllü çalışmanızı uzun uzun anlatmanıza ne kadar sevindim anlatamam. Dolayısıyla yorum için çok teşekkür ediyorum. İşin komiği ben astronomi ile ilgili Türkçe siteler ararken zaten sizin Gök Günce sitenize denk gelmiş ve onu Türkçe bilim sitelerini listelediğim şu adreste listelemiştim. (Yeri gelmişken bildiğiniz başka siteler varsa listeye ekleyelim, ayrıca Gök Günce için elinize sağlık).
Yaptığınız çalışma beni ayrıca derinden etkiledi zira küçükken astronomiye (Bilim ve Teknik Dergisi) sayesinde çok ilgi duymaya başlamıştım ama memur çocuğu olduğum için bir teleskop sahibi olamamıştım Daha sonra Ege Üniversitesi’nin düzenlediği Amatör Astronomlar Yaz Okulu’na katılmayı başardım bir şekilde. Hayatımın en güzel deneyimlerinden biriydi. Eminim o çocuklar arasında sizleri hayatı boyunca hatırlayacak bir sürüsü olacak. Çocuklar üzerindeki böyle olumlu bir etkinin pahabiçilemez olduğunu düşünüyorum.
Umarım bu blogun okurlarından broşürlerinizi basıp dağıtmaya gönüllü olanlar çıkar. (Ben ABD’de olduğum için yapamayacağım ama çevremdekilerin haberdar olmasını sağlayabilirim).
Bilgesu said,
Ağustos 30, 2009 @ 06:12
Merhaba
Öncelikle hemen söyleyeyim ki, ben bu işe gönüllüyüm! Gönüllü dağıtım ağına katılmaktan mutluluk duyarım :)
Ben de bu yıl İÜ Astronomi Bölümü’nde gökyüzü gözlem etkinliğine ve birkaç sunuma katıldım. O günün heyecanıyla “Ben de astronomi okuycam (çift ana dal, yandal) hatta büyünce astrobiyolog olucam.” dedim, daha sonrasında ise biyolojinin üstüne kuma getirmemeye karar verip, amatörce ilgilenmenin benim için en sağlıklısı olacağına kanaat getirdim. Şu anda da malesef bir teleskop sahibi olamadığımdan, şehrin ışıklarından dolayı da sayacak bir yıldız bile bulamadığımdan, Stellarium adlı program ile gökyüzünü izlemekteyim. Bilmeyenlere de tavsiye ederim.
Gökyüzü Gönüllülerini de bu kadar faydalı bir iş yaptıkları için kutluyor, darısı gönüllü çalışmak isteyen hepimizin başına diyorum. Zaten çocukların Gökyüzü Gönüllüleri’ne yazdığı şiirle ne kadar faydalı ve güzel bir iş yapmış olduklarını da görüyorum.
Son olarak, bazı çevreci vakıflarda ve okulumun botanik bahçesinde gönüllü olarak çalışan biri olarak şunları söylemek istiyorum: Bu gönüllülük hastalığı bana da bulaştı. Sanırım her yıl bu gönüllülük işlerine bir yenisini eklemeden bir işe yaradığımı düşünemeyeceğim ve dolayısıyla mutlu olamayacağım.
Çok severek ve sayarak takip ettiğim sevgili Biyolokum, gönüllü çalışırken sürekli kafamı kurcalayan soruya da burada cevap bulmuştum:
“Dünyayı kurtarmaktan bahseden kim? Ben sadece varolmaktan bahsediyorum. Ben böyle varolmak ve yaşama bu şekilde müdahale etmek istiyorum. Hepsi bu!”
Bunu da söylemeden gitmek istemedim.
Çok çok sevgi, saygı ve selam…
Bilgesu said,
Ağustos 30, 2009 @ 12:54
Ben de bildiğim gönüllülük işlerini aktarayım:
1) İstanbul Beyazıt Kütüphanesi’nde görme engellilere kitap okumak. Bunun için tek koşul düzgün bir şekilde kitap okuyabilmek. Önce sizi denemek için bir kitap okutuyorlar sonra sizi arayacağız, diyorlar. Çoğunlukla da geri dönüyorlar zaten. (Tabi bu görme engellilere kitap okuma olayı sadece İstanbul da değil çoğu şehirde vardır muhtemelen. Araştırmak lazım.)
2) Türkiye Eğitim Gönüllüleri de gönüllülük işi için çok uygun bir yer. (yukarıda internet adresini vermişsiniz zaten.) Diş hekimliği okuyan bir arkadaşım orada ilkokul öğrencilerine diş sağlığı hakkında eğitim veriyordu. Ama zamanla, oradaki çocuklar çok meraklı olduğundan diş yapısı, pulpa, mine, dentin gibi konuları da anlatmak zorunda kalıyor tabii bundan da büyük mutluluk duyuyordu :) Bir gün ben de onunla gittim. Ve bir eğitime katıldıktan sonra hemen başlayabileceğimi söylediler. Ama eğitimler sınav haftama denk geldiği ve sonrasında da eve gitmem (istanbul dışına) gerektiği için olamadı. Fakat bu sefer ki gidişimde benim de öğrencilerim olucak :)
3) Ve en yakın zaman da katılmak istediğim kuş halkalama çalışmasında gönüllülük. http://www.kuzeydoga.org/index.php/goenuelluemuez-olun
Benden de bu kadar :)
Düygü said,
Ağustos 30, 2009 @ 14:01
Bilgesu, bu harika yorumlara çok teşekkür ederim! Türkiye’ye dönüş yapar yapmaz (artık ne zaman olur bu bilmiyorum) Kuzey-Doğa’nın çalışmalarına ben de dahil olmak istiyorum. Başlarsan haber et nasıl deneyimler edindiğini olur mu?
Arif Bayırlı said,
Ağustos 31, 2009 @ 04:25
Merhabalar! Sevgili Duygu ve Bilgesu(isminizle hitap etmem umarım rahatsız etmiyordur..), yorumlarınız ve güzel sözleriniz için çok çok teşekkürler! Astronomi bir çocuğun ilgisini çekebilecek şeylerin arasından ilk sıralarda geliyor. Bunu yaptığımız tüm etkinliklerde rahatlıkla gözleyebiliyoruz. Siz de anlattıklarınızla konuya yabancı olmadığınıza göre ne demek istediğimi çok iyi anlıyor olmalısınız.
Gönüllü oluşumumuzu desteklemek istemenize gerçekten çok sevindim. İlk etapta bize destek vermek isteyenlere AstroFanzin dağıtım ağımıza yönlendiriyoruz. Bunu kendiniz veya bu işe sıcak bakabilecek arkadaşlarınıza yayabilirseniz bu bilgiler daha fazla kişiye yayılmış olur, ki amacımız da bu. Fanzinleri dağıtırken karşılaştığınız ilginçlikleri, hoşlukları mail aracılığıyla (bilgi@gokyuzugonulluleri.org) bizimle paylaşırsanız web sitemizde de yer verebiliriz. Ayrıca sitemizdeki Etkinlik takviminden size uyan tarihlerde gerçekleştirdiğimiz Halk Gözlemleri’ne de katılımınızı bekleriz :)
Son olarak Duygu, bahsettiğin bilim siteleri bağlantıları konusunda seninle yazışmıştık ve bir kaç öneri vermiştim. Aklıma gelenler olursa sana iletmeye çalışacağım. İlgin ve çaban için tekrar teşekkürler!
Sevgiler
Bilgesu said,
Ağustos 31, 2009 @ 05:41
Sevgili Biyolokum,
Mutlaka haber ederim ve bundan mutluluk duyarım :) Ayrıca tüm bunları konuşup paylaşabileceğimiz bir ortam yarattığınız için ben çok teşekkür ederim.
Sevgili Arif Bayırlı,
Siteyi inceledim, AstroFanzin’i indirdim başta benim için çok faydalı oldu, meğer bende bazı şeyleri yanlış biliyormuşum :)
AstroFanzin dağıtırken yaşadığım deneyimleri paylaşacağımdan ve gözlemlerinize seve seve katılacağımdan emin olabilirsiniz.
Mekanik said,
Eylül 1, 2009 @ 00:43
Arif Bey,
Bu harika girişiminiz için sizi ve arkadaşlarınızı kutlarım. Ben de astrofanzini indirmiş bulunmaktayım. Ankara’ya döner dönmez çoğaltıp, oturduğum-kalktığım her yere birer tane bırakacağım. Bu arada etkinlik takviminizde Eylül sonunda AFL’de olacağınız yazıyor. Bu etkinliğiniz için de yardım edebileceğim her türlü konuda emrinize amadeyim.
Bir de bu güzel çalışmayı görünce ister istemez aklıma geldi: Fanzin çalışmasının bir benzerini Evrim Çalışkanları da yapsa, biz de bunu güzel güzel dağıtsak nasıl olur? En azından evrimianlamak.org’un tanıtımı için iyi olur diye düşünüyorum. Çok şey mi istiyorum?
Arif Bayırlı said,
Eylül 1, 2009 @ 06:30
Merhabalar. AstroFanzin için bir gönüllü daha bulduğumuza çok sevindim. AFL’deki etkinlik için organizasyon anlamında şu anda bir eksiğimiz yok fakat etkinliğe sizin de katılımınızı mutlaka bekleriz :)
Fanzin konusunda ben de yurtdışında harika bir çalışmadan esinlenmiştim:
http://www.andrewyang.com/sscpage.htm
Bu çok daha kapsamlı bir çalışma; biz sadece astronomi konusunda hazırladık. Bu model gönüllü çalışmalar için harika bir model bence. Gönüllü ağınız genişse bu yolla sokaktaki birçok kişiye rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Evrim Çalışkanları için de boyle bir çalışma çok şık olurdu doğrusu :)
Duygu said,
Eylül 1, 2009 @ 09:11
Mekanik, bizim de basıp dağıtabileceğiniz bir Evrim Çalışkanları Gazetemiz, ayrıca poster ve afişlerimiz, hatta web sitesi bannerlarımız bile var. :)
Gazete: http://evrimcaliskanlari.org/blog/evrim-caliskanlari-gazetesi/ (Gazetelerin “yazıcı dostu” versiyonları da var)
Afiş, poster, banner: http://evrimcaliskanlari.org/blog/logo-ve-afisler/
Duygu said,
Eylül 1, 2009 @ 09:12
Bir not daha, aslında bu işlerden anlayan, gazeteyi mesela 3 ayda bir çıkarmayı üstlenecek bir gönüllü arıyoruz bir süredir. :)
Mekanik said,
Eylül 1, 2009 @ 09:47
:) Evrim Çalışkanları Gazetesi’ni görmüştüm ama sanırım son günlerde yaşadığım bilgi bombardımanı nedeniyle aklımdan uçuverdi :)
O halde ben hem Astrofanzin’in hem de Evrim Çalışkanları Gazetemizin gönüllü dağıtıcılığına başlıyorum :)
Gazetenin sürekliliğinin sağlanmasına gelince; benim çevirilerim bitmek üzere, o konuyla da ilgilenmek isterim. Ama yapılması istenen işin yetenek sınırlarım dahilinde olup olmadığını şu anda bilemediğim için cengaver gibi atılmadan önce bu konuyla ilgili biraz bilgi almak isterim :) Mümkünse buradan ya da mail adresimden bilgi verebilir misiniz?
B. Duygu Ozpolat said,
Eylül 1, 2009 @ 09:58
Tamamdır, ben sana e-posta üzerinden bilgi vereceğim :)
Düygü said,
Eylül 9, 2009 @ 22:44
Şöyle bir site varmış meğersem:
http://sosyalsorumlu.blogspot.com/
Mekanik said,
Eylül 13, 2009 @ 05:41
Duygu’nun link verdiği siteye baktım. Gerçekten güzel bir düşünce. Ancak yoğunluktan olsa gerek siteyi kuran kişi(ler) sanırım siteyi geliştirecek fazla vakit bulamamış. Yine de teşekkür edilmesi gereken bir girişim.
Herhalde herkesin aklına gelmiştir ama ben de buraya yazmadan edemiyorum.
Keşke “gonulluyum nokta net” ya da “gonulluol nokta com” gibi bir site kurabilsek ve bu gönüllülük müessesesini organize edecek bir ağ oluşturabilsek. Böyle bir web sitesi burada birkaç haftadır konuştuğumuz, “ah vah” ettiğimiz Türkiye’de olmayan, olamayan gönüllülük kavramının gelişmesine önemli ölçüde katkı yapabilir. Üstelik tamamen gönüllülük esasına dayalı kar amacı gütmeyen bir oluşum olması nedeniyle de reklamı, promosyonu vs. rahatlıkla yapılabilir. Aynı zamanda bu oluşum için gönüllü olanlara da yardıma ihtiyacı olan insanların gereken desteği görmesini sağlamada aracı olmak suretiyle bir nebze olsun iç huzur kazandırırdı.
Peki sizce “böyle bir oluşuma katılmak isteyenler elime mum diksin” demeden önce neler düşünülmeli, nelerin hesabı iyi yapılmalı, nasıl bir yapı kurulmalı? Bunlar da benim sorularım olsun.
Konuyla ilgisiz not: Arif Bey, Biz Hacettepeli Gençler olarak 28-29 Eylül tarihlerinde AFL’de düzenleyeceğiniz etkinliğe katılmak istiyoruz. Lakin bu etkinliğe katılmadan önce okuldan herhangi bir izin almamız gerekir mi? Bir de ayrıntılara ulaşmaya çalıştım ama ne yazık ki ulaşamadım. Bu etkinlik için hangi saatler arasında oralarda olmamız gerekir?
Düygü said,
Eylül 16, 2009 @ 14:24
Mekanik, şöyle bir şey var:
http://www.kiva.org/
Arif Bayırlı said,
Eylül 23, 2009 @ 02:46
Merhabalar Mekanik,
Burayı konuyla ilgili daha fazla işgal etmemek için bana mail atarsanız gerekli bilgileri sizinle paylaşabilirim :) mailim : arifbayirli@gmail.com
Sevgiler
Önay said,
Aralık 16, 2009 @ 15:52
Tesadüfen ulaştığım bu sayfa beni çok heyecanlandırdı. Burada paylaşımda bulunanların benden çok genç olduklarını sanıyorum. Gerçekten bravo bu bloğu hazırlayan arkadaşımız ile paylaşımda bulunanlara.
Ben de yaptığımız gönüllü çalışmadan bahsetmek istiyorum size.
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne bağlı olarak 20 gönüllü bayan hastalarımıza moral desteği veriyoruz. Bu gönüllü çalışmanın 12 yıldır başındayım. Nöbet sistemi ile bazı kliniklerde hizmet veriyoruz. Maddi anlamda ufak ama işe yarayan (çocuk ve hasta bezi, giysi, hasta arabası, kan bağışı vs.) manevi anlamda da geri dönüşümü yaralı olan çalışmalar yapıyoruz. Antalya da Sarı Melekler adıyla anılıyoruz. Diğer illerimize örnek olsun isterim. Bu gönüllü çalışmanın tüzüğünü hazırlayan Sn. Dr. Günseli Akaydın’a burdan teşekkür etmek istiyorum. Yolunuz açık olsun tüm gönüllüler..Sevgiyle kalın.
“Kriptografi Gördüm”, Wunjo… » Sinirsek Biyolokum’un öğretmenlik meaceraları said,
Ocak 20, 2010 @ 18:39
[...] gibi bir de kendi laboratuvarımızda bir Chris’imiz var(dı). Kendisinden sizlere daha önce bahsetmiştim. Tam bir erkek çocuğu, dağınık ve özensiz ökküz herifin teki. Ama akıllı çocuk, istekli [...]
Lorems said,
Mart 14, 2010 @ 18:20
“Sürekli ülke elden gidiyor diye şikayet eden, ama hiçbir sivil toplum kuruluşunun, gönüllü organizasyonun üyesi olmayan ve buralarda aktif rol almayan insanlara çok kızıyorum.”
Bu sözün üstüne ne söylenebilir ki?Düşüncelerinize katılmamak elde değil.
Madem ülke elden gidiyor diyorsun o zaman kalkıp birşeyler yapmak lazım değil mi?
Çağrı Yalgın said,
Nisan 9, 2010 @ 21:10
Internet üzerinden sarf edilen çabaların ne kadar faydası olduğundan yakın zamana kadar emin değildim. Ancak geçenlerde BBC Türkçe Servisi’nin bir yayınında Anadolu Üniversitesi’nden Dr. Hakan Ergül ile yapılan söyleşiyi dinleyince Internet üzerinde sunulan bilginin çok önemli olduğunu anladım. Hakan Ergül bu söyleşide, Internet ve diğer yayın ortamlarındaki bilginin kim tarafından ve nasıl kullanıldığına dair çalışmalarından bahsediyor. Söyleşiyi şu adresten dinleyebilirsiniz:
http://www.bbc.co.uk/turkce/multimedya/2010/03/100319_audio_internet_poverty.shtml
Sayın Ergül ile yazıştım, TÜBİTAK destekli bu çalışmalarını şu anda yayına hazırlamakta olduklarını söyledi.
Bilgesu said,
Ağustos 17, 2010 @ 17:13
Tekrar Merhaba :)
Duygu Abla, Kuzey Doğa’nın çalışmalarına katılırsam haber vermemi söylemiştiniz ya. Ben o çalışmaya 15-30 Eylül tarihlerinde katılacağım, bir aksilik çıkmazsa tabi.
Ama ben WWF-Türkiye’nin Çevre ve Orman Bakanlığı ile yürüttüğü Antalya Çıralı’da ki “Deniz Kaplumbağası Araştırma, İzleme ve Koruma Çalışması”na katıldım. Oradaki deneyimlerimi de bloğuma yazdım. Belki okumak istersiniz ya da isteyenler olabilir diye bunu da haber etmek istedim :) http://visnesu.blogspot.com/2010/08/cral-deniz-kaplumbagas-arastrma-izleme.html
Sevgilerimle
Bilgesu said,
Kasım 29, 2010 @ 17:53
Yine ben geldim :) Ancak bu sefer daha güzel bir haber getirdim: Kuzey Doğa Derneği’nin çalışmalarına katıldım, blog yazımda 15 gün boyunca neler yaptığımı anlatmaya çalıştım: http://visnesu.blogspot.com/2010/11/kuzey-doga-derneginde-gonullu-calsma.html
Ama özetlemem gerekirse eğer Türkiye’ye geldiğinizde derneğin çalışmalarına katılırsanız bir daha Amerika’ya dönmek istemeyebilirsiniz :)
İzninizle halka ufak bir seslenişte bulunmak istiyorum: Eğer siz de gönüllü olmanın önemine inanmış, ufak da olsa bir şeylerin değişeceğini düşünmüş ve bu yüzden pek çok derneğe, vakıfa yada okul kulubüne girip çıkmışsanız ve beklediğinizi bulamamış, her şey hayal kırıklığıyla sonuçlanmışsa bunları tersine çevirecek bir dernek var ve evet Türkiye’de! Her saniyenizi dolu dolu geçireceğiniz bir yer. Ve öyle kalabalık görünsün diye değil, işlerini yürütebilmek için GERÇEKTEN gönüllüye ihtiyacı olan bir dernek.
Bence herkesler duysun, duyurun: http://www.kuzeydoga.org/
Not: Epeydir blog yazınızı okuyamıyoruz, çok özledik ama.
Okuyucular adına,
Bilgesu
kerem said,
Ekim 11, 2011 @ 08:09
çok güzel bir yazı teşekkürler….
küçücük bir kız kocaman bir yürek…..